18 Ağustos 2011 Perşembe

Öldürmeyeceksin!


Öldürmeyeceksin!

Savaş ölüm demektir, ölüm ise her zaman savaş anlamına gelmez. Ölümün hüküm sürdüğü yüzyıllın içindeyiz, bu yüz yıl içinde milyonlarca insan öldü, ne için ve kim için sorusunu dahi soramadan. İnsanlık savaşın sonuçları ile gerçek anlamda yüzleşemeden bir savaştan öteki savaşa koşar adım gitti. Barış dönemlerinde bile soğuk savaş hüküm sürdü.
Savaş sınırların içinde ve dışında. Birbirini hiçbir zaman görmemiş, bir birine hiçbir zaman selam vermemiş insanlar karşılıklı cepheden birbirlerine bomba atıyor, kimyasal ve biyolojik silahlar ile birbirlerini zehirliyorlar. Ekranlar ölüm saçıyor, tıpkı kurşunlar ve bombalar gibi. Savaş, düşmanlık üzerine kurulur. Düşman dahi olduğunu bilmeyenlerin üzerine bombalar yağıyor, kim veya kimlerin elindeki silahtan çıktığı belli olmayan bombalar. İnsansız uçaklar, insansız bırakılan doğa, hepsi bu yüzyılın icadı. Her şey silah ve paranın serbest hareket etmesi için. Her şey kapitalin hakim olduğu sistemin devamı için…
İnsanlara vize var, sınırdan geçmek için. Silahlara ve kurşunlara sınır yok! Kurşunlar, kimyasal ve biyolojik silahlar için sınırların aşıldığı bir çağdayız. Bir birine komşu dahi olmayan ülkeler, birbirlerinin toprağını ölüm tarlasına döndürebiliyorlar. Ölüyor insanlar, insanlık ölüyor.
Kutsal metinlerde geçen bir söz vardır, öldürmeyeceksin! Kutsal metinlerde geçen bu söz, kutsallıklar yüklenerek çiğneniyor. Ölenlere kutsallık veriliyor, bir de yakınlarına bayrak. Savaş durmadan kutsallaştırılmış ölüleri doğurmaya devam ediyor.
İnsanlık öldürmeyeceksin der, ana para hırsı olanlar öldürmeye devam eder…
Kendin için ne istiyorsan, başkası içinde onu iste der kutsal metinler, ama hiç kimse silahın kendisine döneceğini düşünmeden öldürür. Ölüm gökyüzüne hakim oldu, yeryüzüne yağmur gibi yağıyor.
Barış adına savaşan tarafların topraklarına gidip nutuk atanlar, bilmelidir ki, savaş rüzgarı kendi topraklarına geldiğinde başkası da gelir kendi topraklarında nutuk atar ve bu durumdan gücenmeyeceksin… Savaş dişe diştir, nispete nispet olur… Sonuçta, taraf olanlar ölüme taraftır. Barış tarafsızdır, her iki tarafı suçlar ve mahkum eder.
Sınırlar, ticaret için çizilmişti başlangıçta ve sınırlar içinde paranın güvenli hareket etmesi için surlar yapılmıştı, çünkü paraya hakim olmak isteyenler karadan saldırırdı eskiden, ta ki birinci dünya savaşında Trablusgarp cephesinde İtalyanlar uçaklar ile bomba atana kadar. Bombalar gökten düştü, mertlik bozuldu, hakimiyet kayıtsız şartsız teknoloji sahibi olanın eline geçti. Bugün bomba atan evinde bilgisayar oyunu oynar gibi, gerçek bombaları ekran aracılığı ile hiç gitmediği, görmediği topraklara ölüm dağıtıyor.
“Öldürmeyeceksin” diye kutsal sözleri alıp tekrarlayanlar, ölüm emri vermeye devam ediyor… Ölüm emri verenlerin haklı tarafları vardır kendilerine göre ve onun haklı olduğuna inanan milyonlarca insan, çünkü o insanlar devlet okullarından tek tip eğitim geçtiler. Başka çözüm yolu olduğunu dahi düşünemezler, çünkü tek doğru kavramına ve yaptıklarının doğru olduğuna inanırlar ve inandırmak içinde her türlü baskı aracını kullanmaktan da çekinmezler.
Her ölümün kutsal tarafı olması ticaret için yapılan ilk kavgada gizlidir. Bütün savaşlar paranın hareketi içindir, parayı kontrol etmesi içindir. Parası olmayanlar savaşta ölür, parası olanlar ise ölenlerin kanları ile iktidar koltuklarını güçlendirmek için ellerine geçen kısmetlerden yararlanırlar. Her savaş yeni zenginlerin doğmasına, paranın el değiştirmesine sahne olur.
Savaş, ekonomik krizler için çıkış kapısı olmayı sürdürüyor. Milyonlarca insan paranın özgür hareket etmesi için ölür ve öldürür, toplama kampında emir alarak fırına insanları verir, işkence yapar. Savaştan bir avuç insan daha zengin olarak çıkar, çünkü kapısını tıklayan kısmetleri iyi değerlendirmiştir kendisine göre. Kimse bu yeni zenginleri savaş suçlusu olarak yargılamaz, çünkü kanlı geçmişi kimse eşelemek istemez, istese de zaten erk kendilerinde değildir. Ölüm parası olmayanların üzerine acımasızda düşer. Onlar da her ölümden bir destan yaratırlar…
Öldürmeyeceksin kelimesi kutsal bir metinde geçer, kutsal olmayan metin ise bir ananın ağzındadır, çünkü analar bilir ölümün ne anlama geldiğini. Analar, yavrusun ölümünün acısını yaşamak istemez. Acıyı hiç yaşamayanlar rahatlıkla başkalarının çocuklarını ölüme gönderirler.
Acıyı kimse yaşmazsın, bu dünyada barışın hakim olması için devletin belirlediği eğitim sistemini ret edin, çünkü bu sistem ölümü kutsallaştırmakta ve ölümü bilgisayar oyunundaki gibi duygusuzlaştırmaktadır. Geçmişimiz kahramanlıklar ile değil, bilime yaptığımız katkılar ile anılsın…
Öldürmeyeceksin, bir arada yaşamak için karşındakini ötekileştirmeden kendin gibi göreceksin. Dünyada ne kadar kültür varsa hepsi biridir diyeceksin… Barış üstünlük üzerine kurulmaz. Paranın hakim olduğu yerde hep savaş var olacaktır. Parayı hakim kılmayan bir dünya yaratmak elimizde, o yüzden paranın sistemi olan kapitalimiz ret etmek ile ilk adımı atabilirsiniz. Kapitalin olduğu yerde ölüm bir nefes kadar uzaktadır… Kapital için iktidar savaşları, paranın rakamlarını banka hesabında görmek isteyenler en yakının çocuğunu kaçırmak için fırsat kollamayı sürdürecektir… Paranın hakimiyetini benimseyenler ve para ile kişiliğini değiştirenler potansiyel katildir ya da katilin eline silah verendir…
İsmail Cem Özkan