3 Aralık 2008 Çarşamba

Amerika arka bahçesinde neden Rusya’nın cirit atmasına izin veriyor?

Amerika arka bahçesinde neden Rusya’nın cirit atmasına izin veriyor?

Başlıkta sorduğum soru üzerine son günlerde kafamda bir resim oluşmaktadır, çünkü gelişen olaylar bulanık suyun biraz berraklaşmasına olanak sağlamaktadır. Zaman saklı tutulanı ortaya çıkarır, hiçbir şey sonsuza kadar gizli kalamaz.

Amerika son yüzyıl içinde kendi arka bahçesine her türlü müdahaleye yapmıştır ve kendi politik görüşleri dışında davrananları cezalandırmaktan çekinmemiştir. İkinci dünya savaşı sonrası Latin Amerika devletleri içinde darbeler ve suikastlar doğal karşılanmaktaydı. İktidarlar değiştirilir, seçilenin öldürüldüğü bir düzen hakimdi. İstediği başkanı atayan, istediği zaman ekonomik kararlar aldıran Amerika son yıllarda ilgilenmiyormuş ya da orada gücünü kaybetmiş gibi izlenimler doğurmaktadır. Venezuela, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Nikaragua, Bolivya… ülkelerde şimdilerde popüler soldan, bağımsız sola kadar her türden sol rengi görmek mümkündür.

Latin ülkelerde bu değişimlere eskiden askeri darbeler ile karşılık veren Amerika neden sessizliğe bürünmüştür? Daha uzak noktalara müdahale eden Amerika arka bahçesini gözden mi çıkardı? Gözden çıkarılan topraklara şimdilerde dünyada ikinci kutup olma yolunda hızla ilerleyen Rusya’nın savaş gemileri ve uçakları inip kalkmaya başladı. Bu arka bahçelerde zengin petrol kuyuları var, petrol için Irak’a giden Amerika, neden arka bahçesindeki petrol kuyularını yerel yönetimlere bırakır?

Petrolün kontrol edilebilesi için evdeki bulgurdan vazgeçip dışarıdaki pirince mi göz dikmiş durumdadır. Neden petrolden vazgeçmektedir? Petrol, genel olarak kullanılan enerji kaynağı olmaktan çıkarılıyor mu? Çünkü petrolün rezervlerinin çok uzun süre dayanacağını söylemek bugünkü eldeki verilere göre zordur. O halde petrol, kömür gibi bir zaman dilimi sonunda enerji kaynağı olmaktan çıkmak zorundadır. Kömür tükendiği ya da rezervlerde kalmadığı için vazgeçilmedi, ondan daha kullanışlı ve kontrolü daha iyi olan petrol teknolojisindeki gelişmeler sonucunda karar verilmiştir. Bugün teknolojik gelişmedeki hız, petrolün kontrol edilir olarak kalmasını ama yeni bir enerji kaynağının kullanımını talep eder konuma gelmiştir. Bugün yaşanan kriz, bir enerji dönüşümü için uygun zemin yaratmıştır. Yeni teknolojinin kurumu ve seri üretimi başlangıçta pahalıdır, fakat zaman içinde bu pahalılık kavramı ortadan kalkar.

Petrolün yeni enerji kaynaklarının içinde oranı zaman içinde azalacaktır. Yerini bugün alternatif enerjiler olarak gördüğümüz enerjiler alacağını söylemek abartı olmasa gerek. Yeni enerji kaynaklarının kapitalizmin bel kemiği olan otomobil sanayisinde uygulanması, savaş sanayinde geliştirilmesi bir süreç alacaktır. Dünya yeni rotasına girerken, krizin yarattığı olanaklar sonucunda, bir büyük enerji değişiminden bahsetmemiz mümkün olacaktır. Bu enerji kaynağının ne olacağını değişimi planlayanlar uzun zamandır hazırlık yapıyorlardır.

Dünyamız içinde yaşanan krizin bir anda araba sanayisini vurması ve onların üretimi durdurması ya da azaltması bende var olanın yani depoda olanın tüketimi anlamına geldiğini düşünmeme neden olmaktadır. Otomobil sektörü yan sanayileri ile birlikte düşünülürse büyük bir geniş kesimi etkilemektedir. Bu değişim elbette yeni üretim araçlarını açarken, var olanların bazılarını da yok edecektir. Doğal olarak toplumun yeniden örgütlenmesi anlamına da gelmektedir. Bu yeni süreçte, yeni toplum sözleşmeleri yapılacaktır. Bu sözleşmeler günlük yaşamda ne gibi değişimler getireceğini şimdiden söylemek zordur, fakat görünen odur ki ulus devleti kavramı artık tarihin tozlu raflarına doğru bırakılmaktadır.

Bugün hangi büyük şehre giderseniz gidin, eskisi gibi tek ana dil ile sohbet duyamazsınız, her şehir çok kültürlü ve heterojen yapı gösterir. Teknoloji evrenseldir, firmalar çalışanlarını istedikleri ülkede ve şehirde çalıştırmaktadır. Çalışanların, yani paranın ulusu olmadığı gibi ulusları yoktur. Klasik anlamda söylersek emeğin ulusu olmaz, alın terinin rengi yoktur. Onlar bir devlete değil, bir firmaya hizmet etmek zorundadırlar. Firmalarda çalıştığı sürece çalışan, o firmaya ait kavramı içinde olacaktır, işsiz kaldığında nerede duracağına kişi kendisi karar verecektir. Klasik anlamda ulus devleti kavramı da değişimin tamamlayacaktır diye düşünüyorum, bu enerji kaynaklarının değişimi ile birlikte.

Sorumuzun yanıtına doğru bir adım atarsak, dünyaya hükmeden uluslar üstü firmalar, tek kutuplu dünyanın dengesinin olmadığına karar vermesi, ve çatışmaların körüklenmesi, tüketimin artırılması için bir kutubun yeterli olmadığına karar vermesidir. Yeni enerji kaynaklarının geliştirilmesi eski petrol kaynakları ülkelerin stratejik olarak değerinin düşmesi anlamındadır. Eskiden kömür olan ülkeler ve rezervleri önemliyken, bugün kömür madenleri boştur. Kullanılmamaktadır. Kullanılanlar ise maksimum üretim amacı ile verimli çalışmamaktadır. Arka bahçenin ekonomik anlamda ve stratejik anlamında eskisi gibi değeri yoktur. Oranın kontrol edilmesi eskisi gibi çok önemli değildir. Dünya eskisine göre daha küçüktür ve ulaşım daha hızlıdır. Yeni dünya düzeni içinde ülkeler kendilerine göre yeni roller biçecektir ama esas önemli olan hangi firmanın küresel olarak nereye yatırım yapacağıdır, firmaların kontrol etmesidir. Ülkelerin hükümetleri ve kararları bu dünya düzeni içinde eskisi gibi önemli olmaktan çıkacaktır. Bu durumda Rusya’nın arka bahçeye gemileri ile gelmesi Amerika için hayati bir tehlike arz etmemektedir, çünkü o da Rusya’nın etrafına yandaş devletler ile duvar örmüştür.

2 Aralık 2008 Salı

Bir hastalık ve yanlış teşhis…

Bir hastalık ve yanlış teşhis…

Bir hastalık ve yanlış teşhisten dolayı kaç kişi hayatını kaybetti? Bu konuda kayıt yoktur diye inanıyorum. Kayıt olmayan şey üzerine yorum yapmak zordur, fakat son gelişen olay üzerine bir kısa değerlendirme yapmak istedim.

Bu yanlış teşhis ve tedavi olayı sadece bizim ülkemize ait sorun değildir. Yanlış teşhisin yanında, yanlış ilaç kullanım sonucunda başka hastalılara kapılanlarda olmaktadır. İnsan sağlığı ucuzlamıştır, ucuzladığı içinde önemsizleşmiştir. Sağlık sektörü bir ticari alan olmuştur. Ticaret içinde rekabet vardır, rekabet kuralları içinde her türlü yol mubah olarak görülür. Bu yol insan sağlığını önemsizleştirmekten başka bir amaca hizmet etmemiştir.

Özel hastaneler, döner sermaye ile beslenen hastaneler gibi kavramlar aslında sağlık alanın bir ticari sektör olmasını ortaya çıkarmıştır. Ticaret, yapısı gereği rekabet eder, fakat bu rekabet insan sağlığı alanında olunca, -daha çok para kazanmak amacı taşıdığından- elbette tıpçıların hipokrat yemini ve tıp alanı için geçerli olan etik kurallarının rafa kaldırılması anlamını taşımaktadır. Rekabet kuralları yoktur, acımasızdır, çünkü milyonlarca yatırım yapanlar bir an önce para kazanmak zorundadır. Yetersiz yardımcı eleman ile kısa zamanda teşhis konulan hastaların, gerçek anlamda o hastalığı taşıyıp taşımadıkları hep kafalarda soru olarak duracaktır. Gereğinden fazla ameliyatlar, ilaçlar ve abartılan muayene ücretleri Maliye Bakanlığı denetimlerinde ortaya çıkmıştır. Bu durum bilinmesine rağmen, gereksiz ameliyatları yaparak sigortalardan para çeken hastanelerde çalışan doktorların, kendi yeminlerine sadık kaldıklarını söylemek doğru mudur? Bunlara karşı meslek odalarının ne gibi yaptırımı olmuştur? Kaç doktorun meslek diploması iptal edilmiştir? Bunlar ile ilgili sonuçlar kamuoyuna yansıtılmış mıdır?

Meslek alanında uzman olduğunu söyleyen doktorların, günlük olarak bakması gereken hasta sayısı ne kadar olmalıdır, en fazla ne kadar hastaya bakabilir? Bir doktorun yanında yer alması gereken yardımcı sağlık emekçisi sayısı normalde kaç kişiden oluşmalıdır, peki normalde olması gereken yardımcı sağlık emekçinin olmaması, o teşhisin doğru konulmasına etkisi ne kadardır? Standart olması gereken ile, olan arasında uçurum ne kadardır?

Sorular sağlık alanında olunca önemlidir, yanıt alınması beklenir, fakat bu beklenti ile kaldığını yıllardır görmekteyiz. Tıp alanında maalesef meslek ilkelerine uymayan bir çok uygulama ile karşılaştık, bunu kendi yaşantımız içinde yaşayarak gördük, fakat bu yaşadıklarımızı şikayet edebileceğimiz bir merci göremedik. Yaşadık ve yaşadıklarımızla kaldık. Umut ettik, kimse bir daha yaşadıklarımızı yaşamasın dedik. Fakat her gün daha da beter olayları duyar olduk. Para hırsı ile gözleri dönenler her türlü yolu kendilerine mubah gördüler. Sağlık ucuzladı, insan hayatı ucuzladı bu şekilde. Çünkü rekabet hayatı daha da ucuzlatır, daha çok para kazanmak için.

Hastalıktan kurtulup, verilen ilaçların yan etkisi sonucunda başka hastalığa yakalananlar oldu, çünkü sürekli gelir için ticari işletmelerin hastaya ihtiyacı vardır. Sağlık sektörü o kadar ileri gitti ki, sınırları aştı. Hastalar uçaklar ile taşınır oldu. Sınır ötesinden doktorlar geldi kendi hastanelerinin reklamını yaptı, hasta çekti çalıştığı yere. Popülerleştirildi. Popüler olan doktorun daha çok hastası oldu, elbette maaşı da ona göre arttı, çünkü döner sermayeden beslenmektedir. Gelir getirmeyen, popüler olmayan doktorlar devlet hastanelerine kovuldu, çünkü onlar ticari dünyanın insanı değildirler. Günümüz değerlerine sahip değildirler. Günümüz yükselen değerine sahip olmayanların bu sistemde tutunması zordur. Doktorun çok bilmesi artık önemli değildir, popüler olması, ekranlardan, gazetelerden seslenmesi daha önemlidir. Açıklanan şeylerin popüler ve herkesin anlayacağı şekilde olması gereklidir. Sürekli yeni şeyler söyler gibi gözükmelidir. Sağlık emekçisi sağlık sektörünün bir figürüdür. Verilen rolü iyi oynamak zorundadır.

Son olarak bitkisel yaşama giren Grup Gündoğarken grubunun üyesi Burhan Şeşen’in oğlunun başına gelenler. Onun oğlunun başına gelenler bir çok ailenin çocuğunun başına geldiğini düşünüyorum, çünkü durumu açıklamak için ekranların karşısına geçen hastane başhekimin o umursamaz açıklaması bende o çağrışıma neden oldu. O kadar kanıksamışlar ki, yanlış teşhis koymanın, sonucunun pek önemi yok gibidir. Bu teşhisi koyanların, teşhisi koyan ve yanlış tedavi edenler ve onları savunanlara karşı meslek odaları nasıl bir tepki koyacaklardır? Sadece kınama ile yetinecekler, yoksa meslek diplomaları ellerinde alınacak mıdır?

Sağlık alanı ticari bir alan olduktan sonra insan yaşamı ucuzlamıştır, sağlık sektörü para kazanan bir alan olmuştur. Rekabet koşulları altında olan sağlık sektörü kendisini para kazanacağı alanda geliştirmeye devam edecektir. Diş doktorları yardımcıya ihtiyaç duymadan tek başına diş yapacaktır, ameliyata giren doktor bant usulü çalışmaya devam edecektir, kimi ne için ameliyat etdiğini dahi bilmeden önüne geleni ameliyat edecektir. Ameliyat sonrası bakım önemsenmeyecektir, önemli olan hastanın para vermesidir. Para verecek yakının olmasıdır. Para kadar sağlık dönemi içinde, daha çok para kazanmak isteyen biri ne yapar? Talep yaratılır, arza uygun olarak!

İnsan sağlığı ve hayatı ticari sektör olduktan sonra daha da ucuzlamıştır. Doktorlar daha çok para kazanmak için ve riski en az olana yönelmesi bundandır. Tıp fakültesi öğrencileri arasında bir araştırma yapılsa acaba yüzde kaç idealist doktor adayı bulunur?

Burhan Şeşen ve ailesine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, umarım ki onların yaşadıklarını bir daha başkaları yaşamasın. Umarım ki onlar bu işi sonuna kadar takip ederler ve suçlular hak ettikleri cezaya kavuşurlar. İnsan sağlığını önemsemeyen, liberal ekonomiyi bu alanda savunanlar var olduğu sürece ve liberal koşullar bu alanda varlığını gösterdiği sürece insan yaşamı ne yazık ki daha da ucuzlayacak, para kazanmak için doktorlar ettikleri yemini anımsamayacaklardır. Paranın ve popüler olmanın ışığı altında vicdanları rahat yaşayacaklardır. Bu kader değildir, onu değiştirmek bizlerin elinde olduğunu unutmayalım. Hiçbir sistem sonsuza kadar yaşamaz, bugün yaşadığımız sistemin ne zaman geldiğini unutmayalım, geldiği gibi gideceğini de!

30 Kasım 2008 Pazar

Bir film ve düşündürdükleri…


Bir film ve düşündürdükleri…

Trading Places (alışveriş basamağı), 1983 yılında Amerikalı yazar Mark Twain’in ‘yarım milyon para’adlı eserinden esinlenerek yapılmıştır. John Landis yönetmenliğinde başrolleri oynayanlar; Dan Aykroyd, Eddie Murphy, Ralph Bellamy, Don Ameche, Denholm Elliott ve Jamie Lee Curtis. Film 118 dakikadır.

Filmin adı borsada önemli rol oynayan kişi olarak tercüme edilebilir. Borsada önemli rolleri olan iki kardeşin bir iddiası ve sonrası gelişen olayları ilgi ile izlemekteyiz. Filmin kısaca konusu şu şekildedir;

Film iki kardeşin sürekli ziyaret ettiği bir clubün kapısından girişi ile başlar. Kapının önünde bir dilenci vardır, Noel bayramı yaklaşmaktadır ve bu bayrama özgü olarak sokaklar süslüdür. Vietnam savaşı gazisi olduğunu ve ayaklarını orada kaybettiğini söyleyen siyah vatandaşın bu kardeşlere yaklaşması ve para istemesi ile filmin esas konusuna doğru geçiş yapılır.

Filmin esas kahramanları başlangıçta birbirleri ile alakasız gibidir, zaman içinde bu ilgisiz insanların yolu bir yerde kesişecektir. Filmde her an önemlidir, ekrana kim geliyorsa onun bir kısa hikayesi ile karşılaşırız. Kısa hikayeler filmin dokusu içinde işlenmektedir.

Polislerin kontrolü sonunda bu dilencinin Vietnam gazisi olduğu ve karnını doyurmak için bu şekilde yaptığını anlattığı sahne vardır, elbette polisler inanmaz bu hikayeye, bir süre sonra ayağı olmadığını söylediği ayakları ortaya çıkar, artık dilenci anlattığı hikayenin çökmesi ile birlikte oradan uzaklaşması sahnesi yer alır. Polisler sadece bu giden adama bakmak ile yetinirler. Dilenci siyahtır. Polislerden biride siyahtır.

Şimdi filmin konusu içinde bu siyah figürüne neden önem verdiğim gelecek satırlar içinde açıklanacaktır. O yüzden ırkçılık yaptığım sanılmasın.

Sokakta biraz önce kapısında dilendiği clubün önünden geçerken, o iki kardeşin mali danışmanı ile kapıda çarpışır ve mali danışmanın elindeki çanta yere düşer. Siyah biri tarafından soyulduğuna inanır ve yardım çağrısında bulunur. Siyahlar onun için hırsızdır ve onların iyi niyetli davranışları olamaz fikri hakimdir. Danışmanın yardım çığlıklarına çevrede bulunan ve biraz önce dilencinin gerçek yüzünü ortaya çıkaran polisler koşarlar. Paniğe kapılan siyah dilenci bir anda açık bulunan kapıdan içeriye kaçar ve salonun ortasına gelir. Hiç görmediği bir dünyadadır ve orada bütün dikkatleri üzerine çeker. Şaşkınlık içinde dururken biraz önce yardım istediği o iki kardeş ile yüz yüze gelir ve bu arada polisler tarafından etkisiz hale getirilir.

Kısaca filmin girişi bu şekildedir. Komedi tarzında yapıldığı için izleyiciler gülmek için kendini hazırlamıştır.

Amerika’nın bir dönemidir, krizin yaşandığı döneme aittir. Savaş sonrası zenginler ile fakirlerin kalın çizgiler ile birbirinden ayrıldığı dönemdir. Bu dönemde dilencilik ve bu tipte sahtekarlıklar hoşgörü ile karşılanır, çünkü dilenmek doğal bir sonuç gibidir. Ondan dolayı polisler bu dilencinin yalan söylemesini biraz önceki sahnede sadece acıyan gözler ile izlemiştir.

Siyah vatandaş gözaltına alınmıştır, polislerin kolları arasında gideceği karakola doğru yola çıkar. İlk gözaltına alınışı değildir, çünkü alışkındır. O rahatlığı yolda giderken siyah vatandaşın gözlerinden izleriz.

Bu arada clup’de başka şey olmaktadır. İki kardeş kendi aralarında bu siyah vatandaşa bir şans verilmesi gerektiğini düşünürler ve uzun süredir düşündükleri bir şeyi gerçekleştirmek için bir andır. Polis’e gidip nüfuslarını kullanarak siyah vatandaşı yanlarına alarak eve getirirler. Bir dönemeç noktasıdır siyah vatandaş için. Çünkü her söylenen söz onun gerçekleri ile bağdaşmaz, fakat kısa zamanda çok ciddi olduklarını anlar.

İki kardeş bu siyah vatandaşa bir şans verir ve yanlarına ekonomi danışmanı olarak işe alır. Onun görevi kapıda çarpıştığı adamın görevidir. Onun rolünü oynayabilecek midir, kısa zamanda uyum sağlayacak mıdır? Sorular kısa sonra yanıtını bulacaktır.

Film durağan olmaktan çıkmıştır ve siyah adam yeni kimliği ve kıyafetleri ile ekranlara yansır. Yeni görevine alışmıştır, işleri takip eder. Beyaz adam (kapı önünde çarpıştığı) onun rolündedir. Her şeyini kaybetmiş bir işsizdir artık. Sokakların kaldırımları bir kişiyi clubün içine taşırken, diğerini almıştır. Sadece renk değişmiştir.

Beyaz adam, ilişki içinde olduğu hayat kadının yanına sığınmıştır, her şeyini kaybetmiştir. İçten içe bir düşmanlık duygusu duymaktadır ve öcünü almak için eski yaşadığı yerlere gider, fakat artık her şey değişmiştir, kimse onu anımsamaz bile. Noel baba kıyafetleri içinde eski yaşadığı yerde ekmek çalar, bir ara eski patronları ve siyah adam ile karşılaşır ama bir şey yapamaz, çünkü her şey değişmiş olduğunu kabul eder. Orada kaçar. Yeni rolüne uygun yaşama, yani sokaklara döner. Sokak insanları gibi sarhoş ve kirlidir.

Siyah adamı bir tuvalette sigara içerken görürüz ekranda. Orada sigara içmek yasaktır, bir yaramaz çocuk gibi tuvalete sığınır ve sigara içerken, patronları gelir. Her yeri kontrol eden patronları, güvende olduklarını hissettiklerinde aralarında konuşmaya başlarlar. Aslında bu rol değişimin ve siyah adamın bu kadar kısa zamanda uyum sağlayacağı konusunda iddiaya girmişlerdir. Üstelik bir dolar karşılığında. Bir dolar iddia iki yaşamı nasıl alt üst ettiği ekrana yansır.

Siyah adam onlar çıktıktan sonra beyaz adamın arkasına koşar.

Buraya kadar neden beyaz adam ve siyah adam olarak yazdım da filmdeki adlarını kullanmadım? Çünkü filmde isimler önemli değildir aslında, önemli olanın ne olduğu buraya kadar anlatımlarımdan çıkmıştır sanırım.

Beyaz adamın arkasından koşar ve beyaz adam intihar etmek istemektedir her yolu dener ama ölmez, siyah adamın son dakikada bulması ile yaşama döner. Her şeyi anlatır, fakat bu anlatım sırasında beyaz adamın zenci düşmanlığı ekrana olduğu gibi yansır. Düşmandır, çünkü her şeyini o siyah adam almıştır. Ölümden döndüğü içinde bir rüya olarak görür, fakat gerçek karşısındadır. Kısa bir boğuşma sırasında beyaz adam üsttedir ve siyah adam alttadır. Diğerlerinin müdahalesi sonucu kurtulur. Ortak düşmana karşı bir duruş sergileme konusunda anlaşırlar.

O sırada tesadüfi sonucu bir borsa simsarını tv ekranında görürler ve borasının yönünü belirtecek olan sonuçlar yakında açıklanacaktır. Yıllık üretimlerin azlığı ya da çokluğu borsada bulunan kağıtların fiyatını belirlemektedir. Bu raporu ele geçirmek için plan yaparlar ve uygularlar. Kazanırlar. Kendilerinin önceden bildiği sonuca göre borsada bir oyun oynamak isterler.

Borsanın başlama saati 9 beklenir. Saat dokuz başlama saatini patronları başlatır. Borsa her zamanki gibi karmaşıktır, sesler yüksektir, kağıtlar alınır satılır. Telefonlar işler. Bu iki kafadar uygun saati beklerler. Kapanışa yakın bir zaman dilimi içinde, maliye bakanın üretim sonucunu açıklamaya yakın satışa başlarlar. Bir anda fiyatlar aşağıya düşer. Hayali olan kağıtlar, kabul edildiği değerlerin altına düşmüştür. Bu düşüş iki kardeşin sonu anlamına gelmektedir, çünkü bunlar borsada simsarlık yapmaktalar ve geçimlerini sadece üretim yapmadan kazanmaya adamışlardır. Düşüş onların sonudur. Maliye bakanın açıklama yapması ile birlikte artık borsa kapanışa gelmiştir. Bütün malvarlıklarını kaybetmiştir. İki kardeş, iki fakir iki insan olmuştur. Bizim iki arkadaş (siyah ve beyaz) bir birine bakar ve beyaz adam bir dolar verir siyah adama. Onlarda iddiaya girmiştir, kendi hayatlarını değiştiren adamların (kardeşlerin) hayatlarını bitirecektir. Ve kazanmışlardır.

Buraya kadar bir film anlattım. Bu filmde dikkatinizi belki bir şey çekmiş olabilir. Siyah adam seçilmiştir. Kim tarafından seçilmiştir? İki borsa simsarı ve Amerikan borsasına hükmeden iki kardeş. Yani iki kapitalist. İki kardeş bir dilenci olanı yani ismi ve geçmişi olmayan birini bir anda görev ve para vererek nasıl yeni düzene uyum sağladığını kanıtlamıştır. Siyah adam bir iddia sonucu oraya geldiğini öğrenmemiş olsaydı belki yeni yıla çok farklı ve beyaz adamın sonunu düşünmeden girecekti.

Size yaşamımızdan bir şey anımsatıyor olabilir mi? Obama neden seçildi, kimler seçti, kimler destekledi derinsiz? Bu seçim için acaba bilinçli bir şekilde kontrollü kriz yaratılmış olabilir mi? Enerji kaynaklarının kontrol edilmesini başaran Bush, sonrası gelişen olaylar yeni enerji kaynaklarının günlük yaşamımıza girmesi anlamına gelir mi? Kömür enerjisinden, petrol enerjisine geçerken neler yaşamıştık, anımsayan ya da bilen var mı?

Dünya yeni bir paylaşıma giderken acaba yeniden iki kutuplu bir dünya olacağımız anlamına mı geliyor, neden tek kutuplu bir dünya birilerin işine gelmedi e ikinci kutup yaratılmasına olanak veriliyor?

Bir film izledim ve filmi sizin ile paylaştım, bu filmin çekin tarihi ile bugüne gelişi arasındaki yıllara bakın. Bir de Amerika’da bir partide bir gazeteciye söylenen bir sözü düşünün. O partide henüz AKP yoktur, ama ılımlı İslam başbakandan ve cumhurbaşkanından bahsedilmiştir. O parti 12 Eylül hemen sonrasına rastlar.

Soruları sordum, düşünmesi de sizde!