7 Ocak 2008 Pazartesi

Sıfır Tolerans!

Sıfır Tolerans!
İşkenceye karşı sıfır tolerans söylemi yıllardır politikacılarımızın dilinden düşmez! Uygulamalarda ise işkence gizli gizli teşvik edilmeye devam edilir.
İşkenceyi sadece kolluk kuvvetleri mi uygular? Elbette hayır! İşkence yaşantımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Kendimizden kimi daha zayıf görüyorsak ona karşı işkence uygulamaya hazırız!
Kedilerin ve köpeklerin kuyruklarına takılan tenekeler!
Kafeste yaşamaya zorunlu bıraktığımız hayvanların, kafeslerini normalinde aşağısında küçük tutmak!
Tutukluları, karanlık ve küçük hücrede tutmak!
Dersini çalışmayan, ya da komşusunun camını kıran çocuğumuza oda hapsi!
Okullarda disiplin adı altında saç kesmeler, belli bir kalabalığın önünde tokat atmak!
Kalabalık bir yolda, zayıf ve yaşlı insanlara yol açmaları için laf atamalar dışında omuz atmalar!
Otoyollarda, işaret vermeden önüne arabasını kırıp, sonra en soldan en sağa, daha sonra sağdan sola zikzak çizerek giden araçların yapmış olduğu terör ve eski araçları sıkıştırmalar. Sıkıştırmakla kalmayıp, arkasından iteklemeler! Bütün farlarını sonuna kadar açıp, sonra kornaya basarak hız yapma denemeleri. Arabasının içinde cıstak müzikleri sonuna kadar açıp, trafiğe ses getirdiğini düşünenleri görünce yaşantımızın her alanında işkence var demek az bile kalıyor!
Televizyon ekranlarında önceleri amerikan filmlerinde alışık olduğumuz işkence görüntüleri, şimdi yaşantımızın her alanında. Bilgiyi almak için her türlü şiddet hoş görülüyor. İşkence yapılıyor, dövülüyor, gururu ile oynanıyor. Bizlerde hoşgörü ile izliyoruz.
İşkence ülkemizde sıfır tolerans olacak demekte politikacılar!
İşkence sıfır olabilmesi için şiddetin yaşantımızdan çıkması gerekli! Yaşamın içinde şiddet hoş görülmeye devam ediliyorsa, gelenekler adı altında yapılan uygulamalar ceza indirimine uğruyorsa o ülkede işkence sıfır tolerans olamaz.
Evrensel yasalar, ülke ayrımı gözetilmeden, istisnalar olmadan uygulandığında bir anlam ifade eder, yoksa evrensel kurallar yerine geleneksel kurallar ve anlayışlar daha öncelik olarak algılanır. Geleneksel kurallar, evrensel kurallar yerine hakimler ve kolluk kuvvetleri tarafından uygulanırsa, o ülke topraklarından işkenceyi silemezsiniz. İşkence silinmediği içinde uluslar üstü kurumlar tarafından yıllık gözlem raporlarında yer almaya devam ederiz.
Eğer ülkemizden işkenceyi gerçekten yok etmek istiyorsak, öncelikle amerikan ve Avrupa polisiye filmlerini televizyondan görüntülerini kazımak ile olur. Çünkü o dizi filmlerde bilgiye ulaşmak için her yol mubahtır mantığı verilmekte ve parası olan her şeyi yapmaya yetkilidir düşüncesi aşılanmaya devam etmektedir. Sıradan halk ise, kendisine karşı yapılan her türlü saygısızlığı normal olarak algılamalı ve sesini çıkarmamalıdır.
Dikkat edin, tüm polisiye filmlerde ve geleceği tasarlayan hayal ürünü filmlerde güç kutsanmaktadır. Gücü olan tek başına her şeyi değiştirebilen kahramanlar cirit atmaktadır. Bizler hiçiz ve kahraman değiliz! O halde bizler ne yaparsak yapalım bir şeyi değiştiremeyiz mantığı beynimize işlenmektedir. Bu sayede bizleri birer kahraman bekleyen bireylere dönüştürmekteler. Bir gün bir lider gelecek ve yaşantımız değişecek!
“Bizler adam olmayız, başımıza adam gibi bir başbakan olacaktı, bak neler yapardık?”
“Yok, efendim! Yok, bizden adam olmaz, bakın Atatürk’ten beri hiç lider çıkaramadık, o yüzden ne hale geldik?”
Politikacılar kendilerini kahraman olarak görmekte ve yeniden ülkeyi kurtarmak için kolları sıvar ve politikaya atılır. Politikaya bir giren, bir daha kurtulamaz, çünkü üzerine yapışmıştır!
Ülkemizde işkenceye karşı gerçekten sıfır tolerans istiyorsak, öncelikle şu amerikan patentli filmlerin yasaklanması ile başlamak gerek!
Onun içinde amerikan film sektörünü karşına alabilecek bir güç gerekir, o güç ülkemizde yoktur, çünkü ülkemizin film sektörü henüz bağımsız değildir, güdümlüyüz diğer alanlardaki gibi…
İşkencenin olmadığı bir dünya özlemi ile yazımı noktalıyım!.. Acaba öyle bir dünya yaratılabilir mi? Siz ne dersiniz, olur mu?
25 Temmuz 2006
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: