12 Ocak 2008 Cumartesi

Mülteci dramını durdurun!

İzmir Seferihisar sahillerine insan ölüleri vurmuş. Bazı ülkelerin sahillerine balinalar vurur, bizim sahillerimize ya bidonlar ya da insan ölüleri vurur!

İzmir limanından ayrılan bir gemide hayvanlar ile birlikte onlardan farksız olduğu düşünülen insanlar deniz komşumuz Yunanistan’a götürülmek istenmiş. Deniz durgun, sakin. Hani derler ya, çarşaf gibi. O gün nasıl olduysa giden gemi hedefine varmadan alabora oluyor, gereğinden fazla olan yük denizi boyluyor. Denizin tuzlu sularında yaşam kavgası verenlerin büyük bir bölümü canlarını orada sulara teslim ediyorlar. Ciğerleri tuzlu sular ile dolmuş canlılar, bir süre sonra en yakın sahillere vuruyor. O gemiyi yönetenler okuduğum kadarı ile kurtuluyorlar ve tutuklanıyorlar. Sadece iki kişi tutuklanmış. Gemiye kadar gelen bu insanlar nasıl olurda ilgi çekmez. 90 yabancı uyruklu insan İzmir Alsancak’da buluşuyor ve gece geç saatlerde kayık ile denize açılıyor! Sahil güvenlik bürosunun önünden bu küçük gemi geçerken içeride normalin kat be kat fazla yükü fark edemiyor mu? Sorular sorulsa artık ne olacak, bir daha bu tip cinayetleri engelleyecek mi cevapları? Çünkü soru soracak kadar kapalı da değil olay, sorular ve yanıtları gözümüzün önünde durmaktadır!

Türkiye’den neden mülteci konumunda olanlar Avrupa ülkesine doğru kaçmak ister? Somali gibi Afrika’nın bir ucundan kalkıp gel, sonra Avrupa’ya buradan geç. Somali kökenli sporcumuz kadar şanslı değildir gelenler. Onlar Türk bayrağını yukarıya taşıyacak kadar da sportmen değildirler. İlgi görmezler. İltica başvurusu yapanlara Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilciliği randevu vermek zorunda, orada yapılan mülakat ile o kişinin gerçek mülteci olup olmadığına karar veriliyor. Bu randevu bugün başvuru yapan için tam 14 ay sonrasına veriliyormuş. Yani bir yıldan fazla iltica talebi ortada duruyor. Bu bekleme süresince Türkiye’de 20 ayrı şehirde zorunlu ikamet ettiriliyor. Bu zorunlu ikamet içinde o kişiye hiçbir şekilde yardım edilmiyor. Randevuyu alan kişi hemen mülteci olamıyor, çünkü üç ay araştırma ve yanıt verme süresi varmış. O üç ay geçtikten sonra kişi mülteci oluyor ve çalışma ve oturma hakkına sahip oluyor. Bu hakkı alana kadar o kişi hiçbir kurumdan yardım alamıyor. Başının çaresine bakmak zorundadır. Örneğin Kayseri’ye gönderilmiş biri orada ev kiralamak ve karnı tok bir şekilde yaşaması bekleniyor. Kayseri’de ev kiralarının yüksek olduğunu düşünürsek bu kişi nasıl orada evi olacak? Üstelik çalışma izni olmayan bu kişi nasıl karnını doyuracak? Geldiği ülke zengin olsa, düşünürüz ki parası var, geldiği ülke belli. Fakirliğin ve açlığın yanında savaşın olduğu ülkeden gelmektedir. Canını zor kurtarmış olan bu kişi iltica hakkını alana kadar nasıl yaşar? Bu insanlara kaçmaktan başka olanak bırakılıyor mu? Canını ortaya koyup karşı sahile geçmeye çalışan bu insanları bir geçim kaynağı olarak görenler, büyük baş hayvanları ile birlikte bu insanları da karşıya geçirmekten hiçbir sakınca görmüyorlar.

İltica başvurusu yapmış, o zorluklar aşmış ülkemizde kaç mülteci vardır?

Bugüne kadar kaç mülteci tuzlu suların içinde yok olmuştur?

Bir geçiş ülkesi olduğumuz söyleniyor, peki Afrikalı mülteciler geçiş yolu olarak ispanya ve İtalya yolunu kullanırken, neden Türkiye bir geçiş noktası oldu? Pakistan, Irak, Filistin ile kara bağlantılarımız var, Afrika kökenli vatandaşların buradan geçişi acaba bir sektör tarafından mı kontrol ediliyor? Anladığım kadarı ile bu iltica işleri bir sektör konumuna gelmiş durumdadır. O işten para yiyen organize işler yapan birçok yapıdan bahsedilebilinir. Çünkü bu insanlar İstanbul’dan İzmir’e getirilişleri ve buradan kayıklarla taşınması amatör kişilerin yapacağı iş değildir. Bu ölümlerin katilleri bellidir, çünkü bu durumu ortaya çıkaran global hareketlerin merkezinde yer alan silah sanayicileri ve onların kuklaları hükümetler ortadadır. Çatışmaların bu kadar yaygınlaştığı dönemde bu tip hareketler hep olacaktır. Geri bıraktırılmış ülkelerden zengin ülkelere doğru göç hep olacaktır. Dünyada üretimden en fazla kar eden kesim nüfusun %3’ü olduğu sürece bu şekilde dramların yaşanması sürpriz olmasa gerek.

Mülteci dramı durdurulsun! Bu sloganın hayat bulması için bazı ilişkilerin ortaya çıkarılması gereklidir, o da şimdilik pek mümkün gibi gözükmüyor!

11.12.2007

Hiç yorum yok: