7 Ocak 2008 Pazartesi

soru soran bakışlar içinde kendi kalıbından çıkmak istemeyen duruşunu korur!

kadın erkekten gelen soruya şaşkınlık içinde bakmış, neden ben?
erkek anlamsız bir şekilde kadının suratına bakmış şaşkınlık içinde!
kadın üstelemiş, neden beni sevdiğini söylüyorsun?
erkek gözlerinin içine bakmaya çalışmış kadının?
soru soran gözler ile kadın bakmaktadır!
neden beni seçtin?
erkek kelimeleri kafasında derleyip toplamaya çalışıyor, bir anda her şeyi söylemek ister gibi bir hali var.
nereden başlayacak kelimeye, ama nasıl başlamalı bilemiyor gibi bir sıkıntı içinde.
elinin terlediğini hissetti, elini nerede tutmalı, nasıl söze başlamalıydı.
kadının şaşkın ve mutlu bir şekilde bakışını yakalamıştı, ve de soruyordu, neden?
erkek, kırık bir ses tonuyla başladı, çünkü ben senden hoşlanıyorum!
neden diye sorma ama hoşlanıyorum.
aslında tam olarak söyleyemiyordu, doğada en doğal olan çiftleşme ve çocuk doğurma işlemi insanlar ne kadar zora sokmuşlardı, aynı zamanda ne kadar basitleştirmişlerdi.
zordu, toplumun baskısı üzerindeydi.
evlilik dışı ilişki hep kötü gözle bakılmıştı.
ne kadın kadınlığını, ne de erkek erkeliğini yaşayabiliyordu bu toplum içinde.
soran gözler ile bakıyordu!
neden ben?
çünkü sen beni çektin ve seni istiyorum, diyemiyordu erkek.
tanımıyordu da tam olarak, çünkü hep uzaktan görmüştü.
uzaktan bakıyordu zaman zaman.
aynı şekilde kadında bir kaç kez bakmıştı belki!
emin değildi erkek.
ürkekti.
bir başlasa, bir evet dese, dünyayı onun ile paylaşmaya hazırdı, ama bu neden sorusuna ne yanıt vereceğini bilemiyordu!
nasıl bağlıyacaktı cümleler!
cümle kurmayı bırak, kelime dahi çıkmıyordu ağzından!
ne kadar da zayıf görünüyordu.
kendisini görecek durumda değildi.
bir kuyuya düşmüş ve kuyudan çıkmayı bekleyen kurbağa gibi viyaklamak istiyordu ama hayır ses telleri sanki birbirine dolanmış sesi dahi çıkmıyordu.
doğada diğer canlılar ne kadar rahat, her an ilişkiye giriyor ve hiç kimse o ilişkiyi izlemiyor bile.
tek röntgenci yaratık insan dedi, kendi kendine.
belki bu halini birileri izliyor olabilirdi.
elleri hala terliyordu.
kadın hala soran bakışları ile karşısında yanıt bekliyordu.
eğer iyi yanıt verirse kadın belki onun ile olmayı düşünecekti, ya da terk edip gidecekti.
ince bir çizgi üzerinde bekliyordu.
sırat köprüsü yaşamda kaç defa kurulur, kaç defa geçilir?
insan her zaman bir sırat köprüsü kurup üzerinde insanların dans etmesini bekliyor!
hep sirklerde olmaz ya, yaşamın içinde de vardı.
insanlar diğer canlılara göre röntgencidir ve sadece röntgen ile kalmaz, gördüklerine bin katarak başkalarına da anlatır.
aynı zamanda taşıyıcıdır da.
dedikodu yapan başka canlı gördünüz mü, insan dışında?
kadın hala soru soran gözler ile bakmaya devam ediyor, adam ise nasıl konuşacağını bilmeden alnından başlayıp tüm vücudunu saran sıcaklık ile terini gizleme içinde kıvranıyordu!
yanlış anlaşılmakta istemiyordu aslında!
ama nasıl yanlış anlaşılacaktı ki?
çünkü istenen şey ortak bir gelecek için ilk adım!
ne söz ne başka bir şey!
insan gelecekten her zaman bir şeyler bekleyen canlıdır!
beklenti sonucu depresyona girip sağlığı bozulanda canlıdır.
kadın neden sorusu üzerindedir, neden ben?
aslında sen diğerlerinden farklı ve benim ilgimi çektiğin için sen, diyebilir.
evet, sen benim için diğerlerinden farklısın!
farkın belki dış güzelliğin, belki iç güzelliğin!
ama farklı biri olmasan zaten sana gelip bunu söylemem!
hiç gördünüz mü, sokakta her gördüğü güzele sen güzelsin diyen bir erkek!
görse görseniz, yerim seni anam diyen maço erkeği!
maço erkek neden der?
çünkü neden sorusu ile karşılaşmaktan korktuğu için!
kendisine dahi söyleyemediği gerçekliği ile karşı karşıya kalmamak için!
kadın neden ben diye soran bakışlar ile durmaktadır.
tüm diğer canlıların yaptığı gibi neden kolay değil, de işi bu kadar zorlaştırır insan?
neden bu kadar da basitleştirir?
basitleştirir, çünkü kadını pazarlayan bir obje olarak görür ve parası olan her zaman elde eder!
hatta devlet aracılığı ile bu işler yapılır!
sevişmek kadın içinde erkek içinde en doğal bir şey olması gerekirken, neden konuşamazlar, yaşayamazlar!
hala kafalarda dokunulmayan konu olarak durur!
neden ben diye sormaktadır kadın hala!
yaşamak gerekirken o anın hazzını, bir daha belki yaşayamayacağı duyguyu bastırırken, soru dolu gözlerle bakmaya devam eder!
eskiden kadınlar beni ne doktorlar, ne mühendisler istedi de diye başlayan cümleler kurardı, ama o cümleler içinde bir pişmanlık yaşandığını duyumsarsın!
çünkü yaşayamamıştır o anı ve o anın hazzını!
soru soran bakışlar içinde kendi kalıbından çıkmak istemeyen duruşunu korur!
bakmak ve soru sormak yaşamaktan daha önemlidir belki?
kim bilir?
kim bilir ne cevap beklemektedir?
siz olsanız ne yapardınız, ne cevap beklerdiniz?
veya nasıl cevap verirdiniz?
20.12.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: