10 Ocak 2008 Perşembe

Kayıp bir yazı olmasını isterdim!

Kayıp bir yazı olmasını isterdim!

İSMAİL CEM ÖZKAN - Kayıp bir kuşağın çocuklarındanım. Aslında ben kayıp kuşağım. Benim kuşağımdan öyle ortaya çıkan birileri pek yoktur, onlar zamanın karanlık dehlizlerinden yok oldular.

Benim kuşağım içinde ülkemizdeki en büyük doğa yağması oldu, sadece insan yağması değil. Benim kuşağım içinde el elle sokakta dahi yürünemezdi, çünkü iki kişi yan yana gelince örgüt kurmaktan suçlanır, işkencelerden geçerdi. Korku benim kuşağımın üzerine ekildi. O korku şimdilerde ağaç olmuş, asırlık şeklinde. Korku kuşağından normal insan olur mu?

12 Eylül yaklaşıyor, bu bir kırılmayı ifade ediyor. Bir kopuştur. Geçmişten kopuş yanında, gelecekten de kopuşu simgeler. Hep geçmiş özlenir, gelecek beklenilir. Ama gelecek sadece kahve telveleri ve yıldızların konuma bakarak belirlenmeye alışıldı. Beklenti, tesadüfler sonucu oluşacağa kaldı. Bizim kuşak ile başlayan üniversite kapıları önünde beklentiler, şimdilerde yığılmalara sonuçlanmıştır. Büyük bir sorunun başlangıcı bellidir. İşini bilen memur, kendisine yeni çıkar kapıları açarken, gümrük kapıları artık yok olmuş gibidir.

Kayıp kuşak içinde birçok dram yaşandı, kaç kişinin bundan haberi var? Benim kuşağım içinde Çernobil patladı, şimdilerde sonucunu ölüm olarak alıyoruz. Sahil kasabaları şimdilerde birer tatil kenti görünümüne bürünmüş, parası olanların eğlence mekanı ve her türden ticaretin yapıldığı serbest Pazar konumuna gelmiştir. Kadın, erkek alım satımından, uyuşturucunun her türüne kadar. Bir ara ülkemizde organ ticareti uyuşturucu ticareti gibi yaygınlaşmıştı, neyse ki Irak, Afgan savaşları nedeniyle o tarafa kaymış durumda, ülkemin insanın iç organı yerinde kalabildi, çünkü daha ucuz ve daha sağlıklı bir şekilde satın alınır oldu organlar! Kayıp kuşak büyük bir kara delik içinde var olamaya çalışıyor!

Ülkemizde yaşanan şu andaki kaos ve bilgi kirlenmesinin başlangıcı nasıl olmuştur, nasıl oldu da her şey tahrik edildi ve var olan anlamlar değiştirildi. Eski konuşulan dil ile bugünkü arasındaki uçurumdan kimler faydalanmakta. Bugün mizah belden aşağıya ve apolitik olan revaçta, politik olan ise yok!

Geçen bir yazımı bir arkadaşıma gönderdim, bana yanıtı, ben politika ile ilgilenmiyorum! Bana başka konulardan bahseder misin dedi! Hangi konulardan bahsedeyim, boş ekranları dolduranlar yeteri kadar bahsediyorlar, gazete sayfalarında bol bol bahsediliyor, peki ben aynılarını biraz mizah dili ile söylemeye başlasam, şu anda yaşamış olduğum sıkıntıların hiç birini yaşamam! Çünkü günümüz boş konuşanların iyi para kazandığı dönemdir. Sabun köpüğü gibi ortaya çıkan ve yok olacak sohbetler. Bugün güldüğünüze birkaç yıl sonra gümlemiyor ve silip atıyorsunuz, çünkü hızlı üretilen hızlı tüketiliyor. Tüketim çağı, karanlık kuşağın olduğu dönemde olması tesadüfi mi?

Yağmalanan şehirden, yağmalanan kıyılardan bahsetmemi istemişti sevdiğim bir arkadaşım. Yağmalanan sadece doğa değil dedim kendi kendime! Biz kendimizi göremediğimizden, ne kadar yağmalandığımızı bile farkında değiliz! Yağmalanırken artık canımız acımıyor, çünkü alıştık. Tıpkı Özal’ın cumhurbaşkanlığına, tıpkı Gül’e, Erdoğan’a alıştığımız gibi…

28 Ağustos 2007

Hiç yorum yok: