Bir ada hikayesi
Bir ada hikayesi dördüncü cildini de sonunda okudum ve bu
şekilde Yaşar Kemal kitapları arasında okumadığım kitap kalmadı sanıyorum. Çocukluğumdan
bu yana Yaşar Kemal romanlarını ve öykülerini okuyarak büyüdüm, onun
romanlarından elde ettiğim yeni kelimeleri hayatıma katarak daha geniş açıdan
dünyaya bakmaya çalıştım. Anadolu ve Mezopotamya destanlarını onun dili ile
yeniden yarattım ve hayal dünyamın içinde özel bir yere konumlandırdım.
Dünyanın belli başlı dillerine çevrilen romanları, dünyanın
bir çok ülkesinde seminer veren, konuşan, Anadolu ve Mezopotamya destanlarını
evrene yayan bir yazar Nobel edebiyat ödülünü alacak beklentisi içindeyken,
başka bir yazarımızın ödülü alması şaşırtmıştı. Yaşar Kemal Nobel Edebiyat ödülünü
almamış olsa da bizim gözümüzde çoktan almıştı.
Bizim edebiyat tarihimiz içinde üç Kemal vardır, üç Kemal’in
ortak yönleri aslında çoktur ama üç ayrı toplumun damarını temsil ederler. Biri
köklü bir destan, öteki şimdiki zamanın işçi ve ezilmişlerin öykülerini, bir
başka Kemal ise toplumsal dönüşümde yakın tarihin izlerini kitaplarına
taşıdılar.
Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir edebiyatımız ve
toplumsal tarihimiz için derin izleri olan insanlardır. Her üçü de üretkendir,
her üçü de roman yazmış, genç romancılığımıza yön vermişlerdir. Genç edebiyatımızın
olgunlaşma sürecine katkıları büyüktür. Çukurova’nın sıcağı, İstanbul’un
karmaşası, tarihin karanlık noktaları bu yazarların kelimeleri arasında bütün
kuşaklara aktarılmıştır. Kemal Tahir dünya görüşünü ve kahramanlarını ölmeden
önce değiştirmiş, hatta yarattığı kahramanlarını yine romanında öldürerek bir
öfke ve hayal kırıklığı ile bu dünyadan göçmüştür. Çünkü o hep muhalefette
kalmış ve muhalif çizgisini hiç bozmadan iç dünyası içinde sağlam duruşu ile
iktidara yaranmamıştır. Gerçek bir edebiyat insanıdır ve o gerçek duruşunu
Orhan Kemal gibi bozmamıştır. Devlet memurluğu yapmamıştır her üç Kemal’de. Devlet
ile işleri yoktur, çünkü onların dünya bakışı içinde güce karşı tapma yok,
başkaldırı vardır ve o başkaldırı sessizce kelimelerinin arasında dünyaya
haykırmışlardır.
Üç Kemal başlangıçta olan duruşları ve samimiyetleri zaman
içinde farklı bir yol izlemiş ve yaşam onlara farklı bakış açısı içinde edebiyatımızın
unutulmaz ustaları kategorisine taşımış. Üç Kemal muhalefette olmanın getirmiş
olduğu tüm zorlukları yaşamışlar, mahpushaneye düşmüşler, sürülmüşler, gidip
karakollara imza vermişler ve ekmek kazanmak için en zor yolu seçmişler,
yazarlık yaparak yaşamlarını kazanmışlar. Ekmeklerini kelimeler ile kazanmak
için her türlü zorluğa boyun eğmemişler. Onların acımasız yaşam içinde onurlu
dirençleri yakın tarihimiz içinde hep duracaktır. İnançları onları iktidar ile
barışık yaşamayı olanaklı kılmamış, o yüzden iktidarların her zaman tepkisini
çekmişlerdir. Toplum içinde ve edebiyat dünyasında yaşanan çelişkiler, kişisel
tercihleri de belirlemiş ve üç farklı toplum içinde seslerini duyurmuşlardır. Üç
yazarın olgunluk döneminde yolları hiçbir şekilde kesişmez. Yolları yaşamda
kesişmeyen üç Kemal’den ikisi daha erken yaşama veda etmiştir. Yaşayan son Kemal
olan Yaşar Kemal ise son dörtlü romanı olan Bir Ada Hikayesi serisi ile yolarlı
ayrı olan diğer Kemaller ile bir anlamda yolları kesişmiştir. Çünkü Yaşar Kemal,
diğer Orhan Kemal ve Kemal Tahir gibi toplumsal olayları bugünkü ve yakın
geçmişi penceresinden bakmamış, daha çok destansı, efsaneleri konu almıştır. Daha
çok kurgudur ve kurgusu gerçek gibi algılanmış bir yazardır. Bu son romanları
ile, bir anlamda, yanlarında bir çırak olarak başladığı Kemaller ile
yakınlaşması ve onları selamlamasıdır diye düşündüm ve kendimce yorumladım.
Bir ada hikayesi ile yakın tarihimizin olaylarına bakarız,
olayların halklar içinde nasıl algılandığı ve büyük dönüşümün içinde insanların
umutları, çaresizlikler ve yollarda, savaşlarda, destanlaşan olaylarda
destanlaşan ve isim yapanların öyküleri ile karşılaşırız. Onların hikayesi
yakın tarihimizde geçmektedir ve resmi tarih söylencelerinin dışında
yaşanmışlıklara daha yakın bir anlatım söz konusudur. Yakın tarihimiz ile
yüzleşirken Kemal Tahir ile buluşur. Mübadele ve göç hikayeleri ile Orhan Kemal
ile yolunu kesiştirir. Bu dörtlü romanda bir anlamda üç Kemal bir masa
etrafında toplanmış yakın tarihimize kendi gözlükleri ile bakmaktadır. Bir adada
buluşan bu üç kader ortağı, özlemleri, duyguları iç içedir. Bir bakmışsınız
öksüz çocukların yetimhanelere gelmesi, bir bakmışsınız Karadeniz dağlarında
gezen bir asker kaçağı, bir adadan sürülmek istenen bir Rum, Rum denizcinin
yetiştirdiği Karadeniz uşakları ve onların ona sahiplenmesi. Çocukları,
eşleri.. duruşları, duyguları… bir anda gözünüzde Orhan Kemal yalınlığında
anlatılan bir Çukurova göçmeni işçi ve gecekondu kızı, eri, işçisi… bir
bakmışsınız cumhuriyetin kuruluşunda resmi tarihin farklı anlattığı karanlık noktalarda
Kemal Tahir’in iz sürmesi ve anlatması… Yaşar Kemal yakın tarih karşısındaki
suskunluğunu bu son kitapları ile bozmuş olduğunu düşündüm.
Toplumsal olaylarda mazlumdan yana tavrını daha gür ses ile
seslendirmesi, her olayda arabulucu rolü verilmesi tesadüfi değildir, çünkü Yaşar
Kemal; Anadolu ve Mezopotamya’nın sesidir, vicdanıdır. Son dörtlemede bu ses ve
vicdan daha çok öne çıkmaktadır. Yaşanan olumsuzluklara ve gidişe karşı yüksek
ses ile sessizlerin sesi olur. Üç Kemal bu konuda ortak bir noktada buluşur ve Türkiye
toplumunun sesi ve vicdanı olmuşlardır.
Yaşar Kemal bu son kitapları ile hem okuyucusunu şaşırtmış
ve farklı bir noktadan yakın tarihimizin karanlık noktasına ışık tutmuştur. Resmi
söylemlerin dışında ama tamamı ile kopamadığı bilgiler ile bu romanları
yazmıştır. Tamamı ile kopamadığı diyorum, çünkü İzmir konusunda resmi söylemi
kullanır ve orada İzmir azınlıklarının yaşadığı durum ile yüzleşmez, üstünden
geçer. İzmir yangını İzmir alınması ile ilgilidir ve tarihin bu karanlık
noktasında resmi söylem her zaman düşman olanı suçlu görür. Ama yangın olmadan
günler öncesinden oradan düşman askeri çoktan gitmiştir, İzmir’e bayrak
çekilirken yaşanan trajedi azınlıklar için daha başkadır, resmi söylemlerin
dışındadır. Bir roman sonuçta kurgudur ve kurguyu yaparken yazar üzerinde resmi
ideolojinin yıllardır birikiminin getirmiş olduğu baskı söz konusu olabilir. Bu
durum anlaşılır bir durumdur.
Üç Kemal diye bir söz vardır yakın tarihimiz içinde. Üç Kemal’in
sonuncusu diğer Kemaller ile yaşarken toplumsal olaylar konusunda ki edebi
suskunluğunu bozdu. Bir edebiyatçı ancak eserleri ile diğer edebiyat ustalarını
selamlayabilir, bu bir alçakgönüllülüktür. Bu bir vicdandır, sestir. Yaşar
Kemal son kitapları ile bunu yapmıştır.
Büyük bir ustadır, büyük usta olduğunu yazdıkları ve duruşu
ile göstermiştir. Halkların dostudur, haklara akıl vermemiş, onları anlamaya
çalışmış ve anladığını yazılarına dökmüştür. Romanları binlerce yıldır bir
arada yaşayan halkaların yabancı olmadığı konulardır, o yüzden o koca bir Anadolu
ve Mezopotamya’dır. Bizler onun
yarattığı adanın çocuklarıyız, o adada yaşanmış olan bütün acıların,
trajedilerin, sürgünlerin ve korkularının ürünleriyiz. Bizler, bugün daha umut
içinde ve bir arada yaşama kültürünü olabileceğini savunuyorsak, bu gücü o ada
hikayesi içinde bulabilirsiniz.
Bir Ada Hikayesi dizisinin dört kitabının adları bile bize
çok şey söylüyor.
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana
Karıncanın Su İçtiği
Tanyeri Horozları
Çıplak Deniz Çıplak Ada
Hepimiz çıplağız, hikayemiz ancak bu kadar çıplak ve yalın
anlatılır.
Yüreğine sağlık, bize ayna tuttuğun için!
İsmail Cem Özkan