8 Ocak 2008 Salı

Adem babamız elmayı yedi!

Adem babamız elmayı yedi, yedi de ne oldu demeyin! Malumunuz Havva anamızla birlikte cennetten kovuldular.

Gelin hep birlikte bu durumu inceleyelim. Ülkemizde elma yemek diye bir deyim yok, ayvayı yemek var. Armudun iyisini yemek var ama elma yok! Elmayı sadece Adem babamız yemiş! İncelenecek konu buldum sonunda, evde can sıkıntısı içinde oturacağıma değil mi?

Havva anamız cennette tek yasaklı meyve ağacı olarak elmaya yönelmiş e sonucunu merak ediyormuş. Zekidir kadınlar eskiden beri, yani zekalarını baştan almışlar, aşk sarhoşu Adem babamıza elmayı bir güzel yedirmiş ve tanrı da az değil tabi, olanları bitenleri görmüş. Tutmuş ikisini de atmış cennetten! Cezayı adil yapmış, tanrımızın hakkını yememek gerek, doğru olanı yapmış. Bir yasak koymuş, o yasaya uymayanları cezalandırmış, fakat bu cezanın bu kadar ağır olup olmadığını Adem babamıza ve Havva anamıza söylemiş mi daha önceden, bilmiyorum.

Geldiler şu andaki yaşadığımız dünyaya, aslında geldikleri yer bir çöl! Çölün ortasında bir tepe, tepeden aşağıya bakmışlar, hiç yeşillik yok, o sırada da başlamaz mı çöl fırtınası, gözleri dolmuş kumlar ile. Üstlerinde sadece iki yaprak varmış, ne yapacaklarını bilememişler. Yapraklar uçmasın diye önlerini mi tutacaklar, yoksa gözlerini mi koruyacaklar? Ne büyük bir ceza ile karşılaştıklarını o an anlamışlar!

Geldikler yerlerde her türlü huzur varmış, yeşillikler içinde mutlu bir yaşamları varmış, ne düşünseler hepsi oluyormuş. Şimdi düşünemeye çalışıyorlarmış, fakat kum fırtınası izin vermiyormuş. Ne yapsınlar, ilk olmalarının getirdiği zorluk içinde kumdan korunacak yer aramışlar, cennet kapısının kenarındaki boşluğa sıkışarak fırtınanın dinmesini beklemişler. Fırtına dinmiş dinmişte, bu sefer sıcakların etkisi ile kafaları sanki haşlanmış, ne yapacaklarını bilemez halde çöl ortasında iki büyük insan. Bugünkü gibi teknoloji yok, su yok, bilgi birikimi de yok! Ne yapsın atalarımız?

İlk günü bir atlatırlarsa bulurlar çözüm yollarını, çölde yalnız olmak ne demek? Bugünkü gibi korku teorileri ve onların versiyonları da yoktu, o yüzden korkmadılar ikisi de. Fakat o gün anladılar bu dünyada tek başlarına olamayacaklarını, birbirine kenetlenecek tıpkı kendileri gibi canlılar olmalıydı. O akşam yorgunluktan elbette bunları konuşamadılar, çünkü çöl o akşam her zamanki gibi soğuk oldu! Nereden bilsin atalarımız, gündüz yananların gece donacaklarını? Çöl soğu da öyle kolay anlatılır gibi değil, müthiştir, üstelik nemde olur. Donar insan iliklerine kadar! İşte bu soğukta ne olduysa oldu ve Adem babamız ve Havva anamızın önlerindeki yapraklar bir kenara kondu ve ikisi bir birine sarılarak hem ısındılar, hem de yalnızlıklarına son verecek ilk tohumları da attılar! Elbette bu durumdan ikisinin de haberi yoktu. Cennette çünkü çoğalmaları için her hangi bir neden yoktu, üstelik o yetenekleri de yoktu orada. Tanrı bunlara yeni bir özellik daha vermişti, çoğalma! İşte atalarımız çöl soğu altında bizim temelimizde atıyordu, onlara çok şey borçluyuz, elbette tanrımıza da, o yeteneği vermeseydi, şu anda bizler hayatta olmazdık.

Zaman kavramının farkında değildi ilk atalarımız, çünkü cennette yaşlanmakta yoktu, büyümekte! Şimdi ise zaman diye bir şey vardı, yaşadıkları her an sonsuza doğru yok oluyordu ve biraz önce yaşadıklarını tekrarlayamıyorlardı. Onun henüz farkında değildiler, çocuklar olana kadar, çünkü onlar olduklarında yaşlandıklarının farkına varacaklardı. Bir nehir kenarında elbette!

Buraya güzelde, ilk atalarımız bir gün zamana karşı yenilecek ve yeniden tanrı katına gidecekler, kaçınılmaz olarak. Soru burada başlıyor, çünkü cennetten kovulanlar bir şekilde yeniden cennette gittiler! Çünkü, peygamberlerimizin cennet dışında başka yere gideceği düşünülemez. Kafam işte burada karışıyor, bir elma için kovulan bu iki talihsiz yeniden cennet kapısını açtıklarında ne düşündüler? Acaba onlar bu duruma karşı isyan mı ettiler? Demek ki, bugünkü isyankarların kökü aslında ilk dünyaya geliş ve gidişte yatıyor! Bilemem, benim hayal gücümün eseri olarak duruyor ortada! Başka sonuçlar çıkarmayın ve hayal gücünüzü zorlamayın başka sonuçlara!
30.09.2006
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: