12 Ocak 2008 Cumartesi

geçmişin izlerine bakarken...

Karacaahmet Mezarlığı yanından geçer yolum. Zaman zaman içine girer bakarım. Eskilerden neler kalmış bizlere diyerek. Eski olanlar hemen hemen hepsi tahrip edilmiş yeni mezar yerleri açılsın diyerek eski o güzelim sanat eseri gibi işlenmiş taşlar yerlerinden koparılmış mezarlık içinde dağılmış durumdadır. İslam geleneğine göre taşların bir noktaya göre bakması gerekirken bu taşlar başıboş ve öğlesine atılmış olduğu için kuralsız bir şekilde durmaya devam etmektedir.

Mezarlar neden ilgimi çeker, çünkü geçmişe verilen değeri gösterir. Avrupa’da gezdiğim mezarların bir düzeni ve bakımı vardır. Burada yani ülkemde şehrin karmaşası mezarlıkta da devam eder, yani ölen öldüğü ile kalmıyor, aynı karmaşayı ve başıboşluğu öteki dünyasındaki çıkış kapısına da götürüyor. Eskilere ne kadar değer verildiği ortadadır, sahibi olmayanın taşını devir, belki kemikleri içinde kalsın, önemli değil, üstüne kendi yakını göm! Zaten toprak yetersizliği var, o halde başka çaresi yoktur, eskisinin üzerine yenisini koy. Bir gün senin koyduğunda kimsesiz kalacak, o zaman senin yaptığını da başkası yapacak! İleriyi düşünemeyiz, şu an önemlidir ve ihtiyacın giderilmesidir önemli olan, geçmişe sahip çıkılmaz. Benciliz. Bencilliğimizi mezarları gezerken bir kez daha gördüm.

Türkiye’nin en büyük mezarlığı ilk olarak İstanbul’un Araplar tarafından kuşatılması sırasında şehit olan askerlerin buraya gömüldüğü sanılmaktadır. O günden bugüne kadar ayakta kalan mezarlık sürekli değişim gösterilmekte, içinde yollar geçmekte, şimdiler de belediye başka yerde cami yaptıracak yer bulamamış gibi mezarlığın bir alanına da hem hizmet binası adı altında cami yaptırmaktadır. Caminin hemen karşısında da cami vardır, o kadar uzak değildir. Üsküdar belediyesi geçmişe ve ecdatlarına saygılı olduğunu iddia ederek iktidara gelmiş ama geçmişine yok etmekten de geri duramamış.

Mezarlık adını, İstanbul’a Hacı Bektaş-ı Veli tarafından İslam dinini yaymak üzere gönderilen Karaca Ahmet Sultan’dan alır. Karaca Ahmet, Horasanlı bir Türkmen Beyi'nin oğludur. İlk yazılı kaynak miladi 1371'de tanzim edilen bir vakfiye senedinde adı "Süleyman Horosani oğlu Karacaahmet" diye geçmektedir.

Karaca Ahmet, Hacı Bektaş Veli’nin yanında dervişlik hizmeti yaptı. Üsküdar sınırları içinde, Gündoğumu Caddesi ile Nuhkuyusu Caddesi'nin birleştiği köşede "Karacaahmet Sultan Dergahı" ve türbesi vardır. Bu türbeye gittim, küçük bir alandır aslında, fakat zaman içinde eklenmeler sayesinde İstanbul’un belki en vazgeçilmez alevi dergahı olarak kalmıştır. Her an içeriye girilip orada dergahı ziyaret edebilirsiniz.

Geçmişin izlerine bakarken, ne kadar çok izleri tahrip ettiğimizi gördüm.
5.12.2007

Hiç yorum yok: