10 Ocak 2008 Perşembe

Sokaklarda yürürken…

Sokaklarda yürürken…

İSMAİL CEM ÖZKAN - Yollar insana bir çok şeyi çağrıştırır. Yola çıktın mı, çevrene bakmadan yürüyemezsin, her bir kıpırdama senin ilgini o tarafa çevirmene yeterde artar bile. Yollar algılarımızın en üst düzeyde açık olduğu yerlerdir!

Yollara çıkınca ilk önce kaldırımlar dikkatimi çeker, çünkü bir çok şehirde kaldırım yoktur, dar sokaklar arasında yollara bakarım, bazıları Arnavut taşları ile döşenmiş roma yolu gibidir! Bazıları her türlü çukurun olduğu toprak yığını, bazıları ise asfalt ile kaplanmış tek rengin hakim olduğu yerlerdir!

Yollar şehirleşmenin sonucunda ortaya çıkmıştır. İlk yollar patikalarmış, insanlar ilkel koşullarda hayvanların açmış olduğu yollardan giderlermiş. Eşeği bırak, nereden gidiyorsa oraya yol yap anlayışından çıkmış, şimdi daha modern düşüncenin ürünü geniş yollar yapılmaya başlanmıştır. Bu şehir dışında doğru olarak dururken, şehir içinde bir bina dik önce, sonra yolu düşünürüz şekline dönüşmüş. Önce bina yapmışlar sonra yol düşünülmüş! Plansız yapılanma örnekleri büyük şehirlerimizde kendi hemen hissettiriyor. Dik yamacı olan yollar bir bakıyorsunuz bir yerleşim yerine çıkıyor, birbirinin güneşini engelleyen binalar, hava akımını yok eden mahalleler büyük şehirlerin vazgeçilmezi olmuştur. İlk sanayi atağımız ile birlikte gecekondu mahallelerimizin oluşması arasında bir bağlantı vardır. Gecekondular belediye tarafından hemen yıkılamayacak tepelere yapılmış öncelikle. O yüzden ilk gecekondu yerleşimleri ulaşımı olmayan tepeler ve kayalar üzerinde kurulmuştur. Siyasi konut afları ile gecekondu anlayışı tüm şehirleri kaplamıştır. İstanbul’da ilk gecekondular Yeditepeli şehrin tepelerine fetih ile kurulduğunu tarih kitaplarından okuyorum!. Fatih sonrası gelen padişahlar taht giyme törenlerine giderken bu gecekonduların arasındaki boşluklardan gidermiş! Bizim geleneğimizde düzenli bir şehirleşme mantığı yatmadığı ortada, önce yerleşim, yani önce mal, sonra canan!

Önce mal anlayışı gereği, evlerimiz yani yaşam alanlarımız çok temiz ve düzenlidir, fakat sokaklarımız bunun tersidir. Sokaklar arasına serilen çamaşırlar, sokaklardaki sohbete katkısı vardır elbette ya da kimin ne malı olduğunu ele güne karşı sergilemekten geri durmamışlar, evlerindeki zenginliği! Fakat sokaklar her türlü pisliğin atılabildiği ortak kullanım olarak yerini korumuştur.

Mal denince elbette ki evlerdeki pisliklerin sokaklara serpilmesi yanında çocuklarında sokaklara bırakılması arasında bir bağlantı var diye düşünüyorum, çünkü çocuk düzeni bozan ve evi kirleten olarak düşünülür, uyku zamanı eve çağrılır ve baba disiplini altında evde uslu durdurulması sağlanırdı eskiden, şimdilerde bu durum değişim sergilemektedir. Sokakların pis olması bizim Asya’dan buraya taşıdığımız bir kültürdür. Batı için sokak düzeni daha önemlidir, doğu için ev düzeni daha önemlidir.

Bizim şehir mimarları ev yapıldıktan sonra yolları çizmek ile meşguller, ve bu zorunlu sokaklardan hangisi tek yön olacağa karar vermek ile uğraşmaktalar! Ulaşım tıkanmıştır, alt yapı sorunu içinde kanalizasyon ayrı bir sorun olarak dururken, elektrik kabloları eskiden binaların duvarlarında sarkardı, şimdilerde yer altına indirilmiş durumda bir çok yerde. Yeni teknoloji ile birlikte telefon kabloları, televizyon kablosu gibi araçlarında sokaklara taşınması ile zaten kısıtlı alan daha da daralmıştır. Daralan yollar içinde ilk yardım arabaları, park eden araçlar yüzünden hareket edemez hale gelmiştir. Aynı durum itfaiye araçları içinde geçerlidir. Yanmış evlerin sahipleri itfaiye memuruna ve işçisine ateş püskürürken kendi hatasını hiç görmez! Ne yapsın vatandaş, ucuz olsun bir damı olsun gereği gelip yerleşmiştir! Asıl suçlu para hırsı ile orayı işgal eden müttehittir!.. Gözü dönmüş birkaç adam o şehirleri yaratmıştır! Bu bakış açısı hem eksik hem de yanlıştır. Biz şehirlerimizi bugünkü halini tercih ettik. Bu devlet geleneği içinde vardı ve biz bu geleneği bozmadık. Yağmala sonra sahip ol!

İzmir şehri yanmıştır ve aynı sorunları ile aynı şehri tekrar kurmuşuz. Bunu nasıl açıklayacağız? Büyük siteler kurulmuş ama ulaşımı düşünülmemiş, nasıl olsa kış yok, yollar donmaz mantığı içinde dağların doruklarına siteler koymuşuz. Bu siteler tamamı ile soyutlanmış birer gettodur!

Şehirler çeşitli gettoların oluşturmuş olduğu bir birlik gibidir!

Sokaklara bakarken insanın algısı artmaktadır. Eğer iyi konsantre olmadan sokakta yürümeye başlarsanız, şair Orhan Veli gibi bir sonuç ile karşı karşıya kalmamak sürpriz olmasa gerek! Sokaklar sürprizleri içinde barındırır!...

1 Ağustos 2007

Hiç yorum yok: