12 Ocak 2008 Cumartesi

Kadıköy’den…

Bugün Kadıköy’de hükümete Kyoto’yı imzala! Sesleri eşliğinde yüründü. O yürüyüş kortejinin gerekli ilgiyi görmemesi nasıl açıklanır bilemem, fakat Türkiye’de çevre duyarlılığının kısa bir görüntüsü gibiydi. Çevre için verilen mücadelede duyarlı insanların hacmini de kısaca görmüş olduk. Kadıköy Meydanı yine kalabalıktı her zaman ki gibi, yürüyüş yapanlardan daha çok izleyici vardı. Üstelik yer kağıt parçalarından tutunda, yere atılabilecek ne varsa yolda ve kaldırımda bulunuyordu.

Çevreye duyarlı dernekler ve partiler yerlerini almıştı, gerçek güçlerinin çok altında bir katılım olduğunu düşündüm, çünkü orada dağıtılan bildirilerde yazanların sayısını düşünün, bir de katılanların. Yazanlar belki daha çok gibiydi. Şaka bir yana, katılım İstanbul gibi bir metropol için küçük rakamdı. Hükümet çevre duyarlılığını gösteremez, çünkü çevreye zarar edenlerin desteklediği bir hükümet iktidarda. Nasıl kendisini seçene karşı bir karar alabilir? Hükümete seslenildi, fakat hükümet yine bildiğini okumaya devam etti!

Yeşil hareket birer hobi olarak algılanmaktadır. Hobi dağcılık, hobi çevre dostu dernekler, kişinin vicdan rahatlatma alanları. Geniş kesim tarafından yeşil hareket ilgisizdir, çünkü geniş kesim için öncelikler farklıdır. Bu farklılığı seçtiği hükümetlerle göstermiştir.

* * * *

Türkiye hızlı bir şekilde borç batağının dibine doğru kaymaktadır. Büyük olasılıkla yakında hükümetimiz devletin iflas ettiğini resmen açıklayacaktır. Başbakan geçenlerde bir konuşmasında emeklilerin maaşlarının ödenmesinde zorluklardan bahsetmiştir. Bir çalışan bir emekliye bakıyor gibi bir de istatistik verdi. Fakat esas gerçek gözden uzak tutulmuştur, çünkü devletimiz geometrik (katlanarak) olarak borçlanmaya devam etmektedir. Kar eden bütün kurumlarını özelleştirme adı altında elden çıkarılınca elde ne kaldı dersiniz? Zarar eden kuruluşlar. Eskiden kar eden kuruluşlardan aldıkları ile zarar edenlere yama yapmaya çalışılıyordu, şimdi yama yapacak kumaşta yok! Bu durumda zaten borçlu olan devlet kasamız, borç batağına daha da batarak resmen iflas edecek konuma geleceğiz, o durumda bizim bir dışarıdan alacaklar tarafından atanacak sömürge valisi atanması şaşırtıcı olmasa gerek! Gerçi geçmişimizde bir vali geldi, başbakan yardımcılığı yaptı. Kendisi “Türk” olarak tanıtmış olsa da, görevini yaptıktan sonra geldiği yere geri dönmüştür. Kısa bir zaman sonra bu sefer “Türk kökenli” olmayan vali gelirse şaşmamak gereklidir!

* * * *

Devlette işleri olanlar bilir, işler ve evraklar bitmez, her evrak içinde havuza bir şey bırak derler. Havuz dediğiniz de döner sermayedir. Döner sermayede birikilenler çalışanlar tarafından paylaşılır. Her daire kendisine ait bir döner sermaye kurmuştur, yan dairenin döneri fazla olduğunda huzursuzluk çıkmakta, fazla kazananların işi yapılmaz olunca, onlarda zorunlu olarak paylaşmaya! Bir birine pas edile edile, daireye düşenlerin işi de bitmez. Dön bakalım iş ne zaman bitecek diyerek. Bugün git yarın gel yerine, bugünde gel, yarında gel, her geldiğinde döner sermayeye bir şeyler ekle denmektedir. Bu sayede memurumda kendi maaşını yükselterek gelecek için yatırım yapmaktadır! Döner sermayeden elde ettiği gelire göre yarını planlamaktadır. Maaşlardaki artış artık önemli değildir, enflasyon şudur aldatmacasına kanmış gibi, hükümetin verdiği zam karşısında sessiz kalmaktadır. Önemli olan döner sermayeden gelen gelirdir! Ek gelir esas maaştan daha yukarıdadır! Memurum işini bilmektedir!

Devlet daireleri için döner sermaye özel hastaneler içinde geçerlidir! Orada da böbrek hastası olmadan böbreği ameliyat edilenlerden tutunda, apandisit ameliyatlarına kadar her türlü ameliyatlar yapılmaktadır. Yeter ki ödeme gücü olsun! Döner kasalar sayesinde dönmekten kafası dönenler ise ne yapacağını bilemeden yolunu o tarafa düşürmeden yaşamaya çalışmaktadır!
8.12.2007

Hiç yorum yok: