9 Ocak 2008 Çarşamba

Uykum kaçtı, bir film seyrettim!

Uykum kaçtı, bir film seyrettim!

Uykum kaçmıştı, bilgisayarın başına geçtim, belki birileri ile sohbet ederim, en azından gözlerimi yorarım uykum gelir diye, yok kimse yoktu. Televizyon kanallarında dolaştım. Atv kanalında bir film başlamıştı, uykum gelene kadar onu seyredeyim dedim. Cehennem yolcusu* adı altında Atv ekranlarında (27 Ağustos Pazar 00:00) filmi seyrettim.

Film, dünyanın değişik yerlerindeki dövüşçülere davetiye gönderilmesi ile başlıyor. Sonra filmin kahramanı bir palyoça görünümü altında görüyoruz. Biraz sonra ise çocuk çetesinin patronudur. Hırsızlık yaparak yaşamını kazanıyorlar. Amerikan şehirlerinin çetin sokak kavgalarının olduğu dönemdir, güçlü olan güçsüzü yok ettiği dönem. Mafyanın parasını çaldıktan sonra, yakalanmaları, polisin de araya girmesi ile hayatını kaçmak ile kurtarır. Kaçarken bir geminin deposuna düşer, bir süre sonra denizin ortasında bir silah kaçakçısı korsanların elinde olduğunu anlar, orada artık köledir. Hiç düşünmediği bir dünyaya içindedir. O gemi Uzakdoğu sularında başka bir korsan gemi tarafından ele geçirilir, başka korsanların elindedir. Amerikalı olduğunu sandığı kişiler güler yüzleri ile onu dost olarak kucaklarına basar, fakat gülen yüzün arkasındaki yüzleri Tahi adasına ulaştıklarında ortaya çıkar. Onu bir dövüşçü olarak satarlar, hem de bir dost olarak!

İngiliz ikiyüzlülüğünü ve güler yüzlüğünü görürüz orada. Gel zaman git zaman sonra bir dövüş müsabakasında karşılaşırlar. Dünya dövüş karşılaşmasını duymuştur kahramanımız ve oraya katılmak istediğini söyler ve o dolandırıcılar ile anlaşır.

Tibet yaylalarında bir tapınakta yapılır karşılaşmalar. Üçkağıtçılar oradaki altın ödül peşindedir, o ise neyin peşinde olduğu net değildir. Film buraya kadar güzel güzel seyrederken, dünya ülkelerinin dövüşçüleri ile tek tek tanışıyoruz. Türk dövüşçü diğer dövüşçüler gibi yumruğunu değil elini kullanır. Dövüşe alttan müdahale eder ve elleri ile karşı dövüşçünün ayalarını sıkar ve kazanır. Bir Türk bu şekilde dövüşmüştür.

Şimdi diğer dövüşçüler kendi geldikleri ülkenin kurallarına göre kavga ettiklerine göre, Türkler bu şekilde kalleşçe dövüşüyor oluyor.

Bundan 20 yıl öncesine doğru gidelim, geleneksel Türk kavgası nasıldı?

Henüz amerikan tarzı kavga sanatı günlük yaşantımıza girmemişti, ülkemiz tek kanallı ülke olduğu dönemde de kavgalar geleneklere uygun şekilde devam ederdi, ne olduysa serbest ekonomi kararları sonucunda yaşantımız tam bir Amerikanvari oldu!

Türkler kavga sırasında önce bir ense çekerdi, sonra sarılırdı. Karşı taraf yere düşene kadar sürerdi, yere düşene vurulmazdı. Düşende yenilgiyi kabul ederdi. Eğer kavga çok ciddiyse bıçaklar çekilir, öyle uzatmaya gidilmez bıçaklama olayı genelde kaba etlere doğru yapılır ve kavga biterdi, yani ölümlü kavga pek olmazdı. Ölümlü olaylar genellikle kan davalarında görülür, oda pusu ile adam öldürülürdü. Öyle Avrupa’daki gibi yüz yüze bakarak düello olmazdı. Toplu kavgalarda tekme tokat ne varsa ele geçen ile saldırılırdı, genellikle cam çerçeve kalmaz her şey yerle bir olurdu. Siyasi kavgalarında bir raconu vardı, kalleşçe vurana faşist denirdi, çünkü onlar genelde pusuya yatarlardı. Vahşi cinayetler işlemişlerdir. Bahçelievler katliamı, Sivas, Çorum, Maraş olayları bunlara örnektir. Hatta o kadar kalleşçe cinayetler işlediler ki, öğrenci yurtlarından aşağıya atılanlar, kahve taramaları sonrası hayatını kaybedenler. Kovboy filmlerindeki kötü rolleri üstlenmişlerdi, iyi bir kurtarıcı gelecek ve hepsinin hesabını soracaktı, o da şehrin şerifi! 12 Eylülün beş generali o rolü üstlenecek, asacaktı üç beş kişiyi ve her şey düzelecekti!

Filmdeki dövüşçüler kendi ulusal geleneklerine göre dövüşürken, bizimkisi rakibinin ayalarına doğru hamle yaparak yeniyordu. Elbette bu ayalara müdahale her dövüşçüye işlemiyor, ikinci rakibi hayalarını iyi koruyarak bizimkini tek vuruşta yerle bir ediyordu.

Şimdi bu film Türk’ü kötü mü tanıtıyor?

Hani zamanında bazı filmlere ülkemizde sansür uygulanmış, Türklüğü kötü gösteriyor diyerek dünya kamuoyu önünde protestolar etmiştik, acaba bu film hiç protesto eden oldu mu?

Eğer protesto edilmediyse, demek ki, bizim dövüş sanatımızı yansıtıyor!

Dünya kamuoyu bizi nasıl algıladığını hiç düşündünüz mü?

Bakın, uykum kaçsın diye bir film seyrettim neler düşündüm! En iyisi geceleri film seyretmeyeyim, görmemem gereken sahneleri görür oluyorum! Uyumaya devam en iyisi...



*Orj. adı: Quest Yön: Jean Claude Van Damme Oyn: Jean Claude Van Damme, Roger Moore


28 Ağustos 2006
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: