6 Ocak 2008 Pazar

ilkyazı

Bugün ilkyazımı yazıyorum.
İlk defa yazın dünyasına adım atıyordum. Bir heyecan vardı üzerimde. Kahramanlarım beni bekliyorlardı. Onlara hayat vermek, onlarla söyleşi yapmak istiyordum. Aman tanrım ne büyük bir istek duyuyordum.
Atıyordum sonunda adımımı yazın dünyasına.
Kahramanlarım, bekleyin beni geliyorum!...
“Bu yazar bozuntusu üzerimizden para kazanmaya çalışıyor!”
“ Yok, canım ünlü olmaya çalışıyor.”
“Aman, ne önemi var. Ha ünlü olmaya çalışıyor, ha para kazanmaya çalışıyor, her ikisi de aynı şey!”
”Bizleri sayfaların arasında yok etmeye çalışıyor, bunu hiç düşündün mü?”
”Nasıl yani?”
”Önce bize hayat veriyor”
”Zaten biz hayattayız! O veremez ki”
”Ondan bahsetmiyorum ben.”
”Ya neden?””Unutulmaktan!”
”...”
” Daha sonra okunmayan sayfaların arasında kurtlar tarafından yenmemizi bekleyeceğiz!”
”Bu bizim bir kaderimiz mi?”
”Asla!”
”Bütün öykü, roman kahramanları birleşin!”
”Durup dururken neden böyle bağırdın?””Hiç içimden geldi, öylesine...”
”Biliyor musun, diğer roman kahramanları ile görüşmek isterdim.”
”Ben de, fakat biliyorsun ki, bu imkânsız.””Benim ki de hayal canım!”
”Bizler bir hayal miyiz, eğer hayal isek, o zaman neden olmasın?!”
”Gerçekten neden olmasın?””Bir sorun var!”
”Nedir?”
”Diğer dillerde yazılan romanların kahramanları ile nasıl anlaşacağız?”
”O basit canım!”
”Nasıl?”
”Bizim yazıldığımız dile tercüme edilmiş olan kitapların kahramanları ile dostluk kurarız. Böylelikle tercümana ihtiyaç duymayız.”
”Ne büyük bir çözüm!”
”Her öyküde bir kahraman vardır. Her kahraman doğru ve güzel şeyler yapar.”
”Bunları ben de biliyorum. Ne var bunda?”
”Bu öykünün kahramanı ben olduğuma göre...”
”Eeee !””Büyük çözümleri ben bulurum!”
”Biraz yavaş ol!””Neden?””Neden olacak, nereden biliyoruz senin kahraman olduğunu.”
”Şu ana kadar olan konuşmalarımızdan çıkaramadınız mı?!”
”Şimdi sizli bizli mi olduk?”
”Hemen alınma canım, bir siz dedik diye.”
”Nasıl alınmam! Kaç dakikalık yaşantımızda dahi araya mesafe koyuyoruz. Paylaşamadığımız ne var, anlayamıyorum.”
”Anlaşılmayacak bir şey yok aslında. Hayat insanlara bazı roller vermiş ve biz onları yaşamak zorundayız. İnsanlar ne diyor ”alın yazısı” gibi bir şey...”
”Alın yazısı!”
”Alın yazısı...”
”Düşündün mü, bir yaratıcının olması ne kadar kötü!”
”Hayır, düşünmedim.”
”Aslında düşünmediğimiz o kadar çok şey var ki!”
”O kadarda düşündüklerimiz!””Kafamı karıştırma!”
”Ne oldu da bir anda sesini yükseltiyorsun?”
”Şurada kendi kendime düşünürken, araya olmadık şeyler söyleyerek karıştırıyorsun.”
”Öyle bir şey yaptığımı anımsamıyorum ama yaptıysam da özür dilerim!”
”İşin kolayına kaçıp hemen özür diliyorsun.”
”Ya ne yapmalıydım?””Önce haklı olabileceğini düşünmeliydin!”
”Bunun için kavga mı etmem gerekiyor?”
”Hayır, canım burada şunu demek istiyorum. Haklı dahi olsak, haklarımızdan ne kadar çabuk vazgeçebiliyoruz. Onu söylemek istemiştim.”
”Ne yapmaya çalışıyorsun anlayamadım?”
”Hiç!”
”Bu kadarcık mı, ”HİÇ!”, başka açıklama bile yapmıyorsun. Kısa ve öz!”
”Ne bekliyordun, felsefe yapmamamı mı?”
”Evet!””Heyecanlanma, onun için bir felsefi esere gitmeni öneririm. Örneğin ”Nietzsche Ağladığında” orada belki yanıt bulursun sorununa, eğer orada bulamadıysan Marx’a danışmanını öneririm.”
”Ama Marx öldü!””Biliyorsun ki, bizler ölmeyiz!.. ”
”Yaşasın Marx!”
”Hemen heyecanlanma!”
”Nasıl heyecanlanmam, Marx’ı göreceğim, ona sorular soracağım!”
”Ne büyük mutluluk sana, Soru sorabileceğin konuların var!”
”Seninde var!”
”Hayır! Soru sorabilmek için konu hakkında bilgin olması lazım. Benim yok!”
”Ama... Ama sen bana Marx’ı önerdin. Önerebildiğine göre seninde soruların var demektir. Yoksa bütün soruları çözdün mü?”
”Hayır, çözmedim. Tanrı da çözemedi.”
”Neler söylüyorsun sen? Çıldırmış olmalısın!”
”Hayır çıldırmadım!”
”Nasıl?”
” Nietzsche tanrıyı öldürdü! Ben öldürmedim.”
”Gerçeğin düşmanı yalanlar değil, inançlardır.”
”Yine bir yerlerden alıntı yaptın.”
”Eğer güzelse alıntı yaparım. O zaman uzun söze gerek kalmaz.”
”Her şeyi kestirmeden anlatmak!”
”Genelleştiriyorsun!”
”Bir sakıncası mı var?”
”Ayrıntıyı kaçırıyorsun, görüyorsun, bizim yazar bozuntusu da ayrıntıyı hep kaçırdığından başarılı olamıyor!”
”Bu cümlede sen genelleştirdin.”
”Alışkanlık işte...”
”Yozlaşıyoruz!”
”Yozlaşıyoruz. İlginç bir cümle. Nereden aklına geldi.”
”Satre’yi düşündüm bir an.”
”Satre. Şu Fransız yazar. Cezayir savaşı sırasında, Fransa’nın onurunu kurtaran adam mı?”
”Evet. Ne diyor biliyor musun? ‘Bizi yozlaştıran küstahlık değil, nefret değil; hayır, bizi, içinde tutulduğumuz yapay bilgisizlik yozlaştırıyor.’ Duymuş muydun bu cümleyi?”
”Hayır.”
”O zaman devamla şu cümleyi birlikte okuyalım.-”Kendimizin ” gerçeğini araştırma işine bizzat girişmeye yanaşmıyorsak, bunun nedeni korkudur. Gerçek yüzümüzü görme korkusu. İşte yalan ve bu yalanın özrü: evet, elimizde kanıt yok, demek ki hiç bir şeye inanamayız; oysa her şeye rağmen meseleyi iyi bildiğimiz için, bu kanıtları aramıyoruz. Yozlaşmamızı sağlayanların istediği neydi?-”
”İlginç bir pasaj”
”Sadece bu cümle mi?”
”Yazarımız bizi yozlaştırıyor mu, diye düşünüyorum. Çünkü bizim bağımsız düşünme yeteneğimizi elimizden alıyor. O kafasında nasıl tasarlamışsa öyle düşünüyoruz.”
”Sadece yazarımız mı, ya okuyucular. Onların da ne kadarı bizi okuduğu belli değil ama...”
”Haklısın!”...
”Hey sizlere ne oluyor? Sizlere hayat veren benim. Bırakın düşünmeyi, rollerinizi oynayın. Yoksa başınıza neler gelir, biliyor musunuz?Kitabı satıyorsunuz!Bulunduğunuz yere ihanet ediyorsunuz!Vatan hainleri!-‘Ya bu cümleleri ben bir yerden duymuştum!’Hainler!..Şimdi ben öyküyü burada bitireyim de görün!..”
”...”
”...”
”...”
Not: Son bölüm yazarı tarafından çıkarılmıştır.”sansür edilmiştir.”
İsmail cem özkan

Hiç yorum yok: