7 Ocak 2008 Pazartesi

Hiç katil oldunuz mu?

Hiç katil oldunuz mu?

Türkiye’nin katil kurumları var mı?

Haydaaa bu da nereden çıktı demeyin ve ilk aklınıza emniyet güçlerini getirmeyin. Hayır, onlardan daha tehlikeli bir kurum düşünün. Elinde silah yok ama birçok insanın ölümünden sorumlu. Silah olmadan katil olur mu insan demeyin, olunur!

Biraz daha düşünün, her gün gazetelerin üçüncü sayfasını bir kez daha gözden geçirin. Buldunuz değil mi?

Evet, her an bizi ya katil ya da kurban haline getirebilecek bir kurum var, acaba hangisi?

Tarım Bakanlığı mı? Bakın onların da gerekli önlemleri almadığı için toplu zehirlenmeli vakalar oldu, fakat onlar genelde doğa katliamı ile ilgili olarak düşünebiliriz, direk bizi ya kurban ya da katil yapmıyor.

Savunma Bakanlığına katil diyebilir miyiz, onlarda ülkenin güvenliği için çalışıyor, fakat ne yazık ki ihale alınan silahların bir bölümü kayıp, acaba kimler ele geçirdi diye de insan soramadan edemiyor, fakat katil diye damgalayabilir miyiz? Elbette hayır, kendi bilgisi dışında gerçekleşen müfretid olaylar!

Milli Eğitim mi diyebilirsiniz, aaa derim bende onlar sadece çocukların hayalini çalıyorlar, katil diye damgalayabilir miyiz? Fakat bazı üniversitelerde oruç tutmayan çocuklar bıçaklanmıştı, bazı okullar önleri de uyuşturucu pazarı oldu, bazı öğrenciler okulu kırıp, başka şeyler kırıyor. Bütün bunlardan bakanlığı nasıl sorumlu tutarız değil mi? Eğitimi dershanelere kaydıranları suçlayabilir miyiz? Önerilen kitapların bazıları… Neyse konu uzun boş veriyorum. Sonuçta katil diyebilir miyiz?

Görüyorsunuz değil mi, sorunun cevabını aramak için birçok bakanlığa bakmak gerekli, fakat o kadar önümüzde duruyor ki, göremiyoruz! Biraz daha bakalım çevremize, sayalım kurumlarımızı. İçişleri Bakanlığı, bunu baştan es geçtik, hayır olamaz! Elindeki güçlü silahları olan kuruma katil demek doğru olmaz, onlar kanunların verdiği yetkiyi kullanıyor, vatanın dirliği ve bütünlüğü için gerekli. İçlerinde elbette çürük elmalar olacak, bu elmaları kırmızı elma ile karıştırmayın, çünkü her elma içinde kurt olacak değil! Çürük elmalarda zaman içinde ayıklanacak elbette. Daha başka hangi kurumumuz var?
Devlet bakanlıkları mı? Bak o kadar çok devlet bakanlık var ki hangisi diyebilirim ki, onların tahlilini siz çıkarın! Hiç birine katil diyemeyiz. Katilin tanımına uymaz. Gerçekten biz katili tanımladık mı, yoksa hepimiz biliyoruz mu katilin ne olduğunu? Ben bildiğimizi sanıyorum, o yüzden hukuk kitaplarında yazan tanım dışında bir tanım düşünmüyorum. O yüzden o tanıma uygun bir katil bulmamamız gerekli ama nasıl?

Elbette düşünerek, çünkü içimizdeki kurumlardan biri gerçekten katil konumda, üstelik bizi ya katil yapıyor ya da kurban!

Bunu bulabilmek için istatistiklere bakalım isterseniz, fakat ben sadece yalan söylemek istediğimde istatistiklerden yararlanırım. O yüzden isteyen istatistiklerden yararlansın katili bulmak için.

Ben biliyorum, sen de biliyorsun katili ama bir anda dilimizin ucuna gelmiyor. Üstelik tüm kurumlarımızın içinde de çürük elmaların olduğunu tahmin ediyoruz. O kurtçuklar elmanın hepsini tüketirse ne olur, elma kalmaz değil mi? O yüzden kurtlar elmayı tüketmemek için ve kendi ömürlerinin sonuna kadar idare edebilmeleri için ağır ağır içten içten yerler. Gerçi global bakışlı insan daha hırslı ve tüketici oldu ya, neyse canım çok kafa yormayalım, bu dönemde kafayı nasıl zengin oluruma döndürmek gerek, çünkü yorulan kafa değil, tüketen kafaya ihtiyaç var.

Ben karayollarımızdan bahsediyorum. Bildiniz değil mi, karayollarımız bizi hem katil yapıyor, hem de kurban. Peki, bu kurumumuz neden hep yanlışta direnir, ekonomik olsun diye yollar mıcırlanır? Yolların ortası geniş çukurlar oluşur, içine bir araç düşer ve tüm aile ortadan kalkar, fakat kurumumuz katil olmaz! Polis gelene kadar çukurun etrafı bandajlarla çevrilir!

Sadece karayollarına da yüklenmemek gerek, ne yapsınlar ellerinde olanaklar o kadar, ülkenin her tarafını asfalt ile donat dediler, onlarda bir seksen yılda bir ülkeyi asfalt ile giydirdiler. Büyük başarılara da imza attılar, görevlerini en iyi yapan kurum bana göre. Ne yapsınlar ki, karayolların yasasında var, yola çıkan kaza yapmayı veya uğramayı peşinen kabul etmek zorunda. Yola asfalt döküyorlar, hemen afsal kurumadan su idaresi gelip kazıyor. Orayı tekrar kapatıyorlar, hemen arkasından elektrik kurumu. Haydaaa derken işçiler bir de kablolu teve çalışanları da kazmaz mı? Yok, bu kadar demeyin, daha Telekom da var sırada. Hadi bunların hiç biri kazmadı, yola bomba koyanlar kazıyor. Hadi diyelim onu da geçelim, yolları kendisinin malı olarak gören değnekçiler park sorunu yaratabilmek için bazı yolları tahrip ediyorlar, taşlar ile kapatıyorlar. Park yeri sorunu biraz daha ağırlaştırıyorlar. Eh kendilerine ihtiyaç olduğunu hissettirmeleri gerekli değil mi? Belediyeler yollarda park için yer ayıracak planlama yapmadıkları için yollar paylaşılmaz oluyor ve bizi ya katil ya da kurban yapabiliyor. Kısaca karayollarına da tek başına katil demek doğru değil, çünkü bir katilin arkasında ki olaylara da bakmak gerekli, belki hafifletici sebepleri olabilir değil mi? Örneğin aile meclisi karar vermiş olsun ve çocuk gidip ablasını öldürsün! Hafifletici sebep olarak hukukumuzda yok mu? Gelenek ve göreneklerde hukuk içinde dikkate alınır. Gerçi bizde karayolu macerası o kadar eski değil ama Osmanlı zamanında savaşlarda ölen askerlerden daha çok vatandaşımız bu karayolunda ya katil oldu ya da kurban! Üstelik eline silah almadan yapıyor bunu…

Ülkemizde başka kurumlarda var mı? Örneğin maliye bakanlığı gibi? Valla benim dilim ve elim varmıyor yazmaya, bundan sonrasını siz düşünün! Ama hiçbir kurumumuza katil diyemeyiz. O konuda kesin kararımı hala koruyorum. İçlerindeki bazı çürük elmaların yaptıklarını kurumların üzerine sıvayamayız. O kurumlara ihtiyacımız hala var. Ülkemizde genel bir kuralı hep var olmuştur, ölenler genellikle suçludur. Onların hataları olmasaydı ölmezlerdi!.. Gerçi yoldan sıçrayan bir taş yüzünden kaç yaya hayatını kaybetti bilemiyorum. Onun suçu da o mıcırlaşmış yolun kenarından yürümek olsun!.. Yaşantımızda katil ve kurban olmadan sağlık ve huzurlu günlerin olmasını dilerim. Öptüm hepinizi…


30 Ağustos 2006
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: