6 Ocak 2008 Pazar

şimdi çığlıklar her yeri kaplamıştı, tıpkı rüzgar gibi!


pencerenin önüne oturmuştu, dışarıdaki dalgaları seyrediyordu.
denizin hırçınlığı bugünlerde başkaydı.
gökyüzü kara bulutlar ile kaplanmıştı.
insanın içini karartacak bir hava hakimdi.
bir yandan televizyondan gelen haberlerin sesi kulağını tırmalıyor, bir yandan da denizin sesi.
ellerin altında tuttuğu kafesi okşamaya devam ediyordu içgüdüsel olarak.
kafes boştu.
sanki orayı hiç kimse kullanamamıştı.
kafes boştu.
ellerinin altındaydı.
dışarıdan gelen denizin sesi, duvarları sanki yalıyordu.
rüzgar yeryüzünün hakimiydi.
elleri üşümüş gibi birbirine yakınlaştırdı, kafesi kucağına yerleştirdi.
kafes ve deniz!
ikisi de birbirine ne kadar uymaz şeylerdi.
denizi kafese sığdırabilir misin?
sığmaz!
akvaryuma sığar mı?
güldü!
kuşları kafese tıkarken, gökyüzünü de kafese koymuyor muyduk?
akvaryuma konan balık ile gölü, denizi sıkıştırmıyor muyduk?
gökyüzü şimdi isyanlardaydı, yeryüzünü rüzgar hakimiyet altına almıştı.
karşı kıyıdan gelen ışıkların oynayışını izlemeye daldı.
televizyondaki ses durmadan değişiyor, içeriye yanıp sönen bir ışık demeti salgılıyordu.
doğubeyazit´te başlamıştı, yeryüzündeki çığlıkların bir tanesi.
allahın buyruğu demişti baba, allahın lütfüdür, biz bir şey yapamayız!
kader demişti, çığlıklar içinde.
anne allaha dualar ediyordu, çığlıklar karşısında!
her şey allah bilir ve onun çizdiği yola karşı gelmek günahtı.
kucağında duran kafesi eliyle aldı ve masaya götürdü.
eski yerine bıraktı.
kafes hep burada gazetenin üstünde dururdu. şimdi gazetesiz koymuştu.
masanın üzeri ne kadar boş gelmişti.
herşey boştu.
yeryüzünün hakimi rüzgar olmuştu.
sessizlik hakim olmasını istedi içinden, fakat ses heryerde yankılanıyordu.
kuşlar eskisi gibi özgür uçuyorlardı.
martılar denizin üzerinde rüzgara sanki baş kaldırıyorlardı.
kanatlarını açmışlar sabit bir şekilde duruyor gibiydiler.
deniz dalgası iyice kabarmış, yeryüzünü yutacak gibi büyümekteydi.
martılar gökyüzünün yeni hakimleri diye düşündü.
kafese baktı, iç geçirdi.
daha düne kadar onun ile ilgilenir, suyunu veriri, yemini temizlerdi.
konuşurdu onun ile, kendi kendine.
kanatlarının renginin ne kadar parlak olduğunu söylerdi.
kıyamaz bakardı.
kafesin içinde duran aynaya baktı, ne kadar yalnız kalmıştı.
dışarıdaki ışıklar içeriye hiç bir yararı yoktu, fakat yalnız olmadığını anımsatıyordu.
doğudan girmişti bu kez, hem de çığlıklar ile birlikte.
her yeri işgal ediyordu çığlıklar.
çığlıkların ülkesi adını vermişti yıllar önce bu ülkeye!
şimdi çığlıklar her yeri kaplamıştı, tıpkı rüzgar gibi!
kafese baktı, içi boştu.
martılar hala rüzgara başkaldırmaya devam ediyordu.
bakalım dedi kendi kendine, bu saldırıdan nasıl kurtulacak martılar?
rüzgar mı hakim olacak gökyüzüne ya da eskisi gibi martılar hakim olmaya devam edecek mi?
çığlıklar yeryüzünü kuşattığında hala direniyordu martı tek başına!
kafes içeride boş durmaktaydı, içindeki aynanın yalnızlığı ile birlikte!

11.01.2006
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: