10 Ocak 2008 Perşembe

Su konusunda düşüncelerim!

Su konusunda düşüncelerim!

İstanbul’un su sorunu Allaha kalmış durumda, politikacılarımız birbirine ip atmaya devam ederken! Allah aşkına neyimiz Allaha kalmadı ki? Yağmur duaları ile susuzluğumuzu çözeceğine inanan insan sayısı da hiç az değildir.

İstanbul’u ayakta tutan ve hayati önemi olan barajlar birer birer kurumaya başladı. İstanbul söylendiğine göre eylül ayına kadar barajdaki son damlayı kullanabilecek! Deprem kadar yıkıcı olabilecek bir konudur su, depreme karşı gösterilen duyarlılık su için nedense gösterilmiyor, sanırım yağmurların kesin yağacağı inancı olsa gerek, günlük yaşantımızda tartışmıyoruz! Su ve barajlar konusunda uzman insanlarımız ortada yoklar. Belediye başkanı kendi imkanları ile bu soruna çareler aramaya devam ediyor ama barajların çöle dönüşmesi karşısında çaresiz durumda olduğunu haberlerden izliyorum.

Afrika sıcakları bu sene ülkemizi işgal etti, geri gideceği de yok gibi, ısısı hem ülkemizi hem de bizi yakmaya devam ediyor. Barajlarımızda su kullanıldığı kadar olmasa da önemli bir oradan da buharlaşıyor. Elimizdeki kıt kaynağı buharlaştırıyoruz! Peki bu buharlaşma olayı doğal yöntemler ile nispeten de olsa önlenemez mi? Bu konuda geçmişte yapılmış çalışmalar olduğunu okumuştum, fakat bizim gündemimize nedense hiç gelmedi!

Barajları besleyen kaynak suların durumu. Bu konuda da elimizde bir veri yok, barajlar kuruduklarına göre, kaynaklarda da su yok demektir. Barajları besleyen su kanalları maalesef yok. Bu konuda belediye planlarında olan bir çayın bir barajı beslemesi konusunda çalışmaların yürütüldüğünü okudum.

Yer altı suları ne durumda? İstanbul’un bir çok yerinde yer altı suyunun kullanıldığı bilinmekle birlikte, bu konuda bilimsel olarak tespit edilmiş bir çalışma yok. Konya ovasında da yer altı suları kullanılmış ve şu anda yer altı sularının yerleri boş olduğundan zaman içinde büyük çökmeler oluşmuş durumdadır. Aynı durum İstanbul için geçerli midir? Çünkü yer altı suları da bir süre sonra tükenecektir, kısaca sonsuz değildir. İstanbul’u bekleyen tehlikeler içinde nedense hep deprem olarak düşünülür. Fakat daha büyük tehlikeyi bizler kedi ellerimiz ile yaratmaya devam ediyoruz.

Plansız bir şekilde büyüyen, plansız olan alt yapısından dolayı doğal olarak sorunlar ile karşılaşan metropol şehir, sıcakların artması ile başka sorunlar ile de karşı karşıya kalmaktadır. Normal sıcaklık ile hissedilen sıcaklık arasında uçurum oluşmakta, hava alamayan şehir, tarihi dokusunu da yok etmekte olduğuna inanıyorum. Yangınlar artmıştır.

Sıcak hava kişinin psikolojik dengesini bozmakta, normalde sakin olan bir bireyin sıcaklar nedeniyle agresif olabiliyor. Gettolarda olduğu gibi yüksek binalar içinde yaşamaya mahkum edilen bireyin, bu sıcaklar karşısında tepkisi ne yönde olmuştur? Bu konuda da araştırma yoktur!

Barajları nasıl besleriz? Buharlaşma karşısında ne yapabiliriz, yer altı suları konusunda nasıl bir yol izlememiz gerekli, onların korunması ve kullanılması konusunda bilim adamları bilgi vermek zorundalar, fakat bu konularda konuşan yok! Parası olan evinin bahçesine sondaj vurup su çıkarıyor, ama buna karşı nasıl önlem alınır konuşan yok! Bilim adamlarını, tabi namuslu olanları bu konuda bilgilendirmeye çağırıyorum, sadece bilgilendirme değil, nasıl önlem alınacağı konusunda çalışma yapmak zorundalar. Belediyeleri zorlamak zorundalar!

Bir daha susuz kalmamak için, barajları besleyen kaynakları çoğaltmak zorundayız. Artık suların geri kazandırılması ve onları başka amaçlar için kullanıma sürülmesi zorunludur. Deniz suyunun içecek su konuma getirilmesi için yatırımların yapılması, onların buharlaşmasını engelleyebilmek için yer altı su yataklarının oluşturulması zorunludur diye düşünüyorum. Ülke toprakları içinde Avrupa’da olduğu gibi su kanalların oluşturulması gereklidir. Hem ulaşım amacıyla kullanılmalı hem de susuzluğa karşı yedek olarak tutulmalıdır. Ağaçlandırmaya önem verilmelidir. Her toprak parçası oturuma açılmamalıdır. Yeşil alanlar iyi tespit edilerek şehir içinde hava akımı sağlanmalıdır.

Yukarıda saydığım ve benim ilk aklıma gelen çözüm yollarıdır. Bilimsel olarak yaklaşanlar daha detaylı ve daha doğru önermelerde bulunacağına inanıyorum.

14 Temmuz 2007
İSMAİL CEM ÖZKAN

Hiç yorum yok: