7 Ocak 2008 Pazartesi

dil birlikteliği

dil birlikteliği sorunu var mı türkiye aydınının?
bu soruya kim hemen evet ya da hayır diyebilir?
ben diyemem gerçekten!
dil bir toplumun yaşantısı ile birebir ilgilidir. toplum nasıl yaşıyorsa dil de o şekilde gelişir!
peki dilin gelişimi iyi olsa toplumun gelişimini etkileyebilir mi?
etkileyemez birebir ama iyi yönde gelişimi tetikler diye düşünüyorum!
eğer aydınlar dili iyi ve zengin kullanabilirlerse kendi okuyucusununda dilini zenginleştirir, kendisinden sonra gelecek yazar adayının da daha zengin cümle kurmasına olanak tanır.
peki son dönemde üretilen eserler, hepsi için demesem de büyük bir bölümü dil fakiri ürünler olarak görmekteyim.
daha çok sansasyonel haberlere ve olaylara yönelik çalışmalar yapılarken, roman okumayı özendirici ve dili geliştirici eserler yayınlanma olanağı dahi bulamadan yok olmaktalar!
günümüzde yayınevleri, parası olan yazarın kitabını basmaktadır, bunda da haklılar, çünkü kitaplarını satabilecekleri ve okuyucuya ulaştırabilecekleri olanaklardan yoksundurlar!
bu yoksunluk bir elin parmak sayısını geçmeyen yayınevleri için geçerli değildir!
çünkü bu yayınevleri kendi kitapevlerini kurarak, kendi yayınlarının satışını daha öne almak için her türlü reklam aracından yararlanmakta ve okuyucuyu şartlandırmaktalar!
şartlanan okuyucu yeni bir yazarın eserini nasıl okur?
eş dost ve tanıdık aracılığı ile ulaşan yazarın elinden aldığı kitap ile o yapıt ile tanışır!
yazarlar, kitap fuarlarında da kendilerini iyi tanıtamamakta hatta buna olanak dahi bulamadıklarını geçen sene gittiğim istanbuldaki kitap fuarında gördüm.
yayınevi gerekli parayı bulabilirse orada bir stant alıp kendi yazarını ve kitaplarını okuyucuyla buluşturabilir!
fakat okuyucu belli yayınevleri ve belli yazarların dışındaki yazarlara ilgi göstermediklerini, o yazarlarında gelmişken değişik yayınevini ziyaret edeyim, en azından bir kitabımı büyük yayınevinden yayınlayabilmek için tanıdık aramayla geçiriyorlar!
çünkü benim eski dostum olan ünlü olmayan yazar arkadaşlarımı stant stant ararken bunun farkına vardım.
bir kaç yayınevi ise sadece türk edebiyatında ödül almış eserleri yayınlamakta, hatta yazarı yazdığı kitap satacağına inandığında bir iki kitaplık anlaşma yaparak kendine bağlamaktadır. gelecekte kazanacağı parayı şimdiden garanti altına almış oluyor!
peki yayınevleri bu ödül almış olan kitapları neden tercih eder?
çünkü ödül alan kitaplar, nasıl ödül aldığı ve hangi kritere göre kitap seçildiğini incelemek gerek!
bu konuda hiç bir standart yoktur. juri üyesi bir kaç yazar ve meslek odası temsilcisi tanıdık ve önceki ilişkilere bakarak ödüllendirmeye doğru gittiğini düşünmekteyim.
yarışmalar bir ölçü değildir benim için, fakat parası olan okuyucu için bir ölçüdür.
ödüller ve onun sonuçları üzerinde bir çok araştırma yapıldığı için bende o konuda fazla bir şey söylemeyeceğim elbette.
benim takıldığım konu yayınlanan edebi eserlerde hangi ölçü geçerlidir?
ölçüsü var elbette, o ölçü satılacağı düşünülen kitabın yazarı popüler kültürü iyi kullanmalıdır. popüler olabilmek için her türlü özveriyi gösteren, her türlü tartışma ve tv programlarına katılabilmelidir.
her zaman gündemde olabilmek için, hızlı üretebilmeli, ilişkilerini sürekli koruyan ve yeni ilişkiler yaratabilmelidir.
eğer olanakları varsa, yayınını bir an önce yabanca dile tercüme ettirip, eğer olanağı varsa bir yayınevine bastırmak için her türlü özveriyi göstermelidir.
yazar, satılsın ya da satılmasın kitabını bir yatırım aracı olarak gördüğü an, o yazardan ben bir şey beklemiyorum. çünkü o işten sadece ekmek yiyebilmek için annesinin ve babasının başkası olduğunu dahi iddia edebilecek kadar değişebilir!
yeter ki kitabı satılsın diye okuyucu profiline yönelik kitap üretebilir!
kendini hangi çevre içinde hissediyorsa, hiç bir siyasi eleştiri getirmeden yaşayabileceği eserler ortaya koyarak kendini var etme mücadelesinde olur!
yazar, bu toplumun bir aynasıdır!
toplum nasıl kapkaçı meşrulaştırdıysa, yazarında başkalarından aldığı kelimeler ile eser üretmesi meşru olmuş olur!
bir ülke düşünün ki, profesörü bol olup ta uluslararası tanınmamış bir tek yazısı olmasın!
çünkü o profesör kendi eserini bir başka dilden tercüme ederek profesörlük unvanını almış!
kültür bakanlığının ilginç bir uygulaması başladı.
ulusal çapta dağıtım yapabilen yayınevlerinin başvurusu doğrultusunda bazı kitaplar bakanlığın ekonomik desteği ile yabancı dile tercüme edilecek ve uluslararası yayın dünyasına tercüme edilmiş kitap kazandırılacak!
dışarıdan bakınca çok hoş bir durum diye düşündüm, peki bu yayınevleri ve kitapları hangi kriterlere göre seçilecek?
bu ülke olunca insanın kafası karışmıyor değil!
umut ederim, bu çalışma başarılı olurda benim kafamdaki kuşkular ortadan kalkar!
dil, toplumsal yaşamın bir aynasıdır!
toplumumuz bir arabesk yaşamı ya da renksiz bir yaşamı yaşıyorsa, üretilen eserler de ondan bağımsız olamaz!
16.08.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: