14 Ekim 2011 Cuma

Başlangıçta hayatı kazanmaktı amacımız…


Başlangıçta hayatı kazanmaktı amacımız…

Bir ressam, ünlü, parası var, bir de atölyesi. Mutlu mu, değil, kendi yaşamında ve tuvale yansıyan renklerin ayrıntısında trajediyi işliyor. Kendi yaşamı içindedir trajedi, yaptığı resmin boyasında, ışığın az yansıdığı atölyesinde, renklerin geçişlerinin içine gizlemiştir. Yaptıkları birikimdir, birikimin felsefi temeli olan bir duruşun, birikimin izleri tuvale fırçanın izi ile yansıtılmaktadır.
Kırmızı bir çok şeyi anlatır ama kırmızı bireye göre neyi anlatır? Hangi kırmızı? Sorular basit ve günlük kullandığımız kelimelerin içinde gizlidir, gerçekten biz kırmızı derken hangi kırmızıdan bahsediyoruz?
Kırmızı denilince benim aklıma ilk olarak Türk edebiyatının Nobel almış yazarının kitabı geliyor. ‘Benim Adım Kırmızı’ Orhan Pamuk. Oyunu seyrederken beynimin bir ucunda acaba Orhan Pamuk kendi eserini yazarken bu oyun metninden haberi var mıydı diye usumun bir noktasında asılı soru olarak kaldı. Oyun konusu ve kurgusu başka bir sanat dalı içinde de olsa bir çok yönden benzerlikleri içinde taşımaktadır, Trajedi başroldedir. Kahramanların rolleri farklı olsa da (ressam / hattatlar ve nakkaşlar) yaşadıkları toplum açısından bakınca (üstten kuş bakışı ile) pek farklı olmadığını görürüz. Fakat bu yazının konusu içinde karşılaştırmalı ve farklı sanat dallarının ürünlerinin bir birini ne kadar etkilediği yoktur, çünkü yazının amacı oyunu ve oyunun sahneye konulması üzerine kişisel düşüncelerimdir.
Sonbahar yağmuru pencereye vurmaktadır. Ressam önemli bir sipariş almıştır. Yeni yapılmakta olan bir lokantanın iç mekanında kullanılmak üzere bir dizi resim kendisine ait atölyesinde yapmaktadır. Ressam, aslında o mekanda yemek yiyenlerin üzerine biriktirmiş olduğunu düşüncelerini kusmak istemektedir, ona göre konu ve renk seçmiştir. Resme bakan resmin hareketi içinde, ezilmesi amaçlanmıştır, fakat hiçbir şey başta düşünüldüğü gibi olmadığı oyunun ilerleyen sahnelerinde anlayacağız.
Sermaye mekanı için bir dizi resmi duvara asmıştır, sadece ressamın ismini kullanmıştır, resminin içeriği, ne anlattığı mekan için o kadar önemli değildir, çünkü müşteriler resimden daha çok bir birleri ile ilgilenmektedir. Yemek yerken çıkarılan seslerin eşliğinde, gözler mekanın duvarında olan resme değil, yan masada ya da uzak masada oturanların kıyafetleri, yanlarında kimlerin oturduğu üzerinedir. Bu ressamın baştan düşündüğü durum ile çelişmektedir, o çelişki bir öfke nöbeti eşliğinde resimlerini geri istemek olarak oyunun sonunda yansımıştır. Peki, bu duruma gelene kadar neler yaşanmıştı?
Bir ressam (Rothko) kedisinden önceki kuşağın resmin ustalarını sürgüne göndermek ve onların sürgünde ölmeleri için elinden geleni yaparken, kendisi de yeni bir resmin dili içinde yeni yol açmıştır. Resminde mesajlar / ip uçlarını gelecek kuşağa bırakmak ile yükümlüdür. Rothko kendisinden önce kübist ressamları sürgüne gönderirken, onların değerlerini ve birikimlerini küçümsemeden olduğu gibi kabul ederek, başka bir yol açmış ve onların kendi yaşadığı kuşak içinde karşılık bulamayışını ortaya getirmiştir. Kübizm ölmüştür ama sanat eserleri sonsuza kadar yaşayacaktır, ama yeni bir sanat anlayışı daha etkindir ve ressamların dilini etkilemektedir. Ölen sanat anlayışının yerini kendileri almıştır. Değişim; dinamiktir, dinamik olan hareket halindedir. Durağanlık yoktur, resmin içinde hareket vardır ve hareket yaşamın belirtisidir, çünkü yaşam hareket üzerine kuruludur.
Rothko aldığı siparişi yetiştirmek için yanına bir çırak almıştır. Aldığı çırak hakkında hiç bir şey sormamaktadır, çünkü ilgisi yaptığı eser ve kendi düşüncesi üzerinedir, çünkü işin sahibi, mekanın sahibi kendisidir ve kendisinin dışındakiler ile bağlantı kurmak gibi bir düşüncesi yoktur. Çırak (Ken) aslında bir ressamdır. Renklerden anlamaktadır ve büyük ustanın yanında onun tecrübelerinden ve birikiminden yararlanmak amacındadır. O yeni bir kuşağın bir temsilcidir ama Rothko nasıl Picasso’dan çok öğrenip, kendi stilini yaratmışsa, o da bilinç ile tercih ettiği bir ustanın yanında kendisini geliştirmek için öğrenmeye açık ve ustasına görünür olmak istemektedir. Sabah erkenden gelip, akşam belirli saate Rothko’nun emrinde çalışmaktadır. O Rothko’nun isteklerini yerine getirdiği sürece çatışmayacaktır. Fakat siparişler bitmeye yakın bir tartışma kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Ken kendisini işe başladığı günden uzun bir aradan sonra ilk defa ifade etmek için sesini yükseltmiştir. Sesini yükseltirken kendisini anlatmaktadır. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş, değişik ailelerin yanında devletin gözetimi altında büyümüştür. Öksüz kalmıştır ve bir cinayetin sonucunu kardeşi ile birlikte yaşamıştır. Bir kış günü kaybetmiştir, onun gözünde yasın rengi beyazdır. Siyah herhangi renklerden biridir ama usta Rothko ise siyahı renkleri yuttuğu için yani hepsini içinde erittiği için yasın rengi ve ölümü temsil ettiğini düşünmektedir. Yunan mitolojisinden günümüze yansıyan düşünce birikimin bir yansımasıdır. Nietsche’nin felsefi duruşu derinden etkilemektedir. Ken araştırmalar ve okumaları sonucunda bu etkileşimi çözmüştür. Ustasını daha iyi anlamakta ve onun davranışının yani tuvale yansıyan yönünü daha yakından hissetmektedir.
Tuvalin astarını çekmekteki hüneri ustasının dikkatini çekmiştir ve beğenmiştir. Beğenmeyi elbette açıktan söylemeyecektir, ima edecektir.
Siparişler yerine gelmiş, mekanda resimler olması gereken yerlere asılmıştır. Fakat Rothko beklediği sonucu elde edememiştir. Mekanın sahibine telefon ederek, parasını iade etme kaydıyla resimlerini geri almıştır. O burjuva sınıfının üzerine kusmayı beklerken, burjuva mekanda sadece bir süs etkisi gören nesneye dönmeyi kaldıramamıştır.
Rothko Ken’e kışa dönmüş bir günde pencereyi açarak onun yeri yanı olmadığı, arkadaşları ile bir grup kurarak kendilerinin yaptığı gibi önceki kuşağı sürgüne göndermelerini istemiştir. Sürgüne gönderirken kendi imgelerini içlerinden geldiği yapmalarını da öğütlemeyi unutmamıştır. Artık yaşlıdır ve kendi gerçekliğini kabul etmiştir. Bu yaşta ne paraya, ne üne ihtiyacı vardır.
Trajedi bu bütün oyun boyu içinde sahnede hep kendisini hissettirmiştir. Kara mizahın unsurlarının bol bol kullanıldığı oyunda, oyuncaların müthiş performansı ve bu performansı ortaya çıkaran sahne ve ışık düzenlemeleri müziğin ince bir zeka olarak seçildiğine şahitlik edeceksiniz.
Oyun devlet tiyatrolarının olanağı içinde izleyicilerin beğenisine sunulmuş, iyi seçilmiş oyuncular ve teknik ekibin sayesinde bir seyir şölenine dönüşmüştür. Bu oyunda emeği geçen her bir bireye bizden sadece teşekkür etmek düşer…
İsmail Cem Özkan

Yazan: JOHN LOGAN
Çeviren : ERAY ESEROL
Yöneten : İSKENDER ALTIN
OYUNCULAR
NİHAT İLERİ
TURAN GÜNAY
DEKOR - GİYSİ TASARIMI
ŞİRİN DAĞTEKİN YENEN
IŞIK TASARIMI
ENVER BAŞAR
YÖNETMEN YARDIMCILARI
EZGİ YENTÜRK
DOĞAN TURAN