7 Ocak 2008 Pazartesi

kardelenler yeşermişti ...

kardelenler yeşermişti dağlarda karların arasında. kendi sıcaklığı ile karları eritip güneş ile buluşmuştu. ilk buluşmanın keyfi ile kafasını gökyüzüne çevirip neşe ile bakmıştı. kar tanesi yanında artık bir su taneciğine dönüşmüştü. ya buharlaşacak ya da diğerleri ile buluşup küçük bir su akıntısı oluşturacaktı.
su taneciği tıpkı kendisi gibi arkadaşları ile güneş sayesinde buluşmuştu.
yukarıdan aşağıya doğru akıyordu, düşündü hiç gidemez miyim ilk hareket ettiğim noktaya, döndü direndi fakat yok yok başaramadı, çünkü arkadan öteki su tanecikleri acele acele hareket edip kendisin yukarıya doğru hareket etmesini engelliyorlardı.
artık kendisini o gruba dahil edip neşe içinde büyük bir gürültüyle aşağıya doğru hareket etmeye başlamıştı.
yeni katılanlarla birlikte neşeleri daha çok artıyor ve sesleri daha gür çıkıyordu. sanki döl yuvasına doğru gidiyorlardı, büyük bir neşe içinde.
küçük bir akıntı oldular, sonra büyüdü büyüdü ırmağa dönüştüler, önlerine ne gelirse alıp götürüyorlardı. dağları aşıyorlar yollardan geçiyorlar ama hep aşağıya doğru gidiyorlardı. gittikçe güçleniyorlar, güçlendikçe neşeleri artıyor ve sesleri de gür çıkıyordu.
güneş zaman zaman damlaları kendilerinden alıyordu, bazen oluyorlardı gökkuşağı, bazen oluyorlar felaket, bazen ise bereket oluyorlardı, karışıyor, karıştırıyorlardı. ilk toprağa değdiklerinde çıkan kokuyu içine çekti, daha bir neşelenmişti. kendisi gibi olanların buluştuğu bir okyanusa doğru gidiyorlar sanıyordu. nereye baksa hepsi tıpkı birbirine benzeyen damlalar, fakat yakından bakınca her biri farklı.
güneş daha çok damlayı yukarıya çekiyordu, çekile çekile azalmışlardı!
bir baktı ve ilk defa görüyordu, ince ince taşları.
taşlar o kadar çoktular ki, artık damlardan fazla olduğunu gördü.
birer birer gökyüzüne doğru uçuyorlardı..
tam güneş gökyüzüne vurduğunda sıra kendisine geldiğini gördü ve o an kendini bıraktı ve gökyüzüne doğru süzüldü. süzülürken anladı, bu kol çölde kumların arasında güneşe yenik düşmüştü!
gelirken arkalarında bıraktıkları sesler arık ölü kelimelere dönmüşlerdi, bir şey anlatmıyordu.

gördünüz mü, her su okyanusla buluşmuyor, bazen çöl sıcaklarının altında kumlar arasında sönüp gidiyor.
yaşam bize nereye gideceğimizi söylemez, bazen bir göle, bazen bir denize, bazen ise bir çöl sıcaklığında yok olursun.

28.09.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: