2 Ekim 2010 Cumartesi

30 yılda her şey değişti!

30 yılda her şey değişti!

30 yılda eğitim; dershanelerin denetimine girdi. Eğitim sistemi tamamı ile sınava yönelik eğitime dönüştü. Eskiden öğretmen adı vardı, bugün okulun adı. Özel okul adları tercih edilir oldu.

30 yılda tarım yok oldu, bütün sebze ve meyvelerde bir şekilde dışa bağımlıklı arttı. O güzelim Anamur muzu artık pazarda yer bile bulamaz hale geldi, kaç kişi anımsıyor muz kokusunu?

30 yılda sanayi ülkesi olacağız diye, fabrika açmadan tarımı yok ettik. Tarım yok olunca sanayi toplumu olduk dedik, istatistiklere bakınca.

30 yıl önce tarlalar ekiliydi, bugün tohumunda dışa bağlı kaldık, çoğu tarla nadasa kaldı, hiç ekilmedi…

30 yıl önce tarla para ederdi, bugün bedava veriyorlar, alan yok!

30 yıl önce hayvancılık vardı, bugün fiyatları düşürmek için et ithal eder olduk…

30 yıl önce doğa beslenmiş tavukların yumurtaları ve etlerini köy pazarında bulur alırdık, şimdi tavuk çiftliklerinde güneş yüzü görmemiş tavukların yumurtasını ve etini tüketir olduk.

30 yıl önce köy pazarları vardı, bugün ekolojik pazarlar yerlerini aldı.

30 yıl önce başlayan balık avlama politikası sonucunda, bugün denizlerimizde balıkların soyu tükendiğine şahitlik ediyoruz. Balık da dışa bağlı olduk. Dışarıdan gelen balık, tuttuğumuzdan daha ucuza pazarda yer bulur oldu.

30 yıl içinde balık ekmek tüketiminde, ekmek arasına dondurulmuş Norveç balığı koyar olduk.

30 yılda çiftliklerde üretilen balık, denizde üretilenin yerini aldı, tıpkı tavuklar gibi.

30 yıl önce solu yok ettik, sadece solu mu, yaşamın çeşitliliğini, güzelliğini, dostluğu, imeceyi, kardeşliği…

30 yılda, abisi kardeşinin kafasına kurşun sıkacak konuma geldi, bireysel silahlanma arttı, yaklaşık her üç kişiden birinde silah bulunur hale geldi.

30 yıldır okulların önünü uyuşturucu pazarlamacılarına teslim ettik, çocuklar aman başka şey düşünmesin diye, sınavdan sınava, şıklar arasında yaşamaya zorladık. Şıklar arasında ki eğlenceleri ise, bilgisayarda oyun oynamak, arkadaşları ile hap, uyuşturucu kullanır halde modern sosyal olmasını izledik!

30 yılda şehirlerimiz katlanarak büyüdü, işsiz de aynı şekilde katlandı.

30 yıldır fabrika açılmıyor, açılacağına özelleştirdi ve özelleşen fabrikalar teker teker kapandı, kapanmaya da devam ediyor. Ona rağmen enerji açığı varlığını koruyor, çünkü zam gerekçesi işte bu açıkta gizli…


30 yıldır yaşayan denizlerimizi, sessizliğin içinde denizanalarına teslim ediyoruz.

30 yıldır orman arazilerini oturuma açıyoruz, her açılan arazilerden sonra orman yangınları artıyor ve yanan yerleri oturma açmak için yeni düzenlemeler yapılıyor. Her yaz yerleşim için yanan orman arazı sayısını bilen yok ama yanan yerlere verilen inşaat iznini; ağaç yerine dikilen betonlardan görebiliyoruz. 30 yıldır orman yerine beton fışkırıyor topraktan! Denizi gören sahiller betona dönüştü.

30 yılda hemen hemen her şeyimizi dışa bağımlı hale getirdik!

30 yıl içinde; dışarıdan- sanki sömürge valisi gibi- bir görevli geldi, kendi programını kendisi uyguladı ve gitti, gittikten sonra onun adına denetimi yine o valiyi atayanlar tarafından yapıldı. 30 yıldır ekonomimizi dışa bağladık, tıpkı domates tohumu gibi…

30 yıl önce ne oldu da dışa bağlandık? Anımsayanınız var mı?

30 yıl önce yaşananlardan kimler karlı çıktı?

30 yıl önce havaya kaldırılan kadehlerle birlikte kimler güldü, bugün kimler gülmeye devam ediyor?

30 yıldır hayatınızda neler değişti?

30 yıldır değişen ne?

30 yıl önce bir gecede tüm hayatınız değişecek deselerdi, ne düşünürdünüz?

30 yıl önce ne olmuştu?

1 Ekim 2010 Cuma

Düşman!

Düşman!

Devlet, solu hep düşman görmüştür, o yüzden en iyi solcu onların gözünde ölü solcudur, öldüğü zaman onun adını anarak insan haklarından bahseder, çünkü ölmüştür, ölenin kendisini savunacak tarafı yoktur! Savunanları ise; at içeriye, ağzına vur sansürü, sustur, kimse duymaz onların sesini. Varsa yayınları, çıkar ekranlara; gizli örgüt yayınları diye, korkut alacak olanı da…

Devlet, düşman gördüğünü solcu görür, o yüzden en sadık savunucunu bile, gerek gördüğünde solcu diye damgalar.

Solcuların kaynağı olarak da Alevileri görür, çünkü Aleviler potansiyel devletin düşmanıdır. Devlet oldu olası devlette hiç alevi yönetici olmamış, olan ise Aleviliğini saklamış ya da dönmüştür. O yüzden devletin gözünde her alevi; solcudur. Solcuların beslendiği ana kaynaktır.

Devlet, Alevileri yok etmek, asimile etmek için her yolu dener. Tek tip yetiştirme merkezleri olan orduda, okulda, camide Alevilere başka gözle bakılır; ya yok edilecek ya da kendilerine benzetilecek. Alevi olmak demek, asimile olması gereken canlı anlamındadır. Alevi olmak demek, her türlü acıyı, sürgünü, mahpusluğu peşinen kabul etmek anlamındadır, tıpkı solcular gibi.

Solcu demek, devlet gözünde Alevi demek, fakat solcu önderlerin çoğu da Alevi değildir. Kafası karışır devletin ama hemen çözüm bulur, bunlar Alevileşmiş sapkın kişilerdir, onları ıslah etmek için her yolu dener.

Alevilere, solculara karşı her türlü teknik donanımı geliştiren, onlara her türlü eziyeti işkenceyi doğal gören biri, bir gün kendisi de solcu damgası yiyerek cezaevine konur. Neden? Çünkü devlet, her farklı düşüneni düşman görür ve düşman solcudur! O halde, düşman; eskiden kendisi için çok önemli biri dahi olsa, tanımı gereği solcudur, o yüzden ona solcu damgasını basmak demek, ona karşı uygulanacak her türlü linçi meşru görmek anlamını taşır. Kendi evladını yerken bile, solcu olarak tanımlanır ve tanımı gereği artık onun sesi yoktur, sesi karanlık koridorlarda sadece yankılanacaktır.

Ülkede her türlü olumsuz iş solcular yapmış gibi anlatılır. Solcu demek negatif demektir, negatif insanlar ise topluma yararı dokunmaz gibi anlatılır. Solcu, hortumlamaya karşıdır diye hortum başındaki ve hortumun ucunu istediği yere taşıyanların sahip olduğu medya aracılığı ile karalanır, çamura bulanır, küfredilir. Solcunun üzerine atılır, tarihteki her türlü zor ile yapılanlar. Sol, gerçekten orada olup olmadığı önemli değildir, verilen eğitim ile tarih çarpıtılır, yalana bulandırılır. Yalana inanlar ise solu hep düşman görür, öcü görür. İblis görür… Mağdur olan, mağdurluğu yaşayan bilir düşmanın kim olduğunu ama propagandaya kananlar ve olmayanı suçlar. Sol hep suçludur devlet gözünde ve devletin propaganda araçlarında…

6-7 Eylül olaylarında da sol yoktur ama o olayı yaşayan azınlıklar solu düşman olarak görür. Olayı yapanları, başlarının üzerinden eksik etmezler, onlara hep ‘evet’ derler.

Düşman görecelidir, öyle bir biçime döner ki, soykırımına kadar savaş ilan edilir. Binlerce yıldır; sola ve Alevilere düşmanlık işte öyle bir biçimin ürünüdür ve bugün dahi devam eder.

Düşman gördüğünüzü solcu deyin, devletin tüm mekanizması üzerinize gelir. O yüzden düşman gördüğünüz kişi solcu damgasını yedikten sonra korkmayın, çünkü linç edilecektir, belki Bolu Dağı’nın eteğinde birkaç çapulcu tarafından ya da bir şehir meydanında.

Düşman tanımı değişkendir, her tanıma göre düşmanın biçimi ve ittifakı değişir. Bir de ezeli düşman vardır ki, hiç değişmez, işte bu ezeli düşman devlet için soldur. Sol iktidara o yüzden gelemez! Korkunun eseri olarak da çoğunluk, solu hep düşman görür! Korkuyla beslenen toplumlarda sol hep düşman olarak kalacaktır.