12 Ocak 2008 Cumartesi

Ekim ayına geldik, sonunda!

Ekim ayına geldik, sonunda!
Ekim ayına da geldik, ne kadar çabuk geldik? Günler değil, aylar bile birbirini hızlı şekilde kovalıyor, yoksa bana mı öyle gelmekte? Ekim ayının ilk günü dünya çocuk günü!
Dünya çocukları bugün içinde bir çok toplantı ile gündeme getirilecek, fakat bizde çocuklar yine sokaklarda olacak, yine çırak olarak tezgahların arkasında! Çocuklar istismara en çok uğrananlar. Onlar dünyayı yeniden keşfederken, nasıl bir çukurun içine iteklendiklerinin farkında dahi olamıyorlar. Yaşamın her dokunuşu onlarda derin izler bırakır.
Başbakan bir yere gittiğinde etrafını çocuklar çevirir, bilirler ki başbakan çocuk oyuncakları dağıtır. Bir de başbakanı hiç göremeyen çocuklar vardır, onlar başbakanın oyuncak dağıttığından dahi haberleri olmaz, çünkü onlar küçük gövdeleri büyük yükleri altında en düşük ücret ile çalıştırılıyorlardır. En düşük ücret bildiğimiz gibi bir somun ekmektir! Bir somun ekmek için; hırsız, kapkaççı, tinerci diye adlandırdığımız sokak çocuklarıdır. Ülkemizde adı kirli savaş olarak konulmuş savaşta ailesini kaybeden çocuklardan tutunda, büyük, küçük depremde, trafik kazasında, her türlü doğa felaketinde ailesini kaybetmiş çocuklara kadar kesimi kapsar. Bu çocuklar hayatta kalabilmek için her türlü zorluk içinde yaşam kavgası verirler. Bu çocuklar bilmez başbakan kim, bakan kim? Onlar o anlık ihtiyaçlarının karşılanması için yaşam ile kavga eden küçük vücutlu büyük adamlardır!
Dört çocuktan biri yoksulmuş, beş çocuktan biri ise çalışmaktaymış ülkemizde. Yoksulluğu göremeyiz ekranlar içinde. Onları sadece 3. Sayfa haberler içinde cani olarak görürüz. Bir de arabamız bozulduğunda tamirhanede ustasına aletleri getiren götüren olarak! Bir de çocukları sokakta dilenen büyükleri yanında acıma duygusu geliştirsin diye çocuk istismarını yapanların yanında görürüz. Hiçbir çocuk dilenmez, dilenirken çocukları göremezsiniz, sadece taklit ederler! Çocukların beyinlerinde güzel bir dünya yaratacak, kötülere karşı savaşan kahramanlar vardır. Kendisini de hep zulme karşı gelen kahraman olarak görür ama gerçeği de en kısa zamanda anlar, çünkü arka sokaklarda ve karanlıkta kahramanlar yoktur!
Çocuklarımızı oylama merkezlerine göndeririz, adam olsunlar diyerek, oraya gidenler ise sonuçta hayalleri ellerinden alınmış birer robot olarak çıkarlar. Soyut kavramları somut gibi düşlerler. Ülke için kan dökmeye hazırdırlar, bu ülkeyi bölmeye çalışan her zaman bir düşman vardır, o düşmanı yok edecek o kudretli güç ise hep damarlarındadır. O yüzden tetikçiler hep varoşlardan çıkar, çünkü varoşlarda ezilen çocuk kendisini ispat edebileceği tek alan kalmıştır, o alanda hep kurban olurlar! Çünkü her katil aynı zamanda kurbandır. Din ve vatan için canını vermeye hazır binlerce genç hep var olacaktır. Çocukları oyalama merkezlerinden (okullar) bilimsel kafalı, düşünmeyi öğrenmiş, sorgulayan bir birey yerine, ezberci, verileni doğru kabul eden, resmi tarih tezini mutlak doğru kabul eden, dini duyguları güçlü ve anlamadığı Arapça sureler ile korkuyu içinde hisseden, kişiliği tam gelişmemiş, saldırgan, toplumla sorunu olan asosyal çocukların da olması tesadüfi değildir. Son otuz yıldır tercih edilen bir sistemdir. Bu sistem içinde çocuklarımızın hayal dünyası ellerinden alınmış, gerçek bir beyin fakiri bireyler oluşmuştur. Fakirlik sadece maddi değildir. Günümüzde çocuklar daha da fakirdirler, ellerinde her türlü göreceli olanak olmuş olmasına rağmen!
30.9.2007

Hiç yorum yok: