12 Ocak 2008 Cumartesi

Yaşamın kenarında dolanmak!

İnsan yaşamı içinde sona doğru her an bir adım atabileceği anlar olmuştur, çünkü yaşam ile ölüm arasında ince bir çizgi her zaman kendisini korumuştur.

Son yıllarda bu çizginin ne kadar iç içe olduğunu çevremdeki yaşanan hastalıklar ve ölümler ile gördüm. Bizler yaşam içinde her zaman sırat köprüsünün o meşhur kıldan ince alanında yürüdüğümüz aşağıya yani geçmişe doğru baktığımda anladım. Yaşamı büyük bir aşkla yaşayan, insan ve çevre sevgisi ile dolu olan bir arkadaşım şu anda ameliyatta, yağmur, toprak, su demişti kendisini tanımlarken.

Sırat köprüsünden her an aşağıya düşme tehlikemiz var, çünkü bir an, her şeyi değiştirebiliyor. Bayramda yollar buna örnek, büyük şehirde yaşayanlar, üstelik İstanbul İstiklal caddesinin arkasındaki sokaklarda dolaşanlar için hayat ipi daha da incedir.

Bizler sırat köprüsündeyiz, kıldan ince bir ipin ucunda bize ait olan bir köprüden geçiyoruz, çünkü her kişinin köprüsü farklıdır. Kimisinin yolu uzundur, kimsinin kısadır. Köprüden düştüğümüz an varmışız demektir hedefimize. Gerçekten hedefimiz ne?

Yaşam güzellikleri ile birlikte çirkinleri ile karşımızdadır. Korkular ile yaşamı çekilmez kılarız. Korkular bizi teslim aldığı gün yaşam içindeki o sırat köprüsünden düşme günümüzde yakınlaşmıştır demektir. Nefes almak ve vermek yaşadığımız anlamına gelmez, çünkü korkan insan yaşamından önemli bir bölümünü kapkaççıya kaptırmış demektir. Yaşamımız çalanlar kimler, korkuyu bize sunanlardır desem abartı olmasa gerek!

Modern hayat korkuyu daha çok birey üzerinde hissettirir. Korku ile insanı yönlendirir. Sokağa çıkmaya korkan insanların sayısı artış göstermesi tesadüfi değildir, asosyal insan sayısı modern yaşam ile patlama göstermiştir. Geleneksel ailede ilişkiler daha canlıyken, modern ailede daha resmi olması ve zaman ile kişinin yaşamı planlandığını görebiliriz. Kişi kaçta işe gideceğini, kaçta yemek yiyeceğini, kaçta uyuyacağını bilir. Nasıl olur, öğlen yemek saati bütün dünyada aynı olur? Bütün insanlar aynı saatte mi acıkır? Demek ki, uygulanan sistematik programlar bizim kaçta acıkabileceğimizi hesaplamıştır, gün zaman dilimi ile bölünüp, roller paylaştırıldığında bizlerde o rollere uymak zorunda olduğumuzu bilinçaltı olarak kabul ederiz. İşlerin aksamaması için roller doğru oynanır. Rolünü beceremeyen o sistemden hemen uzaklaştırılır.

Bugünlerde bir kez daha hissediyorum, yaşam ile ölüm arasında kıldan ince bir sırat köprüsü var!
17.10.2007

Hiç yorum yok: