21 Nisan 2011 Perşembe

Eisberg erirken…

Eisberg erirken…
Amerika ve müttefikleri, El Kaide örgütü ile resmen Libya topraklarında ittifak yapıyor. 11 Eylül saldırılarında El Kaide bahane edilerek ülkeler işgal edilmişti, en büyük düşmanı ortadan kaldırmak için iktidarlar değiştirilmişti ama Libya topraklarında müttefik olarak Libya’nın meşru yönetimine karşı savaşıyorlar. ABD, kendi kurduğu örgütü; gerek gördüğünde düşman, gerek gördüğünde müttefik olarak yansıtmaktadır.
El Kaide, neden kurulmuştu, neden bu kadar glolal olarak yayılmasına izin verildi?
Ülkemiz topraklarında bile değişik zamanlarda El Kaide hücrelerine yönelik operasyonlar yapılmakta ve ülkemiz toprakları üzerinde örgütlendiklerini bu operasyonlarda tutuklananlar ile anlıyoruz. Afganistan ve diğer savaş alanlarında yakalanan El Kaide örgütü üyeleri içerisinde bizim vatandaşlarımızın olması artık normal karşılanıyor. El Kaide, uzaktaki bir örgüt değildir, bizim içimizde ve bizim ile yaşayan bir örgüttür.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı verilen doktrinin sonucunda Ortadoğu ülkeleri üzerinde yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler henüz bitmiş değildir, sonuçlanmayan ama devam eden bir süreçten bahsetmekteyiz. Planı yapanların amaçlarına uygun olarak, Ortadoğu ve kuzey Afrika ülkelerinde iktidarlar değişmekte ama rejimlerde değişiklik olmamaktadır.
Diktatörler olarak kabul edilenler teker teker iktidarlarından zorla uzaklaştırılmaktadır. İktidardan uzaklaştırılırken, yeni bir toplumda yaratılıyor, o toplum kendine öz güveni olmayan ve dışa bağımlı bir yapıda inşaat edilmektedir. Enerji kaynakları tamamı ile özelleştirilmiş, enerji kaynakları işgal eden ülkeler ve o ülkelerin izin verdiği şirketler tarafından kontrol edilmektedir. Hizmet sektörü ise, işgal devletlerinin kapı kulu görevini yapan ülkelerin firmalarına verilmesi tesadüfi değildir.
El Kaide taşeron olarak kurulmuş ise, kime hizmet ettiği Libya saldırıları ile gün yüzüne çıkmıştır. El Kaide kurulduğu ülkede etkin değilken, bir çok ülkede etkin olması sorgulanmalıdır. Suudi rejiminin muhalifi olan ve ülke içinde etkin olmayan El Kaide lideri Bin Ladin, teknoloji sayesinde anında bulunabilecek bir konumda olmasına rağmen, müttefikleri tarafından başka işler için kullanılmak üzere saklandığını söylemek abartı olmasa gerek. Gerek görüldüğünde öne sürülen bu yapı, lidersiz yapamayacağını bu örgütü kuranlar tarafından çok iyi bilinmektedir. Ortadoğu lidersiz yapamaz! BOP lidersiz yürürlüğe konamaz, o yüzden gerek görüldüğünde lider yaratılır ve gerek görüldüğünde liderler koltuklarından alınır.
Libya işgal öncesi bazı şeyler su yüzüne daha da çıktı. Buzlar eriyor ve “eisberg’in” altındaki kısımda su yüzüne çıkmaya başladı…
İsmail Cem Özkan

19 Nisan 2011 Salı

Toplumsal sözleşme toplum dışında yapılacaktır!

Toplumsal sözleşme toplum dışında yapılacaktır!

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçime girmeden seçime girecek adaylar için baraj olan bir kurumdur. Seçimin, seçime katılan partilerin eşit şartlarda rekabet edebilmesini sağlamak için oluşturulmuş bir kurum olduğu yanılsaması içindeydik, alınan kararlar ile bu yanılsama olduğunu bir kere daha görmüş olduk.
YSK kanunlar ile kurulmuş, çalışma alanı ve kararlarının sınırları belirlenmiş bir kurumdur. Hakimlerden oluşur ve mahkemelerde olduğu gibi yasalara uygun karar almak ile yükümlüdür. Aldığı kararlar kesindir. Maddi yönden itiraz edilebilir, başka itiraz etme olanağı da yoktur.
YSK kanunlar ile belirlendiğine göre, sorumluluk yasaları düzenleyenlerin ve onların bakış açısında gizlidir. Bugün YSK, seçilmesi muhtemel adayları incelerken, erk sahibinin sesine (Anayasa, yasaların ruhuna) ve ihtiyacına göre karar almıştır diyebiliriz. Seçim barajı ve diğer barajlar yasaları düzenleyenlerin ihtiyaçlarına göre düzenlendiğini ve o ihtiyaçlara cevap veremediğinde yeniden biçimlendirildiği, demokrasinin kılıcının yok edildiği alanlardan biridir. Haksız rekabet, seçim şartlarının düzenlenmesinden başlar.
YSK almış olduğu tüm kararlar, erk sahibinin sorumluluğu içindedir. Bugünkü erk sahibi ise AKP’dir ve AKP alınan bu karardan “iyi polis kötü polis” oyuncularını sahneye sürmüş olsa da en karlı konuma gelmiştir. Çünkü oluşacak olan mecliste, kendileri için önemli olabilecek kararlarda engel teşkil edebilecekleri seçime girmeden baraj ile elemiş durumdadır.
Bağımsız milletvekilleri, aslında AKP’nin milletvekili sayısını artırmada önemli bir araçtı, çünkü bağımsız için gerekli oy oranı ile iktidar partisi bugünkü haksız rekabet koşulları içinde birden fazla milletvekili çıkarabilecek konumdadır.
Bugünkü belirsizlik ortamında alınan YSK kararı, iktidar partisini ve grubunu direkt ilgilendirdiği için tüm sorumlulukta iktidar partisinin üzerine binmiştir. AKP’nin tercih ettiği seçim kanunu ve koşullarında diğer partiler seçime girmiştir.
Neden bu kadar önemlidir bu karar?
Önümüzdeki dönem yeni anayasanın görüşüleceği ve tartışılacağı bir süreçtir. Bu süreçte en önemli toplumsal katmanlarından birinin mecliste olması önemlidir, fakat seçim barajları yüzünden bu kesimin meclise girmesi için tek yolu vardır ve o yol “bağımsız” milletvekilleri ile çözülmüştür. Fakat bu gelinen süreçte beklenmeyen bir gelişme yaşanmıştır ve YSK seçime girmeden bağımsız ve muhalif adayları seçim dışına çıkarmıştır. Bölge sesinin ve muhataplarının meclis dışına iteklenmesi ile meclis içinde tek sesin hakim olduğu bir “sivil” ama “toplumsal olamayan” bir “sözleşme” hazırlanacak ve hayata geçirilecektir.
Gelecek günlerin bizi ne beklediğinin olasılıkları içinde düşünürken, gerçek demokrasinin beklemediğini şimdiden söyleyebiliriz. İdeal olan, “toplumsal sözleşme” tüm katmanların eşit düzeyde katılımı ile oluşur. Tek veya bir birine benzeyen partilerin karar vermesi ile toplumsal sözleşme gerçekleşemez.
Toplumsal sözleşme içinde; Alevilerin ve Kürtlerin temsilcilerinin olmaması, toplumsal sözleşmesinin eksik ama iktidar erkine sahip olanların ihtiyacına cevap verecek şekilde düzenlenecektir.
Yeni meclisin içinde oluşacak olan yapıların toplumun her kesmini temsil edemeyeceğini alınan kararlar ile bir kere daha ortaya çıkmıştır. Var olan seçim yasası ve YSK yapısı, toplumun her kemsinin meclis içinde temsil edilemeyeceğini bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Toplumsal sözleşme toplum dışında, topluma rağmen yapılacaktır!
İsmail Cem Özkan

Yasaklar!

Yasaklar!
Yasaklar kimin işine yarar?
Kim yasaklardan çare bekler?
Yasaklar birer silah olabilir mi?
Sorular içinde yasaklar… Yasaklar, ilk düzen kurulduğu günden beri vardır ve yaşamaya devam eder. Yasaklar, sadece yönetenlerin çıkarına uygun olarak varlığını korur.
Yasaklar, korkutmanın bir ürünüdür. Korkutmak istiyorsan birini, yasaklayacaksın bir şeyleri.
Korku, eğitimin üründür, çünkü eğitilmiş insan korkar. Eğitilmemiş hiçbir canlı korkmaz, ürker. İnsan topluluğunda korku, ilk toplumlar kurulduğundan beri varlığını korur. İnsan korku ile eğitilir ve insana kapı kulu olan diğer canlılar.
Korku; yasağı besler.
Yasak; korkuyu.
Yöneticiler, ellerinde olan gücün yok olmaması ve gücü uzatabildikleri kadar uzatabilmeleri için yasakları ve korkuyu kullandılar. Fakat tarih, korkuyu yönetenleri de kendi korkuları içinde yok ettiğini anlatır.
Korkuyu ve yasağı yaratanlar, kendi yarattıkları korku düzenine uyum sağlarlar ve yarattıkları korkudan korkarlar. Yasakladıklarının kendilerini yok edeceğini düşünür ve o yasakladıklarını ortadan kaldırmak için her yolu denerler.
Yasaklar, yaratılmak istenen yarının ayak izleridir.
Yasaklara bakarak nasıl bir gelecek istendiğini anlayabilirsiniz.
Demokrasi seçme ve seçilme özgürlüğü değildir. Seçme ve seçilme özgürlüğü olarak algılarsanız, demokrasiyi boğmuş olursunuz. Demokrasi içinde yasaklar olmaz, yasakların olduğu yerde ise sözde demokrasi olur.
Yasaklar korkuyu besler, korku insanı ortadan kaldırır.
Yasakların temelindeki düşünce; güzelliği ortadan kaldırmaktır.
Çiçek bahçesi düşünün. Çiçek bahçesi sahibi olduğunu düşünen biri, çiçeklerin bazılarının öne çıkmasını düşünür. Sonra, kendisine göre güzelliği bozan bitkileri yok eder, bazı çiçekler gözüne batar, onları da ortadan kaldırır, çünkü artık sevdiği çiçeklerin her yerde olmasını ister. Diğer çiçekleri yok eder ve bahçeyi bir tek çiçekten oluşturur. Bakar o çiçeğe, her rengi barındırmaz, o zaman o çiçeğin genetiği ile oynar ve her renkten çiçek üretir ve bütün bahçesini o genetiği ile oynadığı çiçeklerden oluşturur. O çiçeklerden bahçeye desen verir. Aralarına denetlenebilen çimenler eker. Çiçekleri dölleyen arılar artık gelmez olur, onlar bu bahçeden uzaklaşmıştır. Çiçeklerin sahibi olan; “arılara ne ihtiyacım var, serada üretirim, bahçeye yerleştiririm” der ve bahçesini kokusu olmayan çiçek ile süsler.
Ve sizler o çiçeği çok iyi bilirsiniz, laleler. Laleler bugün bir şehrin tüm meydanlarını ve yeşil olan her yeri süsler. Ama ömürleri azdır. Onlar yok olur olmaz, o yok edilen otlar o lalelerin yerini alır. Lale dönemini yaşıyoruz. Lale dönemi nasıl sonuçlanmıştı, anımsayan var mı? O dönemde uygulanan yasaklar, nasıl bir sonuç yaratmıştı?
Her dönemin kendisine özgü yasakları vardır ve her yasak, meşru zemini içinde varlığını korumuştur. Yasaklar, yasalar ile düzenlenmiş ve kamu adına uygulanmıştır. Kamunun sahibi zaman zaman bir aile, zaman zaman ise bir parti olabilir.
Yasakları sorgulayanlar ve yasakları komediye alıp hafif meşrep konuşanlar tarafından yok edilmiştir. Hiçbir yasak sonsuz değildir, zamanı gelince yok olur. Çünkü yasakları yok eden güzellik; her yasaklanan toplumun içinde varlığını korur ve her bahar gelişinde, o üzerine örtülen yasak duvarını deler ve yok eder.
Tarih boyunca yasaklar hep güzelliklere ve iyi olana karşı oluşturulmuştur ama çirkinlik ve kötü olan kaybetmiştir. Güzellik, her dönem kazanmıştır. Yüreğinizin güzelliğini koruyun, sizin en büyük silahınız yüreğinizdeki güzelliktir. Bu yasakları, korkuları yok edecek şey işte bu güzellikte gizlidir.
İsmail Cem Özkan