28 Mayıs 2010 Cuma

Basın kartı…

Basın kartı…

Basın kartı, Avrupa ülkelerinde basın ile ilgili kurumlar verir ve devlet ile bire bir ilişkiler yoktur. Bir de uluslar arası basın kartı verilir ki, hangi kurumdan alırsanız alın, aynı biçim ve özelliktedir.

Bizim ülkemizde ise, basın kartı başbakanlığa ait bir kurum tarafından verilir.

Avrupa’da devletin izi dahi yoktur.

Devletin izi, bizim basın mensuplarının basın kartında açıkça görülür.

Bizde basın çalışanı demek; devlet memuru gibi, devletin verdiği kartı taşımak anlamına gelir. Devlet memuruna verilen sıradan bir kart gibidir. Bu kart ile devlet gazeteciyi görünmeyen eli ile kontrol altında tutmak ister.

Basın kartı olanların hakları yasalar ile düzenlenmiştir. Emeklilik yaşından tutun, hangi kurumlar / şirketler ile anlaşmalı olarak indirim yapılacağı yasalar ile ve kurallar içinde belirlenmiştir. Devlet memuru kişiler tarafından bu kartlar, bağımsız olduğu iddia edilen basın mensubuna onaylanarak verilir.

Basın kartını devletten alan, bağımsız olabilir mi?

Basın kartını iptal ettirmemek için, işsiz kalan bazı mensupları, ceplerinden para vererek bir yerde çalışıyor göstermek için çaba harcandığına şahit olduğum, bir meslek grubunun bağımsız olabileceği söylenebilinir mi?

Basın kartını elde etmek için verilen mücadele ve kartı sürekli olarak elde etmek için yapılan mücadele acaba o gazete kartının sahibini bağımsız yapabilir mi?

Devleti için ve devletin çıkarları için gazeteciler; acaba kendilerine otosansür uyguluyorlar mı?

Basın kartının devlet makamından verilmiş olmasına rağmen, resmi kimlik olarak kullanılamıyor. Bu çelişki hala varlığını korumaktadır. Devletin gizli servis elemanlarına uyguladığı yöntemi çağrıştırmıyor mu? Bendensin ama benden değilsin!

Onurlu bir gazeteci, bağımsızlık adı altına devlettin verdiği basın kartını ret eder. Çünkü devletin verdiği kart, onun bir memuru statüsü içinde olduğu anlamını içeriyor. Basın kartını Avrupa’da olduğu gibi, ancak ve ancak basın ile ilgili kurumlar verebilmelidir. Bu sayede basın çalışanı, devletin değil, basın ilkelerinin doğrultusunda ve sorumluluğunda çalışan olduğunu beyan eder.

Basın kartını, devletin hiçbir makamı onaylamamalıdır. Çünkü basın çalışanı devletin çalışanı değildir.

Basın kartı, gazetecinin bağımsızlığını simgeler.

Bugünkü yapısı ile basın kartı bağımlılığı simgeliyor. Eğer gerçek anlamda gazeteci basın etiğini savunsaydı, bu kartı ret ederdi ve kurumlarının (sendika, cemiyet, dernek, oda gibi..) basın kartını düzenlemesi için mücadele eder ve onların verdiği kartı devletin verdiği karttan üstün görürdü. Bugünkü hali ile basın etiği kavramı kağıt üzerine kalmaya mahkumdur. Basın çalışanı, devletin gölgesinde bırakılarak bağımsızlığı bu kartı taşıyarak ortadan kaldırılmıştır. Devletin verdiği kartı taşıyanların basın etiği tartışması yapması baştan yanlıştır. Çünkü kart, devlete bağımlılığı simgeler.

Bağımsız, özgür gazeteciler, devletin verdiği basın kartı ret ederek, çalışandır.

Başbakanlığın memurlarına onaylayarak basın kartı taşıyan gazeteci, bağımsız olamaz.

Basın kartı kavramı, ülkemizde gerçek anlamda tartışılmalıdır ve basın etiği kavramı gündeme getirilmelidir.

Önce güvenlik!

Önce güvenlik!

‘Önce Güvenlik’ yazılı tabelaları iş yerlerinde asılıdır. Her kapıdan giren o yazıyı okur. ÖNCE GÜVENLİK!

‘Önce güvenlik’ yazısı asılı olan yerlerde genelde ‘önce para’ olmuştur, çünkü ölümler bunu göstermektedir. Nerede bu yazı asılıysa oranın kaderinde ölüm olmuştur.

Ucuz işçi, ucuz gider demektir, o yüzden işsizliğin bu kadar yüksek olduğu ülkede, en kısa zamanda gidenin yerine hep yeni bir kader kurbanı bulunmuştur.

Önce güvenlik yazısı aslılı olan işyerlerinde genelde taşeron firmaların işçileri çalışır.

Taşeron firması normal ücretin altında verimlik göstermek zorundadır ki, işçisine maaş verebilsin, çünkü taşeron firmada yanında çalışan işçisinin sağlığından ve ücretinden sorumludur. Fakat bu sorumluluğun ne kadarı kağıt üzerine yansıyor belli değildir. Kaza olduğunda işçinin işe başlama tarihi kontrol edilse acaba nasıl bir sonuç ile karşılaşırız?

Önce güvenlik yazan işyerlerinde genelde uzun vadeli işler olmaktadır. Eğer uzun vadeli işlerde taşeron firmalara iş yaptırılıyorsa ve oradan emek, yani işçi kiralanarak yapılıyorsa, o firmanın kar elde edebilmesi için; işçi ücretini ve işin maliyetini düşük tutmak için, olması gerekenden daha düşük kalitede mal kullanmak zorundadır. Bunun en kaba örneği, Bursa’da yanan bir hastanede çıktı. Yangına karşı dayanıklı kablo yerine, ucuz kablonun kullanılması sonucu, bir kıvılcım ile başlayan yangın hızla yayıldı bir çok canın tehlikeye düşmesine sebep oldu. Verimlik hesapları içinde, dikkat ederseniz, emeği için kiralanan insan pek hesaplanmaz. Önemli olan en kısa sürede, en iyi sonucu almaktır. Önemli olan görüntüsel olarak işin yerine gelmesidir, kalite pek düşünülmez!

Önce güvenlik yazan yerlerde genelde ‘kadere bağlı’ olarak ölümler olur.

Tuzla ölüm makinesine döndü. Ölüm makinesi nasıl durdurulacağını her çalışanın/ işverenin bilmesine rağmen, neden ölümler devam etmektedir? Önce güvenlik sözü yerine önce para ve zaman paradır sözü mü aldı?

Madenlerin girişinde önce güvenlik yazısı çok büyük harflerle yazılı olur. Her madene giren bilir ki, önce güvenlik! Güvenlik için gerekli olan havalandırma boruların yerine daha ucuzu boruların döşenmesi Bursa yakınında olan maden kazasında ortaya çıktı. Kabloları denetlemek ile yükümlü olanlar ve madene çalışma izni veren kamu denetçileri bugün ne yapıyorlar? Önce güvenlik yazısını yazmak kolay, onu denetlemek ve denetlenin ne kadar doğru denetlendiğini kontrol ile yükümlü kamu adına kim sorumludur?

Karayollarında araçların denetimini Almanya’daki bir derneğin (TÜV) inisiyatifine bırakılmıştır. Peki TÜV’ün gerçekten bu işte gerektiği gibi denetim mekanizması kurduğu ve gerçekten işini tam layıkı ile yapıp yapmadığı konusunda denetleyecek bağımsız bir denetleme mekanizması var mıdır? Çünkü Alman firmaların uluslar arası rüşvet skandalları ile ünlüdür ve haklarında açılmış bir çok dava olmasına rağmen, ülkemizde onlar hakkında açılmış tek dava yoktur.

Tuzla’da kaç işçi öldü? Madenlerde? Karayollarında? Düğünlerde, asker uğurlamasında, maçlardan sonra, şampiyonluk kutlamalarında kaç kişi canını nereden geldiği belli olmayan kurşun ile kaybetti? Gerçekten silah alma ve taşıma yaşı kaça indi? Kimler silah alabiliyor ve kullanabiliyor? Babasının silahı ile oynarken kaç çocuk öldü?

Önce güvenlik!

Önce para!

Paranın olduğu yerde zaman önemli, en kısa zaman içinde çok verimlilik!

Kaç kişi havai fişek patlaması sonucu ölmüştü? Gerçekten nerede olmuştu?

Önce güvenlik!

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Amerika yeni doktrinini açıklarken…

Amerika yeni doktrinini açıklarken…

Amerika kovboy olmaktan vazgeçeceğini açıklayacakmış yakında, fakat ipuçlarını da yardımcıları ve strateji uzmanları aracılığı ile de kamuya açıkladılar ve bu sayede Amerika başkanı siyah /beyaz Obama gelen tepkiler üzerine rötuşlar yapacakmış.

Yeni stratejide, NATO’nun kaybolmuş özelliğine atıflarda bulunacak ama Amerika, içinde bulunduğu çatışmalara uygun olarak, NATO’ya bağlı olmadan, tek başına yeni stratejik ortaklıklarda kurabilecektir. Kısaca, NATO eski konumundan ve işlevinden uzaklaşacak ve kara para trafiğini kontrol eden bir jandarma görevinden çıkıp, gereği görüldüğünde hizmet verebilecek bir yapıya dönüştürülüyor. Bu sayede, NATO’ya yapılacak harcamalarda bir düzenlemeye gidilmesi ve üye ülkelerin daha fazla harcamalara katkı sunması anlamına gelir. Bu şu anlama geliyor; Amerika bugüne kadar yüklendiği ekonomik katkıda azalma, diğer ülkelerin bu azalmaya artı katı sunarak, harcamaların eşitlenmesi anlamındadır. Eskisi gibi büyük birader, bütçenin büyüğünü değil, üzerine düşeni verecektir. Bu da diğer ülkelerin katkılarını artıracaktır.

Yeni durumda, Amerika tek başına ülke işgal etmeyecek ve olaylara karşı tek başına strateji geliştirmeyecektir. Her olaya; bir ve birden fazla ülke ile sorumluluk paylaşacaktır. Yani kendi askerini cephe önüne değil, cephe gerisine çekerek Amerika içinden gelen savaş karşıtı tepkileri dizginlemek ve ekonomin çarkları için yeni açılımlar için olanaklar yaratmayı hedeflemektedir. Çünkü son yaşanan krizi daha rahat atlatabilecekken ve krizi başka ülkelerin sırtına daha rahat yükleyebilecekken, bu işgaller yüzünden daha derinden etkilenmiştir. Alınacak kararlar ile, bu riske girme durumunu kendi ülkesinden uzaklaştıracaktır ve savaşı/krizi başka topraklarda karşılama stratejisinin maddi ve insani yönünü yeni duruma uygun olarak yönlendirebilecektir. Daha az para ve insan ile daha çok verimlilik esasına dönüşü simgemektedir. Tek başına giriştiği işgaller gösteriyor ki, hem can kaybına hem de ülkenin ekonomisinin zayıflamasına neden olmuştur.

Obama, bugün eski başkanların hedeflerinden sapmadığını ama daha az maliyet ile emperyal durumu korumayı hedeflemektedir. Bu değişim elbette dünyaya yansıması başka olacaktır. Bugüne kadar tek başına işgale göre istihbarat toplayan Amerikalılar, istihbarat bilgilerini birlikte işgal edeceği başka bir emperyal ülke ile paylaşacağı anlamına geliyor. Her olaya farklı ortaklar ile girebileceği gibi, aynı ortaklar ile bir çok yerde etkinlik yapabilecektir. Kısaca, sınırları belirleyenler, -Yalta’da olduğu gibi- yeni sınırları ortak çizmeyi söylüyorlar…

Obama rengine ve geldiği kültürün dışında bir politikaya hayat veriyor, çünkü onu oraya getirenler, diyetlerini kasalarına giren para olarak alıyorlar. Obama, seçme ve seçilme haklarının bile hala konsey oylamasına bağlı olan bir rengin temsilcisidir, kendisi ve geldiği ülkeler ve kültürler için yapabileceği çok şey olmasına rağmen, devletin çıkarları daha öne çıkarılmış ve Amerika’nın saldırgan ve işgalci yönüne yeni rötuşlar yapmaktadır. Bu sayede Amerika’nın kaybolan popülerliğine medyatik bir düzenlemeyi hedeflemektedir. Hollywood’un geçerli anlayışı yeni doktrinde başka cümleler içinde görmekteyiz.

Amerika açıklayacağı yeni doktrinde barış yok, insan hakları yine göz ardı edilmiş olacaktır. Her şey Amerika’nın daha uzun yaşaması için, kendi vatandaşlarının refah seviyesinin yüksek olması için, ülkeler arası eşitsizliği daha da eşitsiz hale getirecek politikalar sunmasıdır. Obama bağlı bulunduğu ideolojiye ve sınıfa karşı ödevini en iyi şekilde yerine getirmeye devam etmektedir. Savaş çığlıklarını, barış ödülleri arkasından yapmaya devam ediyor…