23 Eylül 2009 Çarşamba

Cafelerden cafeye…

Cafelerden cafeye…


Kahveler vardı bir zamanlar, mahalle arasında mahallenin erkeklerinin toplandığı yerlerdi. Duman altında, izmaritin kül tablasını aşıp yere düştüğü yerlerdi. Erkek dünyasıydı, yok olmaktalar! Küçükte olsa büyük şehirlerin varoşlarında yaşmaya devam ediyor ama çıkan %100 dumansız hava ile duman olup tarih sayfasına doğru yerlerini almaktalar…

Büyük şehirlerde, cafeler batı özentisi ile başladı. Kadınlar, kahvelere gideceğiz diyerek cafeler ortaya çıkmadı. Kahvenin sunumuna ek bir kaç şey eklendi ve camekana cafe yazmakla başladı. Liberal ekonomi, kahvenin mertliğini yumuşattı, sunumunu değiştirdi. İzmir gibi yüzünü batıdan tarafa çevirenler kahvelerine kadınları almaya çok öncelerden başlamışlardı.

Cafeler, global dünyanın birer sembolüdür, çünkü cafeler, kahvenin yanına ve üstüne, içine ve öğütülmesinin biçimine göre evrensel standart kazandırılıp, damak zevki yaratması ile sonuçlanan bir süreçtir. Emperyalist özellik gösterir. Girdiği ülkenin geleneğini alt üst eder ve kendisine göre yaşam alanı yaratır. Her cafe, bir markanın altında kendisine yaşam alanı oluşturur. Bu cafeler, hangi ülkeye giderseniz gidin, hangi havalimanına inerseniz inin sizi karşılayacaktır. Aynı şekilde dizayn edilmiş, aynı renklerin hakim olduğu oturma yerleri ile birlikte kendisine ait aroması ile cafeler bir standardı yakalamıştır ve bu özelliğinden taviz vermez.

Cafeler özgündür ve özgürdür. Öyle bir işletmenin içine girip köşe kapacak bir yapısı yoktur. Yaşam alanı içinde müşterisi için her türlü konforu düşünmüştür ve para kazanmak amaçlı olduğu içinde, geleneksel kahveler gibi kül tablaların doldurup yere dökülecek kadar zaman geçirilecek alanlar değildir. Sunulan içecek içildikten ve masaya bırakılmış olan gazeteye göz atıldıktan sonra kalkılıp gidilecek yerdir. Cafeler zaman geçirmek için değil, verilen hizmeti kısa sürede tüketme yeridir.

Cafeler, modern yaşamı temsil eder ve kısa nefes alma yeridir. Modern yaşamda çalışma hayatı hızlıdır. Bu hıza ayak uyduranlar ayakta kalabilir. Aksi halde toplum dışına düşüp, yalnız insan konumuna dönüşmek an meselesidir. O yüzden son dönemlerde hıza ve strese bağlı olarak, bireyler fiziksel ya da ruhsal olarak zayıflamış ve en küçük olumsuzlukta verimliği düşme noktasındadır. Hızlı yaşamak ve karar vermek zorunda olan modern insan, bu nefes alma noktalarında kahvelerini içerken, günlük koşturmadan kısa da olsa kopması anlamına gelmektedir. Kahvelere eşlik eden aroma kokusu, yaşamadığı doğadan ona bir nefeslik hava anlamına gelmektedir. Bilinçaltında olan özlem, bu şekilde giderilmiş olmaktadır.

Cafeler kendilerine ait müşterisini yaratmıştır. Her cafe kendisine ait aroması ile birlikte kendisinin müdavimleri yani bağımlılarını yaratmıştır. Tıpkı sigara tiryakisi gibidir, belirli sigarayı içen, hep o sigarayı satın alır, başka markalar onun ihtiyacını karşılayamaz! Cafelerde öyledir. Hangi ülkeye giderseniz gidin, sizi karşılayan bir dost ortamı bulunacaktır!

Cafeler, bizde önce bir öykünme olarak camekanlarda başladı, sonra global cafelerin işgali ile bize ait olan cafeler yok oldu ya da yok olma sürecini yaşamaktalar. Cafe’den cafeye doğru adım attığımız bugünkü süreç, aslında bir birine bağlı zincirleme mağazaların şehirleri, yaşamı ‘tek tipleştirme’ sürecidir. Tek tipleştirme sürecinin öteki adı da globalizmdir. Modern insan ise, hizmetine sunulana hemen uyum sağlayan ve sorgulamayandır! Alışkanlıklardan bağımlılıklara doğru adım attığımız bir süreçtir!

Haberlere bakarken…

Haberlere bakarken…

Haberler üzerine ne kadar çok yazı yazmışım, fakat haberler, haber vermek dışında her şeyi yapar konumda. Karar verici, ceza kesen, bol reklam yapan konumunu korumaya devam ediyor. Haberde magazin bulunamayınca, haber sunanın sakal tıraşı bile konu olabiliyor!

Çok kanallı olduk, haberlere bir seviye geleceğine, seviyesizlik geldi, ama standardize oldu. Hangi haber daha çok izleniyorsa, bütün haberlerin sunumu aynılaşıyor. Zaten belirli ajanslardan gelen bilgiler ile aynılaşan haberler, sunumu ile de aynılaşınca hangi kanalda, hangi haberi izlediğimizi karıştırır olduk! Sunanlar farklı ama diğer özellikleri aynı olan haberler.

Haberlerde bir zamanlar absürt sorular modaydı. Bıçak ile yaralanan kişiye, ‘bıçak vücudunuza girdiğinde canınız acıyor mu?’ gibi aptalca sorular sorarak ekranların önüne izleyici toplanırken, şimdilerde aynı olayı ‘bıçak acıtıyor mu?’ yerine, izleyici ne kadar acı çektirire dönüşmüş konumdadır. Olay bir saniyelik iken, olayı anlatımı yarım saat olabiliyor. Bütün olasılıklar içinde, arabesk müzik eşliğinde, acınası ses tonu ile sulan haberler Kemalettin Tuğcu öykülerindeki kahramanların yarattığı etkiden daha fazla göz yaşı döktürür konuma gelmiştir. Göz yaşı ise, belirli bir cemaatin sembolüdür. Olduk olmadık yere gülme efekti sunulur gibi, olduk olmadık yerde ağlayan bir cemaat liderinin görüntüleri ekranlara yansır ama yansıyan o ağlayan adam yerine başkalarıdır! Özneler değişmiştir ama görünüm aynıdır!

Van Gölü’nde canavar arayan haberler, bugünlerde yerini, cinayet işleyen çocuk haberlerine bıraktı. Gerçi Van Gölü’nde canavar bulunamadı ama cinayet işleyen çocuk teslim oldu. Bu arada hayatımızda ne gibi değişikler oldu? Dünyada yaşanan haberlerin kaçından haberimiz oldu? Ajanslardan süzülerek gelen haberler, magazin ve dramatize edilmiş sunumlar eşliğinde hepten buharlaşmıştır. Haberler bittiğinde, havaya doğru çıkan bir sabun köpüğüdür, birkaç dakika sonrada patlayacaktır ve yok olacaktır.

Haberler sunumu ve sunanları itibarı ile küçük bir çevrenin eseridir. Bu küçük çevre bir birine bakarak haberleri sunmaya özen gösterir. Onlar için önemli olan izleyici sayısıdır. En çok hangi kanal izlediğini ise, deneklerin sayısı ile orantılıdır. O denek sayısına bakarak kamuoyunun tercihi ortaya çıkmaktadır. Şimdi soru klasik bir hale gelmektedir, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar? İzleyici mi haberlerin sunumunu ve içeriğini belirler, haberleri hazırlayan ve sunanlar mı? Ajansların süzgecinden geçerek gelen haberler, ne kadar özgürdür ve özgündür?

Özgür ve yerelden verilen haberler artık tarih sahnesindeki yerini mi almıştır? Günümüzde gazeteciler işin kolayına kaçmış ve teknolojinin nimetlerinden bir tık ile yararlanmaya devam etmektedir. Bir tık haber ise, belirli ajansların denetiminde olduğuna göre, bu ajanları denetleyen ve yönlendiren ideolojinin yerele yansıması olmuyor mu? Global dünyaya biçim verenler, haberleri kontrol ederek, kendileri gibi düşünen ya da düşünemeyen bir izleyici kitlesi yaratmaktadır. İzleyici, olanı düşünmeden ve olanı direkt kendisine almaktadır. İzleyiciye düşünmek için, vakit bırakılmamaktadır. İzleyici arka arkaya gelen haber bültenlerini bir kurgu içinde izlerken, haberin gerçekliğinden uzaklaşmış, bir dizi izler konuma gelmiştir. Dizler ise, hiç iz bırakmayan birer balon köpüğüdür. Balon köpüğünü ölçmek istiyorsanız, sizi en çok etkileyen diziyi anımsamaya çalışın, kaçı aklınıza gelecektir. Belki kahramanların adları sisler arasından size göz kırpacaktır ama onun dışında fazla bir şey anlatmayacaktır. Haberleri izledikten sonra aklınıza hangi haber kalmaktadır? Haberde rol oynayanlar, o olayı yaşamaya devam ederken, izleyici başka bir haberin etkisinde olacaktır. Haber bülteni bittiğinde artık kimse anımsamayacaktır. O an için haber vardır, bittiğinde izleyici başka bir gündemi yaşayacaktır. Belki haber sonrası gelen dizi ile başka bir dünyaya kapısını açacaktır.

Haberlerin sunumu içeriğinden daha önemlidir. İçerik ise, beyinlerimizin arkasına işlerken, sistemin kabul etmiş olduğu ideal bireylere dönüşmekteyiz. Korku içinde yaşayan ve korku ile beslenen hastalıklı bireyler olmaya devam ediyoruz. Korkularımıza, korkular ekliyoruz, cinayet yönetmelerine, yeni cinayet yönetmeleri eklemeye devam edeceğiz, gazetelerin üçüncü sayfası ekranlarda, birinci haber olması tesadüfi değildir. Global dünyanın, evrensel ölçeklere uygun yeni bireyler olmak için çok çaba sarf etmemize gerek yoktur, çünkü bizi o biçime sokacak o kadar çok uyarcı alıyoruz ki, uyum sağlamaktan başka bir yolumuz yok gibidir.