12 Ocak 2008 Cumartesi

Bir dramı gazeteden okudum!

Bir Anadolu kasabası, kasabada yaşayan kendi halinde insanlar. Bazıları devlet memuru, bazıları esnaf. Bir bölümü çiftçilik yapar. Anadolu kasabası deyince akla bunlar gelir. orada bir yaşam vardır, o yaşam içinde memnun olanlar ve çarkını döndürmeye çalışanlar vardır. Bir de her nedenle olursa olsun ailesini kaybetmiş çocuklar olur.

Mutlu ailelerin yanında ailesi parçalanmış çocuklar kasabanın tamamlayıcısıdır. Her kasabada belli belirsiz bir dram yaşanır, yakından bakılmadıkça da anlaşılmaz, her işe koşturan birileri vardır, öksüzdür, kimsesizdir. Bu çocukların bir bölümü ise kız çocuklarıdır. Birinin yanına verilir, orada evlatlık gibi bakılır, genelde de akraba yakını olur! Mutsuzdur, her işe koşturulan çocuk, bir gün isyan edecektir. Çünkü hor görülür, yamalıktır. Yamalık olarak yaşamak ne kadar güçtür, bilemez kimse. Travmalar geçirir, akşamları kimse görmeden ağlar ama o kız hep göz önündedir.

Kız büyüdükçe, cinsiyeti daha ortaya çıktıkça önce kaldığı aile içinde sevilme şeklinde yaklaşımlar ile tacizlere uğrar, fakat ses çıkaramaz. Dayısıdır, emmisidir elleyen! Kimselerin görmediği bir anda ise öpmeler başlar, okşamalar yanında. Kızın boyu gibi cinsellik olarak göğüsleri de büyür, o kamburlaşır. Köy yerine gittiğinizde kambur gibi gezen kızları görmüşsünüzdür. Saklar büyüdüğünü, fakat doğaya söz geçiremez, bir anda boy salar, ilk regl dönemini yaşadığında korkar, büyük bir korku ile sarsılır! Söyleyemez, fakat saklayamazda! Ev sahibesi analığı farkına varır, fakat analıkta korkar, eskiden olsa hemen kuma olarak başına gelebilir, fakat günümüzde o kadar kolay değildir. ne olur, ne olmaz diyerek kızı daha da sıkıştırmaya başlar. Göz önünde tutmaya çalışır.

Kız büyümüştür, henüz 12 yaşına yeni adım atmıştır, kasaba delikanlıları yanında esnafı da kıza bakar, ağızları sulanarak! Körpeciktir, güzeldir. Evdeki ile her gece aynı heyecanı yaşayamaz, gözü dışarıya diker. Televizyonda gördüklerini başkası ile yaşamayı hayal eder. Fırsatı bir düşse de yaşasa. Dudaklarından öpse yeni tomurcuk güzelinin! Yeni kızın dudakları da ye beni der gibi kızıl kızı olur! Aslında dudakları değişmemiştir ama o öyle görür. Genç bir kızdır, ne yapacak, nereye saklanacaktır. Gideceği yer yoktur, bildiği dünya içinde döndüğü küçük bir toprak parçasıdır. Şansı yoktur, uzaklara gitmek için. Onun için bütün dünya her gün üzerinde dolandığı toprak kadardır. Bir de ekranlarda gördüğü başka yaşam vardır ama o dünya uzayda gibidir.

Bir tamirci çırağı bir gün bir tenhada yakalar, aslında yakalamakta denmez, o yaşta kızlar da merak eder, sevgi ister, bir şeyleri yaşamak ister. Tenhada o anlık gönlünü bıraktığı çırak ile buluşur. O çırak ile olur. Çırak ekranlardan gördüğü gibi davranır ve kızı karısı yapar! Sonra bu çırak durumu gururlu bir şekilde yakındakilerine fısıldamaya başlar. Fısıltı o kadar ilerler ki, kasabanın esnafı da o tadı almak için kuyruğa girer. Fırsatını yakalayan kızın üzerine düşer! O kadar hızlı düşerler ki, artık kız ne yaşadığının ve başından neler geçtiğinin dahi farkında değildir. bir gün hırsızlık yaparken yakalanır ve polise durumu anlatır. Polislerin iyi çıkması sayesinde bu olay gazetelere kadar yansır ve kasabanın önemli bir esnafı bu işten dolayı aranır konuma düşer.

Bir kasabadır, Anadolu’da. Dışarıdan bakılınca imrenilecek bir yaşamları vardır. Her şey o kadar durağan ve iç huzur verici gibidir. Ama bir de yakından bakılınca nasıl bir dramın yaşandığının farkına tesadüf olarak varılır. Eğer o kızı, görevini dürüstçe yapan bir polis ilgi ile dinlememiş ve sorunu tespit etmemiş olsaydı, o dram yaşanıyor olacaktı.

Bu kasaba hangisi diye etrafa bakmayalım isterseniz, çünkü huzur dolu hayal kurduğumuz kasabalarda hayallerimizden silinebilir. En iyisi her zaman yaptığımız gibi yokmuş gibi davranalım, nasıl olsa bizler hiçbir şeye tepki vermeden kabul eder hale geldik. Balkonumuza gül ekelim, onun büyümesini beklemeye devam edelim.
16.9.2007

Hiç yorum yok: