15 Ocak 2009 Perşembe

Yemekteyiz!

Yemekteyiz!

‘Yemekteyiz’ programı ülkemizde izlenme rekoru kırıyormuş, bende oturup izleyeyim dedim. Neden kırıldığını izledikten sonra kendimce yorumladım. Kamera önünde programa katılanlar dedikodu yapıyorlardı, sonra dedikodu yaptıkları kişinin yüzüne gülüyorlardı. İşte ülkemin insanı! Masadan kalkan kim olursa olsun, onun arkasından konuş, üstelik tanımadan!

Yemekteyiz programı bir standardı içinde barındırıyor. (Program yurtdışından ithal edilmiştir, çünkü yurtdışında da değişik ülkelerde benzer programlar var. Son yıllarda yurtdışından program alıp, bize uyarlamak moda oldu. Düşünmeden ithal et, ‘garantili’ rating listesine gir!) Çatal şöyle olacak, şurada duracak. Tabaklar şöyle konulmalı gibi bir sürü kural. Kim belirlemiş bu sofra kültürünü? Elbette köylü Mehmet ağa değil, dışarıda bir kültürün ürünü olarak doğmuş ve gelişmiş. Bizim için yabancı bir durum. Yabancı olduklarımıza ne kadar çabuk alıştık ve benimsedik. Hatta o kadar benimsedik ki, kendi ulusal değerimiz ilan ettik. Kuru fasulye öyle olmadı mı? Milli içkimiz olan rakımız, o kadar çok milli değerimiz var ki, çoğu bize ait değil! Olsun, milli oldu ya, onları savunmak can borcumuzdur.

Yemekteyiz programı milli yemeklerimizi de sofraya getirilişini, yapılışını kameralar aracılığı ile izliyoruz. En azından evde yemek yapan erkek resmi ekrana yansıması bile güzel. Erkek imajını bozuyor, bu durumda milli erkeklerimiz neden itiraz etmediler anlamadım! Erkek ancak ve ancak yemek yapmayı ya asker ocağında yapar ya da lokantada! Kadın aşçı olmaz, o yüzden oraları erkeklere kalmıştır! Hatta bir kasabanın erkekleri potansiyel aşçı olarak görülür, oradan nedense başka meslekler çıkmaz! (Öyle olup olmadığını bilmiyorum elbette, latife olsun diye öyle yazdım, fazla ciddiye almayın efendim!) Lokantalar demek ki eskiden sadece erkelere aitti! (Bizler erkek toplu değimliyiz, bazı şeyler bizi bozar diyerek nara atan sokak kabadayıları yok mu oldular? Bozulduk, çok bozulduk, değer filan da kalmadı!)

Yemekteyiz programı bizim ne kadar insanın arkasından konuşan bir millet olduğumuzu gösteriyor. Yemek eleştirisi yapmayı bilmeyen ne yapar, adamın hareketlerini eleştirir, o yüzden program yemek yapmaktan çok, nasıl misafir ağırlanıra doğru geçiş yapıyor. Bir de ne kadar bencilleştiğimizi de gösteriyor, çünkü başkasını beğenmeyen bir tipoloji ortaya çıkarıyor. Sadece kendi yaptığının en güzel olduğunu düşünen bencil olmazda ne olur?

Yemekteyiz programı bilmeden gerçek yüzümüzün ekrana yansıması olmasın! Gerçi, yemekteyiz programına bakamıyorum, çünkü o saatlerde başka kanallarda izlediğim diziler var. İzlemek için ekranın karşısında oturduğumda, beklediğim diziler haber verilmeden yayından kaldırılmış oluyor son dönemde, o yüzden yerine konan filmlere bakar oldum.

Yemekteyiz programı ucuz bir programdır, fazla kurguya gerek duyulmayan, en az insan ile yapılan bir çalışmadır. Oraya konuk olanlar acaba programa katılmak için bir ücret ödüyorlar mı? Fakat benim gördüğüm, ekranlar artık ucuz ve seyirci çeken programlar medya sahipleri tarafından isteniyor, bu sayede kasalarından para çıkmış olmuyor diye düşünüyorum.

Yemekteyiz programı bakalım hangi yüzümüzü ekrana taşımaya devam edecektir?!

11 Ocak 2009 Pazar

Dünyayı virüsler yönetir!

Dünyayı virüsler yönetir!

Dünyayı insan kendisinin yönettiğini sanır, aslında gerçek öyle değildir. Bunu virüslerin kontrol edilemeyen gücü ile daha iyi anlarız. Virüsler her türlü ortama hızlı bir şekilde uyum sağlıyor ve değişimi insandan daha hızlıdır, insanın hızı sayesinde dünyaya hızlı bir şekilde yayılmaktadır.

İnsandan önce virüs vardı, insandan sonrada varlığını sürdürecektir.

Virüsleri tam kontrol edeceğimizi düşündüğümüz an, o bizi yataklara düşürmüş, zayıflatmış olabiliyor. Hatta bir çoğumuzun son nefesinin sebebi dahi oluyor. Virüsler her şekilde yayılmaya devam ediyor. İnsanın elinde silah oluyor ve önce yaratanı yok ediyor.

Virüsler kontrol edildiğinde bir bakıyorsunuz başka bir virüs olarak karşımıza çıkıyor.

Virüsler o kadar hayatımızın içindeki sanal dünyamızı dahi karıştırabiliyor. Virüssüz ortam düşünülemiyor.

Virüs kelime anlamı ile zehir demektir. Zehir olan yerde ondan bahsedilir. Antibiyotikler virüslere etki yapmaz, o yüzden virüs kapanın tedavisi zordur. Virüslerin üremesi de ilginçtir, hücresel bölünme olarak çoğalmazlar, çünkü hücre değildirler. Hücrenin özelliklerini kullanarak kendilerini kopyalarlar, o yüzden virüsün çoğalmasını sağlamak için ortamda hücre olması yeterlidir.

Virüsler ancak canlı bir hücrenin enzimlerini kullanarak çoğalabilirler. O yüzden virüs canlı hücre olmayan yerde çoğalamadığından dolayı canlı mı, cansız mı tartışması yapılmış, fakat duruma göre cansız, duruma göre canlı denmiştir. Virüs canlı olabilmesi için hücreye ihtiyaç duyar.

Virüs silah olarak kullanılmaktadır. Laboratuvarda çoğaltılan virüsler kullanılarak silahlar üretilmiştir. Biyolojik silahların temelinde virüs vardır. Son yıllarda salgın hastalıklar bu silahların geniş kitleler üzerinde denenip denenmediği konusunda soru işaretleri oluşturmuştur.

Dünyayı yönetenleri bile yok edecek güçte olan bu virüslerdir. AİDS hastalığının yaratılması ve yaygınlaşması bu konuda örnektir. Kuş gribi olarak bildiğimiz H5N1 Virüstür. Tedavisi yoktur.

Virüs bir hücreye girdiğinde hücreyi parçalar ve kendisi yönetir. Virüsün hakim olduğu insanlar vardır bu dünyada. Virüs gibi toplumların içine girer ve o toplumu yok eder. Virüs tanımına göre zehir. Yaşadığımız büyük kriz bir virüs belirtisi olabilir mi? Toplumları ve sistemli çalışan bir yapı artık bakıma muhtaçtır. O virüsü tespit edebiliyor muyuz? Grip virüsünün belirtileri bellidir ve o belirtiler içinde son dönemde gelişen hali ile insanı öldürebilecek düzeye gelmiştir. İngiltere sağlık bakanlığı sürekli dikkatli olun çağrısı yapmaktadır ve korkularını/ beklentilerini basına açıklamaktadırlar. Son kriz ile ortaya çıkan dönüşüm acaba bazı devletlerin ölümü olabilir mi?

Suikast!

Suikast!

Çeteler tutuklanıyor, çetelere karşı operasyonlar devam ediyor diye düşünceler içindeyiz son günlerde. Ne güzel, kendisini devlet yerine koyanlar devlet olmadıklarını anlıyorlar. Yasa dışı her hareketin bir sonu vardır!

Fakat, devletin yer altındaki örgütü, genel kabul gören ismi ile kontrgerilla bir çete değildir. Çete olmadığı içinde çeteler ile ilgili yapılan operasyonlarda tutuklanmıyorlar. Tutuklananlar ise, o hizmetin dışına düşmüş insanlardır. Bu genel kabul gören yaklaşımın dışında gelişmelerde yaşanıyor son günlerde.

Reislerden birinin üzerinden ya da evinden aramalar sonucunda suikast listesi çıkar. Bu listeler zaman zaman yakalanır ve kamuoyuna sunulur. Listelere dikkatli bir şekilde bakılırsa, geçmekte olduğumuz zaman dilimi içinde toplumsal dalgalanmalara yol açabilecek kişilere yöneliktir.

Listelerde genelde muhalif kesimin isimleri olur. (İstisna olarak zaman zaman iktidarın başında olan kişiye de yönelebilir, Ecevit, Demirel, Özal’a yönelik suikastlar bunu göstermektedir.) Dikkat edin iktidar değil. Muhalif, zaten gelecekte olacak iktidarın sahipleri olarak kabul edilir, bu sayede muhalefeti yok etmek demek gelecek olanı yok etmektir. İktidarı koruyan bir sonuç ortaya çıkar.

Kontrgerilla var olan devlet yapısını koruyandır. Çünkü örgütlenme modeli, var olan devlet yapısını düşmana karşı korumak için NATO tarafından geliştirilmiştir. Kontrgerilla örgütlenmesi bize özgü değildir, bize özgü olan bizim insanın içinde yer almasıdır.

Suikast listeleri neden yapılır?

Suikast listeleri yapanlara bakmak ile sorunun çözümü yolunda önemli adım atılır, fakat listeyi yapanlar genelde karanlıkta kalır, uygulayıcıların elinde yakalanır. O yüzden listeye bakarken yapanları göremeyeceğimiz için, onların gölgelerinden yola çıkmak zorundayız… Suikast listesini eline alan ne yapacağını bilir, eğer bir engel çıkmaz ise yerine getirilir. Fakat at izi, it izine karıştığı dönemlerde, suikastı yapan kendi izini belirtmek için tetikçiyi yakalatabilir. Tetikçinin bildiği çok az şey vardır, o yüzden yakalanması büyük sorun oluşturmaz. Tetikçisi yakalanmış birçok suikast olayı ile karşı karşıya kaldık ama tetiği çektirene ulaşılamamıştır.

Suikastların hedefinde siyasi sonuç yatar. Siyasi sonuç uzun vadeli olabileceği gibi kısa vadeli de olabilir. Planlayıcıların hedefi ile ilgilidir, bizler sadece sonuca göre yorum yapabiliriz. Suikastlar eylemden önce tesadüfi ya da içeriden birinin ihbarı ile ortaya çıkar. Fakat genelde bizler olay olduktan sonra, sonucu ile karşılaşırız.

Bugünlerde ele geçen suikast listesinde ermeni papaz ve alevi önderleri durmaktadır. Bu liste ne gibi sonuç yaratacaktır? Bu suikastlar sonuç olarak, nasıl siyasi bir sonuç elde edilecektir?

Bu listeye göre suikastlar halkalar arasında düşmanlık tohumunu geliştirecek ve birinin diğeri üstünde baskı oluşturmasını ve sinmesini istemektir. Hak mücadelesi engellenecek ve yaşadıklarına dua et anlamındadır.

Son günlerde gelişen homojen devlet yapısının parçalanması ve çok kültürlü, inançlı topuma ve devlet yapısına doğru dönüşüme engel olmaktır.

Tarihin gelişmesi önünde bir çelme takmaktır suikastlar. Azınlıklar ve inançların önder kadrolarına doğru yapılan atılımlar o kesimlerin taleplerinin uzun vadeli olarak ertelenmesini sağlamaktır. Bu sayede var olan devlet yapısı korunmuş olacaktır.

Kontrgerilla elinde silah dağ dağa dolaşan ve silah ile iş yapan olarak anlaşılmasın, görevlerinin içinde sadece bir bölümdür. Kontrgerillanın görevi var olan devlet yapısını korumaktır. Örgütlenmesi de geniştir, siyasi sonuçları planlayabilecek ve sonuca yönelik müdahil olabilecek bir örgütlenmedir.

Siyasi hedefi olan suikastlar önceden en ince ayrıntısına kadar planlanır ve sonuçları hakkında öngörüleri olur. Sonuçları kimin işine yarıyor diye bakarak gölgenin üzerine ışık dalgaları gönderebiliriz, fakat düğmeye basan parmak her ne kadar soyut olarak bilinse de somutlanma da zorlukları söylemek fazladan olur sanırım. Kontrgerilla örgütlenmesi ayakta olduğunu ülkemizde gelişmelere bakarak söylemek sanırım abartı olmasa gerek.

Muhalif olanların istemleri var olanın değişimidir, kendilerine yaşam alanı istemeleridir. Onlara yapılacak saldırılar geçmişte olduğu gibi planlı ve sistemli olacaktır. Bu saldırılar direkt olabileceği gibi, içten de olabilecektir.