12 Ocak 2008 Cumartesi

Bir ülkede ne şehit ne de gazi olmasını istiyorum!

Bir ülkede ne şehit ne de gazi olmasını istiyorum!

İSMAİL CEM ÖZKAN - Ülkemizin kurulduğu günden bugüne kadar geçen dönemde sınırlar ötesi savaşa girmedik. Son ikinci dünya savaşını yokluk içinde izlerken, tarih en büyük dramlarını bu topraklarda yaşadık. Yokluk ve savaş yılları yeni kurulan cumhuriyetin ilk dönemini oluşturur.

Ülkemizde yaşayan azınlıklar ve dışarıdan gelen savaş kaçkını mültecicilere karşı gerekli duyarlılık gösterememiş bir kuşağın çocuklarındanım. Siyasi olarak bu tercih edilmişti, ülkenin topraklarına sığınan ve eski bir gemide üst üste olan insanları bile bile Karadeniz’in hırçın dalgalarına bıraktık. Bu tarihimizin yüz karalarından birdir, ne yazık ki bu konuda tarihçilerimiz söz etmezler. O ölen yüzlerce insan denizin kara sularına gömülürken, tarih sayfalarına da gömdük.

Ülkemizde gaziler ve şehitler her dönemde var olmuş mudur?

Kuruluş döneminde gazilerin ve şehitlerin bol olması bir tarihin doğal sonucuydu, çünkü savaşarak kurulacaktı. Büyük bir savaştan yeni çıkmış bir uluslar topluluğu, yeni kurulan cumhuriyet için bedelini canı ile ödeyecekti. Uzun bir süre ülke içinde gazi ve şehitler ile tanışmadık, bizler NATO’ya girebilmek için Kore savaşına asker gönderene kadar. Orada dil bilemezliğin getirmiş olduğu büyük bir can kaybına uğramıştık, şehidimiz boldu. O yüzden o topraklar üzerinde Türk şehitler mezarlığı kuruluyordu. Kore dağları kanlarımız ile sulanıyordu! O savaşın sonucunda ülkemizde gaziler oluştu ve gazilik maaşı verilmeye başlanmıştı. Ülke kendi ülkesinin çocuklarına sahip çıkıyordu ama bu maaş zaman içinde kişinin geçimi altında göstermelik bir konuma dönüşecekti. Bu savaş sonunda NATO üyesi olmuştuk ve ülkenin dirliği için NATO gizli örgütlenmesi bu ülke topraklarında yaygınlaşıyordu. 1 Mayıs 1977 katliamı TAN Gazetesi baskını bu örgütlenme sonucu olan ilk örgütlenmelerdi. Büyük bir aydın kıyımı bu savaş sonrasına rastlaması tesadüf değildir.

Ülkemizde Kore savaşından sonra gaziler ve şehitler ile Kıbrıs çıkarması ile tanışacaktı ve orada da yanlışlık sonucu da ölen şehitlerimiz olacaktı. Kıbrıs savaşı sonunda tıpkı Kore’de olduğu gibi gaziler için maaşlar bağlanmış ve madalyalar dağıtılmıştı. Zaman içinde onlarda unutuldu, çünkü tıpkı Kore gazilerinde olduğu gibi göstermelik maaşlar ile yaşamaya çalışan bu vatan için bedenini veren insanlar tarihin sayfalarına doğru kaydırılıyordu.

Bu iki önemli olay sonunda ülke savaşa girmemiştir. Cumhuriyetimiz kuruluşundan itibaren çeşitli ayaklanmalar ile karşılaşmış ve iç çatışmalarda birçok güvenlik görevlisi ölmüştür, yaralanmıştır. Fakat 1980 yılından itibaren güvenlik kuvvetlerinden kayıplar bu iki savaşta ölenlerden daha fazla olmuş, ülkenin her tarafından şehitler mezarlıkları oluşmuştur.

12 Eylül çatışmaları önlemek için gelmemiş miydi? Geliş gerekçesi güvenlik değil miydi? Neden bu darbeden sonra daha fazla gazi ve şehit verir olmuştuk? Darbenin geliş gerekçesi ortadan kalkmış durumdadır. İzafi olarak yaşanan barış süreci ülke içinde daha kanlı bir süreci ortaya çıkarmıştır. Bu çatışma zaman zaman düşük yoğunluklu savaş olarak adlandırılmıştır. Adı konmamış bir savaş hala ülke topraklarında devam ediyor. Bu savaşa dur diyebilecek kesimin sesi ve gücü panzerler altında bıraktırılmış ve yanlış sağ politikalar savaşı beslemiştir.

Ülkemde savaşı besleyen koşulların ortadan kaldırılmasını ve barışı besleyen ve geliştiren politikaların oluşmasını arzulamaktayım. Bu topraklarda daha fazla ne gazi ne de şehit istiyorum. Barış içinde bir arada yaşamı savunan ve birlikte üretimi besleyen politikaların hayat bulmasını istemekteyim. Barış hemen şimdi demek için sağ politikaların yanlışlarının ve cepheleşmesinin dışında yaşamın ve politikanın var olduğunu unutmayalım.


4 Eylül 2007

Hiç yorum yok: