15 Mayıs 2010 Cumartesi

Toplumun zekası var mıdır?

Toplumun zekası var mıdır?

Toplumun belleği olduğu ve bu belleğin oluşması süreci sosyal bilimcilerin araştırmaları içinde yer alır. Toplumsal bellek, zaman içinde değişim gösterir ve her değişime uygun tepkiler verir. Toplumun ortak algısı, bu birikimin ürünüdür ve bu ürün çoğunluğun azınlık üzerine baskısını hissettirir. Çoğunluk; dünyanın düz olduğuna inanıyorsa, o toplumun içinde bireylerinde bu düz kavramına sorgusal yaklaşmaz, olduğu gibi kabul eder. Farklı düşünenleri ise, toplum düzeni bozmaktan her türlü eziyeti hak görürler. Bu konuda; geçmiş tarihin izleri içinde, bir çok olaya şahitlik yapabilirsiniz. Derisi yüzülen şairler bu topraklardan çıktı.

Toplumun yargılarının değiştirilmesi öyle kolay bir şey değildir, toplumsal mühendislik diye bir alan geliştirilmiştir. Bu mühendisler; topluma düzen ve yön vermek için; erki elinde bulunduranların ihtiyaçlarına göre, programlar üretirler. Toplum kavramına son yıllar içinde coğrafik olarak başka anlamalar yüklendi. Eski anlayış içinde, dar alanda yaşayan toplum, heterojen yapısından kurtulup, homojen yapısına kavuşturmak olarak algılanırken, global çapta düşünülemezdi. Evrenin her parçasında mozaiklerin oluşturulması ve bu mozaiklerin bir birine olduğunca karışmamasına özen gösterilirdi. Fakat, bugünkü anlayış içinde; mozaik renklerin yok edilerek, yerine erki elinde bulunduran “büyük biraderin” renginin, dilinin, kültürünün dünya çapında yayılması ve bu yayılmaya uygun yerel toplumsal mühendisliklerin oluşturulması ve bu mühendislerin görevi, büyük biraderin isteklerine uygun değişimlerin olmasına hizmet etmesidir. Bugünkü mühendisler; yerel erklerin gücüne göre çalışmıyor, ‘büyük biraderin’ isteklerini daha çok öne alıyor ve bu istekler için kendisini değiştirirken, toplumun da algısını, birikimini ve geleneğini yeni düzene uygun rengin karışmasına olanak yaratmak için, değişik projelere hayat veriyorlar.

Toplumsal bellek ya da zeka; dinamiktir ve sürekli değişim yaşamaktadır. Eğer toplumsal zeka dinamik olmamış olsaydı; bugün devletler, tarihin çöplüğünde değil, hala yaşayan varlıklar olarak önümüzde duruyor olurlardı. Değişim, zekayı geliştirirken, toplumun ihtiyacını da değiştirmektedir. Bu değişime uygun olarak, yeni yapılar oluşmakta ve bu yapılara uygun yönetici belirlenmektedir. Bugün iktidarda olanlar, diyelim ki 1970’li yıllarda iktidar olamazlardı, çünkü o günkü anlayış ve algıyı oluşturan birikim buna izin vermezdi, o günden bugüne bakanlar için; ‘imkansızın’ hayat bulduğuna şahitlik yaparlar. İmkansızı gerçekleştiren değişim, toplumsal algı ile bire bir bağlantılıdır. Bu algıda; büyük biraderlerin ihtiyaçlarına uygundur.

Her büyük dönüşümler, birkaç ‘zamana uygun büyük biraderin’ bir masa etrafında oturup, ellerine cetvel alıp, sınırları çizmeleri ile sonlanmıştır. Bu sınırların oluşumu ve sonucu toplumsal çatışmanın daha da derinleştiği ve çatışmanın boyutlarının değiştiğini tarihin izleri içinde şahitlik yapmaktayız. Fakat, bu şahitlik bizim bugünkü toplumsal sorunlara objektif ve yansız bakışımızın oluşmasına hizmet etmez, aksine daha çok toplumsal bakışa uygun olarak, duruş noktamızın değiştiğine şahitlik bile yapamayız, çünkü her noktanın değişim, farklı doğruları ve farklı sorunları ve çözüm yollarını yaratmaktadır. Dinlerin ve mezheplerin önemli olduğu çatışmalardan, ulusların ve ırkların önemli olduğu çatışmaya dönüşümün temelinde sanayi devrimin yaratmış olduğu algı ne kadar büyük rol oynamış olsa da, o gün yaşayanların toplumsal algıları ve zekası içinde, bu değişim pek farkına varılamadı, sınıfsız toplum yaratılması için, bir sınıfın ortadan kaldırılması yeterlidir anlayışının hakim olduğu toplumsal çatışmanın yerini, yine teknoloji devrimin inanılmaz hızı içinde; kimliksizleştirilen ve birikimlerin sanal ortamda inanılmaz şekilde tahrip edildiği koşullar içinde, duruş noktamızın ne kadar çok kaydığının farkında bile değiliz. Bu yeni duruş noktası içinde; mozaiklerin değil, tek rengin hakim olacağı bir nakkaş ustalarının işediği bir boylama doğru yol alıyoruz.

Mozaik ile yapılan toplumsal zeka yerini, suyun içine atılmış boyaların bir birinin içine girişi ve kağıdın üzerine yansıması gibi bir sürece girmekteyiz. Bu yeni sürecin içinde, en çok söz edilen kelime diyalogdur. Diyalog, mozaikler arasında renklerin geçişine izin verecek ve bu geçişi hızlandıran en önemli unsur ise; global çapta hizmet yapan firmalar ve bu firmaların yan hizmet sektörleridir. Bu sektörlerin etkisi o kadar derindedir ki, toplumun yaramış olduğu tüm değerlerin birer masal konuma dönüşmesini ve bu masalın da ticari araca dönüşmesi kaçınılmazdır.

Toplumlar bir biri içinde yeni renkleri yaratırken, yeni zekayı da oluşturmaktadır. Geçmişte hiç önemli olmayan konuların, birden önemsenmesi ve sorgulanması tesadüfi değildir. Bu değişimin ve yeniden biçimlenmenin sesidir. Bu yeni biçimde, klasik anlamda ulusal devletler içinde ve belirli coğrafya ile sınırlı olan toplumsal zekanın yerini, daha geniş coğrafyayı kapsayan, yeni algıların oluşması sürecini yaşamaktayız. Bu yeni süreç, ulusal sınırlar içindeki toplumsal zekayı hepten ortadan kaldırarak, toplumun daha da çok aptallaştırmasını beraberinde getirmektedir. Her aptalında zekası vardır, işte yeni zeka bu zeka olacaktır. Birikimin önemsenmediği, sanal ortamda yaratılan Google arma motoruna takılan; doğruluğu henüz sorgulanmamış yeni doğruların hakim olduğu bir döneme geçmiş bulunmaktayız. Bu yeni dönemde arşiv yoktur, bu yeni dönemde birikimler ve bu birikimleri yaratanların gerçek yaşam öyküleri yoktur, oluşturulan destanlar ve söylencelerin yeni algıya uygun olarak biçimlendirmesi ile karşı karşıyayız ve bu yeni algı romantik, gerçeklerden uzak sanal bir çatışmanın da ipuçlarını vermektedir. Her dönüşüm yeni çatışmaları ve yeni çatışmalara uygun toplumsal algıyı da yaratacaktır.

9 Mayıs 2010 Pazar

Özel ilişkiler…

Özel ilişkiler…

Özel ilişkiler politika sahnesine bizde pek rastlanmazdı yıllar öncesine kadar ama ne zaman Amerika hayali görmeye başladık, ne zaman küçük Amerika olacağımızı duyurduk, o zaman özel yaşantı magazin haberleri gazete sayfalarına yansıdı.

Bizde ilk olarak Menderes’in özel yaşantısı mahkeme salonlarına kadar yansır, ondan önce özel yaşantı mahrem kabul edilmiş ve kamu önünde özel yaşantı genelde sorgulanmamıştır. Sorgulanmaları ise yıllar sonra olmuştur. Yaşarken sorgulanmayan özel yaşantı daha sonraları yıpratma ve eleştiri adı altında gündeme gelmiş ve tarih sayfaları ince ince elenmiş ve sonuç olarak kurgu romanlar ile sonsuzluğun dehlizine bırakılmıştır.

Amerika tarihi içinde başkan ve başkan adaylarının özel yaşantısı en ince ayrıntısına kadar tartışılır ve o özel yaşantının sorgulanması seçim sonuçlarını belirler konuma gelmiştir. Bunun o şekilde olmasının en büyük nedeni ise, politikacılar ve partiler arasında fikri anlamda büyük ayrımların olmaması ve bu ayrımın özel yaşantıdaki ayrıntıda gizli olduğu düşünülmüştür. Amerika iki partili sistemi içinde, partiler birbirinin yansıması gibidir ve bir çok olayda paralel düşünmekteler ve geçmiş başkanların yaratmış oldukları doktrinlerin her başkan döneminde geçerli olduğu kabul görmüştür.

Son olarak Baykal’ın özel yaşantısı internet sitesine kısa süreli şekilde sunumu ile kamunun önüne serilmiştir. Bu özel görüntülerin elde edilmesi ve sunulması, zamanlaması Amerikan sisteminde olduğu gibi kongre öncesine ve seçim öncesine denk getirtilmiştir. Tamamı ile Amerikan eğitiminden geçen bir anlayışın yapabileceği bir kurgu ile kamuya sunulduğunu düşünüyorum. Bu videonun sunulması ve zamanlaması Amerikan eğitimi almış ve özümsemiş bir anlayışın ürünü olduğunu düşünmekteyim. Elde etmek istediği sonuç Amerikan sisteminde elde edilmiş sonuç ile aynı olacağı tasarlanmış olmasına rağmen, ülkemizin kültürü ve geleneği Amerikan kültürü boyunduruğu altına tam olarak girmediğinden amacına ulaşacağını düşünmüyorum. Bize özgü yapımız, bu gibi kasetlerin ve özel yaşantıların ortaya serilmesi kişiyi yıpratmaz, aksine mağdur eder ve mağdur olanlar halkın büyük kesimi tarafından hoşgörü ile yaklaşılır ve hatta yükseltilir. Kader mahkumu adı altında suçluya nasıl bakılıyorsa, bu konumda olana da o şekilde bakılacaktır. Eğer bir mahkum hapiste olmamış olsa, onu yıpratmak daha kolay iken, hapiste olması o kişiyi yıpratmak yerine yücelttiğine şahit olmaktayız.

Amerika’da planlanan ve uygulanan bir çok politika, bir çok ülkede başarıya ulaşmamasının temelinde yerele verilen önem ile ilgilidir. Amerikan firmaları bütün dünyada aynı reklam ile müşterisine seslenmesine rağmen, reklamlardaki başarı oranı Amerikan kültürünün o ülke üzerindeki etkisi ile ilişkilidir. Bir çok Amerikan reklamı bizim ülkemizde komedi programları gibi gülmeye sebep olmasının arkasında, bu tek tip içinde olmamamızdan kaynaklanmaktadır. Tek tip ve kültürün dünyaya hakim olma mücadelesinin ortadan kaldırılması için yerel kültürlere ve dillere önem verilmelidir ki, dünyayı bir merkezden yönetilmesin. Bugün dünya çapında yapılan kültür emperyalizmin temelinde; bu tek merkezden dünyayı yönetme hırsı ve düşünceleri yatmaktadır. Baykal özelinde yaratılan bu saldırının geri püskürtülmesi ve amacına uygun sonuç almaması birileri için gösterge olacaktır ve o koşulların yaratılması için yeni politikaların uygulamaya konulması anlamına gelecektir.

Çok kültürlü ve çok dilli bir ülkenin varlığı geleceğimizin sigortasıdır. O yüzden kültürlerin gelişmesi ve yaşaması dünyanın geleceği için önemlidir. Çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı bir arada yaşamı savunmak emperyalizmin yaratmak istediği geleceğe karşı yerel direniş / zafer demektir.

Profesyonel ordu!

Profesyonel ordu!

Son günlerde profesyonel ordu cümlesini bol bol duyar olduk. O kelime üzerine gerçek anlamda düşünüldü mü bilmiyorum ama her kişinin ağzında bu kelimeler yankılanmaktadır. Ordu, modern anlamda zaten profesyonellerden oluşmaktadır, kurgulanması ve yapılanması profesyonellik üzerinedir. Ordu, profesyonel insanlardan oluştuğu içinde; başka vasfı olmayan bir çok emekli üyesi, yazlıklarında komşuları ile kavga etmeye devam etmektedirler, çünkü resmi kıyafet içinde gördükleri davranış ve sunumu, emekliliğinde de aramakta ve sivil yaşama uyum sağlayamamaktadırlar. O yüzden emekli ordu çalışanları, komşuları ile genelde sorunludurlar, elbette bu durum orduya ait yerleşim dışında yaşayanlar için genelde geçerlidir. Emekli olmalarına rağmen, hala ordunun hizmetinden yararlananların sayıca fazla olması tesadüfi değildir.

Ordu, profesyonel askerlerden oluşmaktadır. Onların görevleri; ülke için ölmek ve öldürmek olarak kaba tanım içinde söylenebilir. Fakat modern anlamda ordular, başka işlevleri de içlerinde barındırırlar, çünkü çağdaş dünyanın teknolojik gelişimine uygun olarak yapılanmakta ama temel amacından farklı davranamamaktadır. Ordu için düşman vardır ve de onun karşılığında dostları. O iki cepheden bakmaya alışmış ordu, düzenlenmesi kendisine uygun, tarih bilinci içinde dünyayı yorumlar ve o yoruma uygun davranışlarını geliştirir.

Ordu, sadece kendi ülkesi için var olma durumu ortada değildir, uluslararası anlaşmalar sonucunda paktlar kurulmuş ve üye olduğu pakta uygun stratejiler içinde davranış birlikteliği gösterirler. O paktın hedefleri; ulusal hedeflerin üzerindedir. O pakta stratejik ortaklık gereği uyum gösteren yapılanmaları, ülkelerinde gerçekleştirirler.

Bizim ülkemizin ordusu, NATO üyesidir. NATO’ya uygun - ulusal hükümetlerin bilgisi dışında- yapılandırmalar oluşturduğu yaşanan süreç sonucunda ortaya çıkmıştır ama bu ortaya çıkan sonuç ile ülkemiz içinde gerektiği gibi yüzleşilememiştir. Ulusal ülkelerin; devlet sırrı ve dokunulmazlık kavramı içinde -gerçek anlamda yüzleşme- yasalar nezdinde imkansızdır. O yüzden, ulusal devletlerin gerçek anlamda demokrat, saydam ve hukuk devleti olduğu söylemek zordur. İzafi olarak, demokrat olduğunu iddia eden ülkelerin yapılanması; ordu yönünden incelendiğinde, aslında o ülkelerde demokrasinin yerini, hukuk ve yasalar içinde düzenlenmiş başka bir teokratik devletin varlığı ile yüzleşebilirsiniz.

Ülkemizde adını yanlış konmuş bir tartışma sürdürülmektedir. Zorunlu askerlik yerine para karşılığında er konumunda yapılanma tartışılmaktadır. Yani, er olmak isteyen bireyler -gönüllük koşulu içinde- gerekli koşulları yerine getirerek, ordu için para karşılığında çalışmak ve emeklilik sistemi içinde kendisine yer elde etmesidir. Bugüne kadar olan uygumla ise; yasalar ile düzenlenmiş, zorunlu hizmet olarak görülen bir uygulama söz konusudur. Bu uygulamada bireyin gönüllü olup olmadığına bakılmaz. Zorunlu olarak, tüm vatandaş erkeklerin belirli şartları yerine getirmesi koşulu ile, kışla içinde eğitime alınır ve bu eğitim ile belirli süre içinde bulundurulur. Kısa dönem vb. gibi uygulamalar, bu zorunluluk koşulu içinde verimlik esasına göre belirlenir. Bir çok ülkede bu verimlilik esası süre ile belirlenmiştir. Bir gün zorunlu askerlik süresinden, iki yıllık askerlik süresine kadar değişim gösterir. Ülkemiz koşulları ve ordunun yapılanması NATO yönetmeliklerine uygun ve oranın yapılanmasının ihtiyacına göre biçimlenmiştir. Ordunun sahip olduğu silahlar ve alt yapısı NATO ülkeleri ile uyumluluk gösterir.

NATO ülkeleri içinde, askerlik hizmetinin zorunluluk değil de gönüllülük esası üzerine oturtan ülkelerde vardır. Maaşlı çalışan bu bireylerin, o ülkenin vatandaşı olma zorunluluğu da yoktur. Amerika’da olduğu gibi; oturum izni almak için askerlik çekici hale getirilmektedir. Vatandaşlık zorunluluğu yoktur, orta çağda olduğu gibi başkası için paralı askerlik yapan değişik ülkelerin vatandaşları da olabilmektedir.

Ordunun asli görevine dönmesi ve ona göre davranması sözünü bol bol duymaktasınız. Fakat bu sözün sadece sözde kaldığını yaşanan süreç içinde görmekteyiz. Ordu, ülkenin geleceği ile de sorumludur ve duyarlıdır. Bu da yasalar ile belirlenmiştir. Orduya verilen rol içinde, içten gelecek olan her hangi bir değişime karşıda geleneksel yapıyı koruma ve kollama hakkını verir. Ordu yapısal olarak muhafazakardır. İçinde yer alan tüm ilerici unsurları tasfiye etmek ile yükümlüdür.

Ordunun profesyonel olduğunu kabul ettikten sonra, bugün yaşanan süreç içinde ordunun en alttaki işlerini yürütecek bireylerin gönüllü mü olacağı, yoksa zorunlu mu olacağı konusundaki tartışmadır. Bugün yaşanan bu tartışmanın kamuya yansıması olarak kendisini göstermektedir. Zaten profesyonel olan ordunun, daha da profesyonel olması gibi sorunu yoktur. Askerlerin azaltılması ordunun bütçesini küçültmeyecektir, aksine gelişen teknolojiye uygun olarak artacaktır. Profesyonel ordunun ihtiyaçları sonsuzdur ve hükümet bütçesi içinde en büyük payı almaya da devam edecektir. Ordu, bağlı olduğu ülkenin insanlarından daha önce teknoloji kullanmakta ve o insanlara göre daha çok şeyi kendi bilgi bankası içinde barındıracaktır. O yüzden ordu mensubu bireylerin, sivil bireylere göre teknolojik olarak daha çok bilmesi doğaldır, çünkü teknoloji ordunun ihtiyacına göre geliştirilmekte ve savunma mekanizması geliştirildikten sonra, sivil halkın yararlanmasına izin verilmektedir.

Son yıllar içinde, biyolojik silah deneylerin global çapta yapılması sonucu, gözlemler ve sonuçlar ordunun envanteri içinde yerini almıştır. Abartılan hastalıklar ve ölümler karşısındaki bireyin paniği, bir savaş yöntemi olarak envanterler içinde yerini almıştır. Biyolojik silahın ne hızda ve ne kadar coğrafyayı etkisi altına alacağı birini izleyen yıllar içinde yapılmış olması, bizim bilmediğimiz ama tahmin ettiğimiz sonuçları yıllar sonra öğrenme şansına ereceğiz.

Bugün yaşanan süreçte tartışma erlerin zorunlu mu, gönüllü mü olsun tartışmasıdır. Gönüllü olarak er olanların hareket alanı daha hızlı, dinamik ve daha verimli olacağı tavsiye edilmiştir ve bu tavsiye uygun ordumuz yeniden yapılanacaktır diye düşünüyorum. Ordu bireylerinin toplumdan koparılması anlamına gelecek bu uygulama ile, vatandaş ile ordu çalışanı bir birine yabancılaşacaktır. Ordu çalışanı gereği görüldüğünde vazifesini yapacak ve bir organa dönüştürülerek, son günlerde sıkça duyduğumuz asli görevine dönecektir. Bu asli görevi içinde de en büyük bütçeyi geçmişte olduğu gibi ordu almaya devam edecektir, çünkü dış düşmanların varlığı kabul edildiği sürece, silah yarışmasında her ülkenin ordusu yerini almaya devam edecektir. Üstelik yarışta, teknoloji sahibi ülkelere göre çok geride olacağını bilinmesine rağmen. Her ordu kendisine göre düşman yaratacak ve onun ile yarışmaya devam edecektir. “İt dalaşı” kavramı ordular arasında bir terim olmaya devam edecektir. İt dalaşından kimlerin yarar gördüğü tartışılmayacak ve asıl amacının dışında tanımlar yaratılarak sanal bir tartışma zemini içinde kafalar karışmaya ve cepheler yaratılmaya devam edilecektir diye düşünüyorum.