12 Ocak 2008 Cumartesi

Hiç bir beden toprağa düşmesin!

Hakkari’de yine silahlar konuştu, genç bedenler toprak ile buluştu.

Telefonlar susmadı, ana olan çocuğunu aradı, umutsuzca. Telefon santralleri beklide hep meşgule düştü. Analar yere düşene mi ciğerini yaksın, düşmeyen için mi? Umutsuz, umut arasında gelecek bir telefon sesini bekler oldular.

Yüksek çıkarlar diyerek namlunun ucuna kamera yerleştirenler, yükselen dalgayı daha da yükseltmekte, sınır gerisinde sokaklar insan seli ile dolmaktadır. İnsanlar sokaklara dolduğunda bir de kontrol elden çıkıp, bir kitlesel kıyıma doğru yöneldiğinde kim ne yapabilir. Yağmalanan mağazalarda nasıl önüne geleni alıyorsa insan, kitlesel kıyımların olduğu zaman diliminde hiçbir güç duramaz. Linç kültürü bir sokağa dökülmeyi görsün!

Ulusal basın ve yerel basın daha soğukkanlı olması gerekirken, çatışmayı körükleyici, savaş çığırtkanlığı içinde öç almak derdine düşmüş durumdadır. Cephede hangi basın yöneticisinin veya sahibinin, hangi siyasetçinin çocuğu vardır, çünkü onlar masa başında savaş çığırtkanlığı yapmayı kolay biliyorlar, reiting uğruna daha da seslerini yükseltmekteler. Meydanlara çağrı yapılıyor, insanlara sokaklara çıkın denmekte, neden?

Bir çatışma varsa, tarafta vardır. Taraflıların en önemli tarafını oluşturan genelkurmay başkanlığı sağduyu çağrısı yapar gibi açıklamalar yaparken, basın mensuplarının bir silah üreticisinin görevini üzerine alarak çığırtkanlık yapması etik midir? Irak işgali sırasında ABD basın görevlilerini eleştirmiştik, tankın arkasından gidip haber yapmalarını. Taraflı haber olmaya başlayınca, haber olmaz, propaganda olduğunu ve basın kuralları içinde etik olmadığını yazmadık, söylemedik mi?

Basınımızda bir önemli dönemeç daha gerçekleşti, yerel basınlar ulusal basından almış olduğu hava ile kendi bölgesindeki insanları mobilize ettiklerini görmekteyiz. Yerel kanalların izlenme oranı gün geçtikçe göreceli olarak artmaktadır. (Özelikle bu gibi ortamın gerildiği koşullarda yerel kanalların izlenme oranı bana göre artmaktadır) Çünkü meydana toplananlar kendiliğinden değil, ekrandan yapılan çağrıların etkisi olduğunu görmemezlik edemeyiz. Toplanılan meydanlardan yapılan canlı yayınlar ile katılım artışı sağlanmakta ve terör naletlenmektedir. O meydanlar her zaman barışçıl olmadığını, kitlesel linç olaylarında yaşadık. (Trabzon örneği hala canlıyken, dün de Samsun’da da linç girişimi olmuştur!)

Ortamın gerilimin artması aynı zamanda basının gelirinin de artması ile orantılıdır, diye düşünüyorum. Ortamın gerilmesinden faydalanan kanallar bu durumu da paraya döndermek için sms telefon hatları vererek, Irak’a asker girsin mi? Evet- Hayır diyerek sms beklemektedir. Bu sayede o kanal izleyicisinin o saf duygusundan faydalanarak işi maddiyete dökmektedir. Biz kaç kişiyiz diyerek gerilim politikasından fayda görmek isteyen bir kanal, hem programı daha ucuza getiren canlı yayında çağrılar yapıyor, hem de izleyicisinden sms ile para istemektedir. Gerilim; günümüzde en çok kazandıran bir durum olduğu ortaya çıktığına göre, çatışmadan beslenenler kategorizesine basın kurumlarının da girmesi yadırgatıcı değildir. Silah sanayisi yan kuruluşu gibi çalışmaktadır basın günümüzde! Tank arkasından ve namlunun ucuna kamera takarak dolaşan basın, haber değil propaganda yapmaktadır. Haber yapanları da kamuoyuna şikayet ederek, kendi haksız kazançlarını örtmeye çalışmaktalar.

Hiçbir beden toprağa düşmesin istiyorum. Geçmişimizden ders alarak geleceğe güven ile bakabilmemiz için henüz çözüm yolları tıkanmış değildir. Bir arada ve birlikte yaşayacaksak onun koşullarını oluşturmak zorundayız. Basın, silah üretici firmalar gibi savaş çığırtkanlığı yapmaktan vazgeçip, işlerini yapmalılar. Gazeteciler genelkurmay adına ve politikacılar adına konuşmaktan ve karar vermekten vazgeçmeliler, doğal olan işlerini yapsınlar.
21.10.2007

Hiç yorum yok: