9 Ocak 2008 Çarşamba

Sonlanan günler

Sonlanan günler

Yıl sona eriyor, sayılı günler kaldı bitmesine. Takvim yapraklarının son yaprağının koparılıp, yeni takvimlerin asılmasına birkaç gün kaldı. Yıl soğuk havası ile gidiyor. Soğuk içinde aç, sefil, evsiz kalanları gördüm Avrupa sokaklarında.

Birkaç günlüğüne de olsa, bulunduğum eyalet içinde değişik şehirlerdeki dostlarımı ziyaret ettim. Dostların yüzlerinde yılların iz düşümünü gördüm. Yeni yaşamların umutsuzluğunu, gelecek yoksunu bakışları gördüm. Yollardaydım, yollarda yaşamın en acı ve hüzünlü yüzlerini gördüm. Evsiz birini kaldırıma oturmuş halde gördüm. Hareketsiz yüzü ile boşluğa bakıyordu. Beklentisi olmayan biri boşluğa bakar!

Boşluğa bakan insanın yüzünde geçen yüzyılda yaşanan acıların izlerini görür gibi oldum. Dünya savaşlarındaki boşluğa bakan cephede bir hendekte oturan askerin yüzünü anımsatıyordu sanki. Önünden akan yaşam ile ilişkisi olmayan bir insan! Bir köşede oturmuş, boş gözlerle yaşama bakıyordu. Biraz sonra bir kurşunun üzerine yürümeye hazır süvari gibi boşluğa bakıyor. Bir ses bekliyor sanki hadi yürü der gibi. Oturmuş bir köşede, önünden geçen yaşama boş gözlerle bakıyordu. Yıl, yeni yıla dönmeye sayılı günler kalmıştı, fakirlik yeniden yollara düşmüş, Avrupa’nın kucağındaydı.

Binlerce yıl önce olmuş sanki dünya savaşları. Milyonlarca insan neden öldüğünü bilmeden toprak altında meçhul olarak yatmaktadır. Bundan birkaç gün önce buradaki mezarları ziyaret etmiştim. Orada meçhul askerler için yapılan anıtlara baktım. Meçhul askerleri sembolize etmek için bir askeri başlık kullanılmış, içinden sarkan bir sarmaşık. Büyük bir kaidenin üzerine oturtulmuş ve altında yazan bir cümle. Meçhul askerlerin anısına... Birinci dünya savaşında hayatını kaybeden askerler anısına bırakılmış bir anıt. İkinci dünya savaşı ile ilgili herhangi bir anıt göremedim Almanya’da. Bir kurşunun önüne kendisini atan bir süvarinin dünyaya boş gözlerle baktığına inanıyorum, bugün kaldırımda oturmuş ve önünden geçen yaşama boş gözlerle bakan insan gibi. Dilenmiyordu, önünde de her hangi bir şey yoktu. Elini açmış ekmek dilenen değildi, onurluydu, önünden geçen yaşama bakarken. Onuru kırılmıştı belki, o kaldırıma oturduğu için, fakat belki başka seçeneği de yoktu.

Kaldırımda ve yolda gezenlere baktım, küçük küçük kümeleşmiş insanların sessiz yürüyüşlerini izledim. Benim gibi etrafını gözlemleyen ve resim çeken bir kişi dahi yoktu. Sadece camekanlara bakan ve sessizce yürüyen bir kaç kişi. Elinden tutmuş biri, sevdiğinin, konuşmadan yürüyorlardı. Belki ellerinin ısısı birbirine bir şeyler anlatıyordu. Onlarında etraflarına bakarken boş boş baktıklarını gördüm. Sessizlik hakimdi sokaklara ve şehre. Birkaç gün önce kutlanmıştı Noel. Noel yorgunu şehir ve insanlar diye düşündüm. İsa Katolik ve Protestan inancına göre 24 Aralıkta doğmuştu. Onun doğumunu Coca Cola renginde Noel babalar aracılığı ile kutlamışlardı. Hıristiyan çocuk ise kiliselerde küçük katılımcı inanlar ile doğumuna eşlik edilmişti. Bir de bu törenlere ekran başında katılanlar. Doğum gününe kadar pencereler ışıklar içindeyken, ertesi gün ışıklar söndürülmüş karanlıklara bırakılmıştı sokaklar. Tıpkı boş boş bakan ve köşede oturan o insan gibi.

Şehir sessizliği içindeydi, bir gün önce kutlamaların yorgunluğunu taşıyordu. Geçen yüzyılda iki büyük savaş yaşamış Avrupa topraklarından çok uzakta doksan bin askerin anısına yürüyüş yapılıyordu. Ne için öldüklerini bilmeden orada donan insanları anıyorlardı. Gözlerimin önünde kaldırımda oturan o insan vardı. Beynimde dağların eteklerinde donmuş insanlar. Herhangi bir cephede siperde bekleyen bir insan vardı. Bir yılda sonlanıyordu, sonlanmasına günler vardı.

İSMAİL CEM ÖZKAN
26.12.2006

Hiç yorum yok: