7 Ocak 2008 Pazartesi

deprem üzerine...

dün akşam söylentiler üzerine dışarıda çadır ve arabalarda geçirdik. ayaz bir geceyi parçalayan yaktığımız odun çıtırtılarıydı. belli bir saatte kadar uykusuz direnmeye çalışsan da bir süre sonra gözler aşağıya doğru iniyor, elbette bunda soğunda etkisi var.
düşünün bir ülkenin başbakanı ve hükümeti, kaç gündür sallanan ilin halkına bir geçmiş olsun demedi. burada toplanan paralar şimdi pakistana ulaştı. parayı almayı bilen hükümet, geçmiş olsun diyemiyor. çünkü derse hele gel kardeşim, bak raporlarla belirlenmiş yerlerin yeniden inşaatı, güçlendirilmesi gerek.
izmir ilinin hastanelerinin % 90 nı yeniden güçlendirmeye ihtiyacı varmış.
okulların durumunu sormaya gerek var mı?
valilik binası dahi çatlamış. afet idare merkezidir orası!..
itfaiye ve ilk yardım araçlarının girmeyeceği sokak ne kadar izmir'de biliyor musunuz?
sanırım ilin %60'ına bu araçlar giremez. sokaklar çok dar ve o dar sokaklarda park edilmiş araçlar var.
şehirin en planlı yerinde oturuyoruz, ona rağmen bir anda yol daralabiliyor.
izmire yapılmış bir çok site var, bir bölümü zaten heyelan altında, eğer 6 dan yüksek bir deprem olursa ve 30 saniye sürerse her birinin yok olacağı düşünülüyormuş. bak bunu ben duydum. ama gördüğüm narlıdere üstündeki narkent erozyon tehlikesini uzun süredir yaşıyor, kaymayı önlemek için yapılan duvarlar çatlamıştı. depremlerden sonra görmedim ne haldedir diye..
izmir şanslı günlerini yaşıyor, daha kötü olabilirdi.
bütün bunlara rağmen izmir sokaklardaydı. yazlığı olan ise yazlıklarına kaçtı.
her sallantı sonrası ana yollar kapanıyor. bu da ayrı bir not olarak düşeyim dedim.
İzmir kaderi ile baş başa kalmış bir görünüm izliyor, sadece sürekli değişen dedikodular ile panik bir kez daha körükleniyor. Panik olunca da artık, paniksiz insan kalmıyor sokaklarda, grip virüsü gibi yayılıyor gidiyor.
Sokaklar şimdi boş, parklar çadırlara emanet. Sessizlik her yere hakim, yer altından gelecek sesi bekliyor!
Köpek ulumalarını dinleyen ve ona göre tahmin yürütende, karıncaları izleyene kadar her kişi kendince bir şeylere bakıp gelecek olanı düşünüyor.
Deniz suyunun ısınıp ısınmadığı, suyun çekilip çekilmediği gibi konularda gündemden düşmüyor.
Kısaca İzmir yerin altından gelecek o sesi bekliyor.
Ses zaman zaman duyuluyor ama bekleyişi sonlandırmıyor.
Karanlığın ortasına yakılan ateş, gecenin sessizliğini bozuyor, etrafındakiler ise sessiz bekleyişlerini devam ediyor.
Bir günün arkasından izlenimlerim bunlar.

22.10.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: