7 Ocak 2008 Pazartesi

randevu verilir mi depreme?

randevu verilir mi depreme?
ben randevuya gelmeyen biri için sevineceğimi hiç düşünmezdim, gelmedi! deprem bilicilerin tahminleri ve randevuları tutmadı ve gelmedi.
hiç üzülmedim üstelik.
bir yazımda da bahsetmiştim, annemin panik olduğunu. aslında haksızda değil, geçmişte yaşamış olduğu depremlerden sonra.
onun panik durumunun yenebilmesi için dışarıya çıktık tıpkı diğer izmirliler gibi. izmir şehri boşalmıştı, üçüncü depremden sonra!
yazlığı olmayanlar ise evlerinde geçirmek zorundaydılar bu randevu gecesini!
ben de arabayla bir süre sokakları gezdim. gezi saatim gecenin bir yarısıydı. bir çok evin ışığı yanıyordu. korkularını yenmek için mi, yoksa burada biz yaşıyoruz, eğer bir şey olursa unutmayın mesajımıydı?
bir çok evde ışık yanmasına yanıyordu ya, parklarda, bahçelerde ve pazar yerlerinde bir çok insanda ateş yakmış, etrafında randevuyu sessizce bekliyorlardı.
sessizliği bozan bir telefon sesi ve gidenler gelenler..
evlerde ışıklar sabaha kadar sönmedi, sokaktaki insanlar ise soğuğa fazla dayanamayıp evlerine doğru yollandılar. inatçı bir kaç kişi kalmıştı, sönmekte olan ateşi sönmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlardı.
yanan bir kamp ateşi değil, randevuyu bekleyenlerin ateşiydi.
ateş sabaha kadar yandı, ta ki ben sabahın ilk işaretini veren ezanın sesini duyana kadar!
gün ağarırken gökyüzünü bulutlar kapladı, o saate kadar gökyüzü yıldızlarla dans ediyordu.
bu kadar insanı sokakta ve ışıkları açık görünce aklıma cem'ce düşünceler peydahlandı!
demek ki, insanların büyük bir çoğunluğu oturduğu binaya güvenmiyor!
eğer güvenmiş olsalar japonyadaki diğer insanlar gibi rahat rahat yatabileceklerdi evlerinde.
şimdi dikenlerin üzerinde geçirilen gecenin arkasından bir çok soruda kaldı.
deprem bilimcilerin ya da bilicilerin açıklamaları insanları demek ki sakinleştirmeye yetmiyor, ki ben 24 haberlerini izleyene kadar işin bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum. demekteydiler ki, 24 saat içinde daha şiddetli deprem gelebilir, dikkatli olun!
nasıl dikkatli olur insan, oturduğu binanın güvenlikli olup olmadığını kim bilebiliyor ki?
depremler ülkesi olan ülkemiz, ve bu topraklarda bir çok medeniyet depremlerle ortadan kalkmış olduğunu bilmemize rağmen neden bu kadar yabancılaştırıldık bu soruna?
gölcük depremi olana kadar ülkenin her tarafının riskli olduğunu biliyor muyduk?
güvenlik sorunu o zamandan beri konuşulmasına rağmen hala bir şey yapılamamış.
izmir şehri bu sınavda evde kaldı!
telefon iletişimi sağlayalar evde kaldı!
allahtan bir şey olmadı, olsaydı su idaresi ve itfaiyesi, elektrik kurumu da evde kaldığını söyleyebilirdim!
çünkü şehir alt yapısı tamamı ile kargaşa..
bir çok sokağa itfaiye aracı dahi giremeyecek kadar dar..
uçurum kenarında oluşturulmuş olan siteler, depreme ihtiyaç duymadan erozyona kurban gidiyorlar..
dik yollar ve dar sokaklar.
birbirinin üzerine yaslanmış evler..
üst üste oturmuş evlerin altı uçurum genelikle..
site diye yapılan evler getto mimarisine uygun olarak yapılmış ve hiç br alt yapısı düşünülmemiş.
alt yapı diye sadece kanalizasyon, su ve elektrik olarak algılandığından bir çok sitelere giriş ustalık istiyor.
dik yamaçlara ve dağların doruklarına kurulan siteler güya türkiyeye örnek olarak sunuluyor!
bu deprem sırasında eski senaryolar yeniden oynandı ve okullarda çatlaklar oluştu.
medeniyetler beşiği olan ülkemize neden beşik dendiğini dahi düşünemeyen iktidarlar sırf oy alabilmek için tüm sorunları halı altına iteklemiş, işte bu gibi tepkiler ile halı altındakiler ortaya seriliyor ve ortalığı pislik kaplıyor!
peki ne yapılıyor sonra, yeniden halı altına itekleniyor..
devran böyle döner demekteler..
dışarıda hala evlerin ışıkları yanmakta, parklarda ateşler henüz tam sönmediğini görüyorum penceremden..
bütün bunların dışında güzel bir haberde vereyim, parklar bu geceliğine tinercilere ve uyuşturucu kullananlara ait değildi, o parkın gerçek sahipleri kendi parklarına bir gecelikte olsa sahip çıktılar!

18.10.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: