12 Ocak 2008 Cumartesi

Savaşa değil, eğitime bütçe!

Ankara sokaklarında farklı sesler yükseldi hafta sonu. Seslerin gitmesi gereken yere ulaştığını düşünüyorum. Ankara dışından gelenler toplu olarak ve yorgunluğu üzerinden atarak meydana sloganlar ve dövizler eşliğinde gelmiş, sokaklar yıllar sonra siyasi bir istemin sesini duymaktaydı. Savaşa karşı, barış.

Sloganlar içinden benim ilgimi çeken bir sloganı tartışmak istedim, çünkü eğitim bugün üzerinde en çok konuşulan ama çözümü olmayan(!) bir alan durumdadır. Toplumun kanserli hücresi gibidir.

Çocuğu olan bir arkadaşım ile konuşurken, öğretmenlerden yakındığını gördüm. Okula ve eğitim için çocuğuna yapmış olduğu masraflar karşısında belinin bükülmüş olduğunu anlatımının ilk cümlesinden çıkardım. Okul yolunda çocuğun beli bükülürken, velinin belide masraflar ile bükülmektedir.

Benim babam öğretmendir, köy enstitüleri son dönem öğrencilerinden olup, öğretmen okulu mezunudur. O dönemin rüzgarından faydalanmış şanslı öğretmenlerdendir, çünkü yaşamı öğrenen ve uygulamalı olarak öğreten olarak eğitilmiştir. Klasik romanlar ile tanışmış, onları özümsemiş idealist öğretmenlerdendir. Onların devresinden sonra öğretmen eğitimi sistemin istemleri yönünde yön değiştirecek ve sadece mesleklerini bilen, eğitim pedagojisi ile biçimlenen birer meslek elemanlarına dönüşeceklerdir. Zaman içinde pedagoji bölümü de ortadan kalktı(!), geçim sıkıntısı içinde nasıl para kazanırım düşüncesinin hakim olduğu bireylerin hakimi olduğu bir girdaba dönüştü, öğretmenlik.

Günümüzde öğretmenler, öğrencilerini birer velinimet olarak görmekte ve öğrenciye bakarken birer müşteri gibi gördüklerini düşünüyorum. (Bu sözlerim küçük yerleşim birimleri için şimdilik geçerli olmayabilir, fakat büyük şehirlerde maalesef benim gördüklerim bu yöndedir. Küçük yerleşim birimlerde ise başka bir trajedi oynanmaktadır, çünkü öğretmenlik mesleğine başlayan ve geçim kaynağı olarak gören genç bekar bayan öğretmenler o yörenin yetkili (erkek) kişileri ve müdürleri tarafından birer metres olarak görüldüğünü anlatılan bir çok hikaye duydum. Bunlar ne kadar doğru bilmiyorum.) Çünkü, normal öğrenim saatleri dışında öğrenciler dershanelere gitmekte, etüt adı altında okullarda dersler verilmektedir. Normal ders saati içinde öğrenci öğrenmekle yükümlü olmasına rağmen, o yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için ayriyeten ders almak zorunda. Bu durum ilkokul düzeyine kadar inmiş, birinci sınıflara kadar yayılmış olduğunu yeğenimin okuluna bakarak görmekteyim. Etütlere gitmeyen öğrencilerde dershanelere ya da özel öğretmenlerin olduğu yerlere gitmekteler. (Dershanelere alternatif şimdi başka oluşumlarda oluşmakta, birkaç öğretmen bir araya gelip daha az öğrenci ile butik dershaneler kurmuş gibidir. Tekelleşen dershanelere karşı öğretmenlerin kendilerince çözüm yollarıdır.)

Ülkemizde genel bütçeden pay alan ikinci büyük bütçesi Milli Eğitim Bakanlığına aittir. Bu bütçe ile öğretmenlerin maaşları ve okul masrafları karşılanmaktadır. Öğrencilere kitaplar ücretsiz dağıtılmaktadır, fakat bu kitapların dışında bir de yardımcı kitaplar vardır ki, dışarıdan satın almak zorundadır öğrenci / veli. Demek ki, kitaplar yetersiz ki, yardımcı bir kitaba ihtiyaç duymaktadır öğrenci ya da duyrultulmaktadır. Her kitabın bir de yardımcı kitabı vardır. Veli bu kitabı almak zorundadır, eğer çocuğunun başarılı olmasını istiyorsa! Biliyoruz ki, var olan sınavlarda (orta öğretim, üniversite vb.) okullarda verilen müfredat ile ilgisi yok (gazetelerden izlediğim kadarı ile), dershanelerde verilen derslere göre sorular hazırlanmaktadır! (dershanelerin varlık sebebi de buradan kaynaklanmaktadır!) Öğrenci sınav başarabilmesi için gitmek zorundadır ya da özel ders almak zorundadır!

Veliler toplantısı dershane tavsiye toplantılarına dönüşmüş durumdadır, ‘öğrencinin başarılı olabilmesi için filan dershaneye gitmesi uygundur, okulumuza özel indirimi olan dershaneler mevcuttur’ gibi söylemi de duymak mümkündür! Büyük şehirde çocuk okutmak kolay değildir. Çocuğun sırtında çanta, velinin bütçesinde kamburdur!

Öğretmenin maaşı yıllar içinde azalmıştır, toplum içinde itibarı kaybolmuştur, eskisine göre. Öğretmen günümüzde örnek olan değil, birer ticaret adamı gibi görülmektedir. Okul öğretmeninden daha çok dershane öğretmeni veliler arasında tanınmaktadır.

Okullar öğrencileri oyalama merkezi işlevini görürken, aynı zamanda öğrencilerin birer müşteri olarak görüldüğü alanlar olmuştur! Öğrencinin eğitiminden daha çok önemli olan öğretmenin ne kadar kazanacağı ve okulun döner sermayesine ne kadar çok katkı sunacağı önem kazanmıştır. Okullar birer ticari işletme gibi görülmeye başlandığı günden beri eğitim kalitesi düşmüştür.

Babam ile dostları ziyarete gittiğimizde her zaman konu eğitimden açılır ve dostlar; ‘nerede sizin zamanınızda ki eğitim, hatta bizim çocukluğumuzda aldığımız eğitim?’ diyerek iç geçirirler.

NOT: Yukarıda anlattığım bütün düşünceler ve görüşler benim kişisel düşüncelerimdir. Gerçekler ile ne kadar uygun düşer onu bu yazıyı okuyanlar karar versin. Çünkü bu yazıyı yazarken elimde bilimsel veriler ve kanıtlar yoktu, tamamı ile hisler ve gözlemler ile oluşturulmuştur. Dilimiz döndüğünce, elimiz tuşlara gittiği kadar düşüncelerimi paylaşıyorum, hatta yaptıysam af ola! Öğretmen dostlarımı üzmek ve onları küçültmek gibi bir niyetim yok, onların sayesinde geleceğin Türkiye’si biçim almaktadır. Ben daha çağdaş ve uygar bir ülke özlemi ile gördüğüm sorunları paylaşıyorum, yanlış düşünüyorsam düzeltin lütfen.
5.11.2007

Hiç yorum yok: