6 Ocak 2008 Pazar

yasak kardeşim işte!


otobüsler sizin hayatınızda ne ifade eder bilemem ama benim hayatımın da önemli bir zaman dilimini ifade ettiğini söyleyebilirim.
zaman dilimini ifade eder, çünkü otobüsler içinde geçmiş yaşantımın bir bölümü.
babam öğretmen olduğu için sürekli değişik yerlere göç etmişiz. her göç bir otobüs yolculuğudur.
ankarada otururken, okula giderken ve de gelirken kullandığım en önemli araçtı.
sonra şehirlerarası kullanılan tek araç oldu benim için uzun bir zaman.
ülkeler arası gerçi gitmedim otobüs ile, fakat o da olur ileride, neden olmasın? (bende ki bu uçak korkusu olduğu sürece, o da olacak!)
konak'tan kalkan otobüse bindim bugün. tıpkı diğer günlerde olduğu gibi. izmir'de otobüse bindiğin an cep telefonlarını kapatmak zorundasın, yoksa otobüs kitleniyormuş, çalışamaz halde olurmuş. gerçi ben karşılaşmadım bu durumla. izmir gibi bir yerde otobüsün durması demek, dik yamaçtan aşağıya doğru sürüklenmek demek olduğunu düşündüğümden hep cep telefonumu kapatırım. başkasına bakmam. başkaları cep telefonlarının sesini kısıp hep açık tutuyorlar. otobüs sırasında arandığı zaman çalmasına izin veriyorlar, eğer sesi çıkıyorsa o zaman hemen meşgule alıyorlar. bir kaç defa bu durumu yapanla karşılaştım.
konak'tan narlıdere'ye doğru otobüse binerim. eğer şehre gitmiş isem. otobüse bu sefer iş çıkışına rastladım. normal olarak sıraya girdim. narlıdere çok uzak olduğu için oturarak gitmeyi planladığımdan boş otobüs bekledim. geldi de. gelir gelmez sıra dışından ön tarafa doğru ir çok insan birikti. hani sıra vardı filan dedim. ne sırası efendim dediler. sırada olanlar ise, ee bu ne dediler. burası sıra değil de ne?
neyse yüzsüzlük edip önden bindiler, her kişinin ayıplamasına bakmadan.
ben de bir sıraya girip oturdum. otobüse binenleri izlemeye başladım. yaşlılar çok rahat biniyorlar, çünkü otobüs dolu dahi olsa oturacaklarını biliyorlar. gençler veya çocuklar dışarıya bakma bahanesini kullanıp gömemezlikten geliyorlar ama yaşlılarımız durur mu, onlarda kendilerine ilgiyi çekmeyi biliyorlar. başlıyorlar konuşmaya. ahh efendim ah, işte aile eğitimi bu! aileden almak gerek eğitimi, sonradan verilmiyor! gibi laflarla başlanıyor, sonra biz nasıl ab üyesi oluruz, orada öyle mi, yolcuya saygı var!
her biri avrupa görmüş gibi anlatıyorlar avrupa yolculuklarını. artık kulaklarını kapatmak gerek, yoksa aile eğitimi gereği vermek gerek yaşlıya yerini. narlıdere de çok uzak, o kadar saat nasıl durulur ayakta?
yok vermeyeceğim ve izlemeye devam edeceğim dedim!
bir de ben genç değilim ki, ben de yaşlandım değil mi?
bakın saçıma, dişime?
yaşlıyım canım yaşlıyım!
vermeyeceğim işte yerimi diye düşünürken izlemeyi de ihmal etmiyorum.
genç ve güzel bayanlara bakmak sevap dedim, otobüse binen ne kadar güzel varsa kaçırmamaya çalıştım. ee vücut yaşlansa da gönül genç efendim!
otobüs başlangıçta çok kalabalık iken, gittikçe yolcusunu kaybetti ve normal seyahat eder hale geldik. çünkü daha öncesi bir konserve görüntüsü veriyorduk. üst üse ve sıkıştırılmış bir durumdaydık.
izmir'i bilenlere söyleyeyim, varyant denen bir yer var, hemen konaktan hareket ettikten sonra yukarıya doğru dönerek çıkan yol. keskin virajları orada ağır gitmeyi zorunlu kılıyor, bir de bu kadar dolu olunca otobüs, nasıl gidilir onu düşünün!
bir de kötü düşüncelere sahipseniz, ne kötü senaryolar uydurulur. insan durduk yerde panikler oradan çıkarken. ya fren patlarsa, hep duyarım şu fren patlama işini.
ya birisi cep telefonu açık iken, frenleri kilitlerse?
kilitler mi kilitler!
yoksa adamlar durduk yere cep telefonu yasaklamazlar ya!
yasak kardeşim işte, otobüste telefon ile konuşamazsın!
bu cümleyi ilk izmir'e geldiğimde duymuştum. doğal olarak ilk otobüsüne bindiğimde.
ben izmir'li değilim, bilmiyordum burada yasak olduğunu vs. diyerek ve yerin dibine girerek kapatmıştım telefonu. o arada otobüste durmuştu, benim telefonumun kapanmasını beklemişti.
daha sonraları öğrendim, nasıl telefon açık tutuluru ama ben hep kapalı tuttum.
izmir yollarında araba kullanmak bir işkence. çünkü kalabalık bir yana, bir de dik yokuşlar ile her an karşılaşabiliyor insan. o yüzden nerede bir kooperatif evleri olsa gitmiyorum. bir taksi tutup gitmek, ya da bir otobüs varsa dolmuş ile gitmek daha güvenli.
burada oluşturulan egekent, narkent.. gibi sonları kent ile biten toplu konut bölgeleri hep yamaçlarda veya dağın doruğuna kurulmuş. heyelan bölgeleri. ben oralara gittiğimde hep getto bölgeleri olarak görüyorum. resmen getto!
şehirden uzaklaştırılmış, orta veya az gelirli vatandaşların oturdukları yerler.
o bölgelerde sık sık olayların olması da tesadüfi olmasa gerek!
dışlanmış bir çoğunluk oralarda oturmakta, şehirde ise çalışmaktalar.
izmir bu kooperatifler dışında gecekondusu bol olan bir şehir.
ulaşılması imkansız kayaların üzerinde dahi ev var.
izmir'in sembolü kadıfekale gecekondu işgali altında yıllardır. kimse bir şey yapamamış.
şimdi ab rüyası ile kalkıp oturuyoruz ya, dese ki ab; ilk önce gecekonduları ortadan kaldır. sıfır derecede işkenceyi hayata geçirin deniyor ya, işte asıl işkence ulaşım ve yaşam alanları olduğunu ifade etse, acaba ne yapar hükümetimiz ve yerel yönetimlerimiz?
insana yakışan daha çağdaş bir şehide yaşamak umuduyla..

01.11.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: