10 Mart 2012 Cumartesi

Fabrikasyon haberler!

Fabrikasyon haberler!
Fabrikasyon ne demektir? Bant üzerinde ve seri olarak üretilen ürün. Bunu ilk olarak kullanan ve geliştiren Ford olmuştur. Kendi otomobil fabrikasına bant üzerinde araba üretimini yaptırarak bir çok sorundan kurtuldu ve kendi alanında ticari avantaja kavuştu. Bant çalışmasında yetişkin işçiye çok gereksinimi yoktur, kısa sürede yetiştirilerek ihtiyaç duyulan alana uygun eleman yetiştirilerek zamandan ve kişiye bağımlı olmaktan kurtulmuştur.
Fabrikasyon üretim sanayi olan her alanda uygulanmaya yıllar içinde yayılmış ve zaman içinde meslek eğitimi ve meslek kavramı da değişmiştir.
Kalifiye eleman ihtiyacına okullar yanıt veremediği günümüzde, iş yerleri; ısa süreli mesleki iç eğitim ile yeni teknolojiye uygun davranabilecek elemanları kendi bünyelerine yetiştirmektedir. Bir iş yerine bir elemanın işten çıkarılması ya da yeni elemanın işyerine katılması üretim sürecini etkilemez hale gelmiştir. Kısaca işçi üretimdeki emek katkısını kategorize edilerek, diğer emeklerden ve emekçilerden uzaklaştırılarak yabancılaştırılmıştır. Sendikal mücadele ve örgütlü işçi kavramı klasik sanayi devrindeki gibi olmaktan çıkmış, üretimden gelen emek gücü bantlar arasında yok edilmiştir. Emekçi yaşadığı toplumdan, kültürden koparılarak verilen emri yerine getiren, en kısa sürede, verimli şekilde çalışan hale getirilmiştir.
Bir işverene bağlı çalışan işçinin çalışma yeri ve zamanı işverenin istekleri yönünde esnek hale getirmiş, gerek görüldüğü global firmanın bir fabrikasında ya da taşeron olarak aldığı iş alanında çalıştırılabilmektedir. Henüz uluslar üstü firmalar gerektiği kadar büyüyememiştir, hala ulusal çapta çalışan firmalar varlığını korumasına rağmen, uluslar üstü firmalar bu ulusal firmaları global ekonominin çarkı içinde kendi bünyelerine katmaya devam ediyorlar. Bu dönüşümün yaşandığı bir zaman dilimini yaşamaktayız. Bu yeni çalışma biçimi, doğal olarak yeni iş ilişkisinin ve hukukunu da ortaya çıkarmaktadır. Yeni iş sözleşmesi; ulusal çıkarların üstünde firmaların çıkarları üzerine oturmaktadır.
Uluslar üstü firmaların çalışanları (mühendisleri, teknik elemanları) gerek görüldüğünde geçici olarak coğrafya değiştirmekte ve orada en verimli şekilde alanında hizmet vermesi beklenmektedir, verim vermeyen çalışanın sözleşmesi doğal olarak sonlandırılmakta ve yerine yenisi alınmaktadır. Sözleşmede iş akdi ve feshi konusu çizgisi çok keskin kurallar ile çizildiği için, bu yeni işçi diğer işçiler ile ilişki içinde dahi olamamaktadır. Bireysel ve gelecek için (emeklilik) her türlü özveriyi gösterecek ve kendi imkanları ile bir yandan da yeni teknolojik gelişmeyi izleyecektir, eğer teknolojide geri kalırsa iş akdinin sonlanacağını bilmektedir, çünkü global iş piyasasında o işi yapacak çok daha yetenekli işçiler mevcuttur.
Medya alanında bu ilişki söz konusudur, global olarak yatay genişlemektedir.
Haber ajanslarının geçtiği haberlerden beslenen yerel çapta yayın yapan medya araçlarındaki haberlerin bir standarda getirilmesi ve sunulması sonucunda ona uygun okuyucu ve izleyici kesimi oluşturulmuştur. Medya kendi izleyicisini yaratmıştır, izleyicinin ihtiyaçlarına göre haberler yaparak, izleyicinin dünyaya bakış açısını ve yaşam biçimini de belirlemektedir. Global firmaların yarattığı moda artık bütün dünya için üretilmekte, yerel kültürlerin direnişini fast food mantığı içinde yok etmektedir. Medya kısa sürede tüketilen haberler üreterek izleyicinin algısını hepten yok etmektedir. Toplum mühendisleri kendileri için hazırlanan toplumlara her türlü yalanı rahatlıkla ‘doğru ve dürüst’ olarak sunacak işçileri o dişlinin uygun yerine yerleştirerek, kullanmaktadır. Eğer bu kullanıma karşı gelen olursa hemen yerine yenisi ikame edecek, yeni işçiler (medya çalışanı) bulunacaktır.
Fabrikasyon haberler, tek bir elden çıkmış ama başka eller aracılığı ile yayılmaya devam etmektedir. Fabrikasyon haberlerin kaynakları belli yerdendir ve o yer ile ilişkisi olan medya çalışanı, kariyer için önü açıktır. Yeni medya çalışanı bu ilişki içinde olmaktan gurur duymaktadır, çünkü atlatma haber yerine atlatma fabrikasyon haberi ilk veren olmak için ilişkisini sıcak tutmaya özen göstermektedir.
Yeni medya çalışanı; ‘gazetecilik ilkelerine uygun olarak ‘redakte’’ ederek yeniden yazma dışında bu bilgilere pek katkıları yoktur. Büroda masa başında çalışan medya çalışanı, yeni teknolojinin de nimetlerinden yararlanmaktadır. (Burada halen medya etiği içinde çalışan emekçiler söz konusu değildir, onlar da gün geçtikçe azalmaktadır.)
Kaynaklar aynı olmasına rağmen zaman içinde, gazeteci öznesi değişmektedir. Fabrikasyon haber yapan gazeteciler zaman zaman popüler olurken, iktidarın / gündemin değişimi ile popülaritesi yok olmaktadır. Her dönemin kendisine özgü ‘güvenilir’ medya çalışanı hep var olmuştur.
İsmail Cem Özkan

Çoğunluğu, azınlığa mahkum etmeyiz!

Çoğunluğu, azınlığa mahkum etmeyiz!
AKP anayasa yapmak için yola çıktı ve uzun süredir değişik kesimler ile görüşme yapıyor gibi gözüküyor. Neden “yapıyor gibi” sözünü kullandım, çünkü kararlar tepeden bir dudak arasından çıkacağı için diye vurgulama gereğini duydum. Çünkü alınan görüşlerin, söylenen sözlerin iki dudak sahibi için hiç önemi yoktur, onun danışmanları yeteri kadar bilgi vermiştir ve o danışmanlarına güvenir, onların niyetleri ve isteklerine göre bir anayasa hazırlayacağını şimdiden söyleyebilirim. (Bugüne kadar almış olduğu kararlar ve uygulamalar bu yönde olduğu için bu önyargımı belirtiyorum.)
AKP her hareketini ve kararlarını iki dudak arasına göre belirlemekte ve ona göre tavır almaktadır. Dudaklarının sahibinin niyeti ve istekleri gerçekçi mi, gerçek dışımı AKP grubu tartışma yapmıyor, iki dudaktan çıkan her şeyi doğru kabul edip ona göre hareket ediyorlar. Meclis çoğunluğunu kullanarak bir çok karar almakta ve düzenlemeler yapmaktadır. Onlar geri adım atmayı yenilgi olarak gördükleri için dudaktan çıkan sözden geri adım atamazlar.
AKP genel olarak politikasını; kendi ideolojilerine ve Büyük Ortadoğu Projesinin gerçek sahibinin niyetlerine göre davranmaktadır. BOP eşbaşkanı ve stratejik ortak olduğunu söyleyen erk sahibi ve onun dışişleri bakanı büyük biraderin çıkarlarını korumakta ve onun çıkarlarına zarar verebilecek her türden hareket etmekten kendilerini geri tutmaktalar. Çünkü bir kere çıkarlara zarar verdiğinde, kaybedeceği daha büyük çıkarlar vardır, ambargo vb gibi uygulamalar tarihimiz içinde yerini hala korumaktadır. Irak işgali sırasında meclisten çıkan bir kararın sonuçları bugün dahi hissedilmektedir. Çıkarların önde olduğu politik arenada, stratejik ortaklığın bağlayıcı tarafı doğal olarak vardır ve o bağlayıcı taraf; ülke içindeki iktidarı için can alıcı durum olduğunu bilinmektedir.
BOP’un büyük biraderin çıkarları her şeyin üzerindedir ve o çıkarları zedeleyecek hiçbir karar alınamaz. 12 Eylül generallerinin emri ile sivil bir profesörün yaptığı anayasa da büyük biraderin çıkarlarına göre düzenlenmiştir ve onların akıl adamlarının verdiği stratejiye uygun olarak toplum yeniden biçimlendirilmiştir. Bu gerçeklik ışığı altında AKP anayasası ile 12 Eylül generalleri anayasası arasında büyük bir fark olmayacaktır, çünkü her ikisinin ortak yönü çoktur ve aslında aralarında büyük fark yoktur. (Birinde postalın gölgesi, ötekinde caminin gölgesi)
Özneler değişmiş olması, amaçların ve stratejilerin değiştiği anlamına gelmez. 12 Eylül ile yürürlüğe konan politikaların bugün de devam ettiği gerçeği ve çıkarların getirmiş olduğu dostluğun sürdüğüne şahitlik etmekteyiz. Aradaki tek fark askerin konumunun değişmiş olmasıdır. Cami ile kışla arasındaki rekabette, cami öne çıktığına şahitlik ediyoruz. Demokrasi ve insan hakları konusunda bir birinden pek fark yoktur.
“Ben dedim oldu, olacak” demek demokrasi ile alakası olmadığını demokrasi ile ilgili kitap okuyan her bireyin bilmesine rağmen, erkek toplum olmanın getirmiş olduğu mantalite anlayışı; önermenin doğru olduğunu kabul eder ve doğal karşılar.
Bugün her türlü konuda kara veren ve bilgisi olan dudak sahibi, üst dudağının üzerindeki çok kısa kesilmiş kılları ile etrafına gülücük yayarken, kendisine uygun davranmayanları azarlamaktan da geri durmamaktadır. Üstelik kendisini kayıtsız koşulsuz destekleyen liberal kesimler içinde hayal kırıklığı yaratmaktadır.
Erk sahibi dolaylı olarak desteklediği liberal kesimin ekonomik girdisi üzerinde ayarlamalar yaparak kendisine sadık kalmasını sağlayabilmektedir. Çünkü liberallerin kendilerini finans edebilecek ekonomik güçleri yoktur ve onlar göbekten hükümetin çevresinin işadamlarının kararlarına ve yönlendirmesine bağlıdırlar.
Liberallerin ekonomik özgürlüğü olmadığı sürece de her türlü azarlama karşısında sessiz kalma hakkını kullanmakta ve geri adım atmaktalar, çünkü liberaller eski erk sahiplerinin yeniden iktidara gelmesinden korkmaktadır ve bu iktidarın uzun süre yönetimde kalması kendilerinin ayakta kalmasının güvencesidir.
Bugün yapılacak anayasa özgürlükçü olmayacaktır, çünkü iktidar kendi özgürlüğü dışında bütün özgürlükleri kontrol altında tutmaktadır. Erk sahibi özgürlüğünü kısıtlayan her hangi bir şey karşısında yeni düzenleme yaparak önündeki engeli yasal düzenlemeler ile ortadan kaldırmaktadır. Bunun en çıplak göstergesi meclis iç tüzüğü üzerinde yapılmaya çalışılan düzenlemedir. Konuşma süresi kısıtlaması ve konuların belirlenmesi yeni iç tüzük ile biçimlenmektedir. Bu sayede muhalefetin cılız sesinin daha da yok olması anlamına gelmektedir.
Özgürlük anlayışını sadece kendi özgülüğü olarak gören bir iktidar; alınan kararları tek bir dudağın açıkladığı yapıdan özgürlükçü bir anayasa çıkma ihtimali çok azdır. Çünkü “tek doğru vardır, o da parti başkanı, bakanlar kurulu başkanınındır” anlayış ile toplum yönlendirilmekte ve biçimlendirilmektedir. Hopa’da ölen öğretmenin arkasından yaptığı konuşma ne kadar hümanist ve başkalarına karşı ne kadar hoşgörülü olduğu göstermekten çekinmemiştir.
Erk sahibi; "Bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durma gereğini de duymuyorum, kalp krizi sonucu ölmüş" dediği Metin Lokumcu biber gazı etkisi ile öldüğü ortaya çıkmıştır ve orantısız gücün bir sonucu ortaya çıkan cinayet olmasına rağmen, bu cinayetin tek suçlusu Metin Lokumcu ve onu sevenler ilan edilmiştir. Demokrasi ve hoşgörü dinler arasında İspanya’da seslendirilirken, devlet – insan arasında hoşgörü sözde kalmıştır. Dışarıya karşı gülen yüzünü gösteren erk sahibi, içteki muhalif olabileceklere karşı o yüzünü kızgın ifade takınmaktan geri durmamaktadır ve tıpkı öç alır gibi cezalandırmaktadır.
AKP denetiminde yapılacak her türden anayasa taslakları yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı özgürlükçü ve ötekilerinin - azınlıkların hukukuna saygılı bir düzenleme içinde olmayacaktır. İki dudağın sahibi “ çoğunluğu, azınlığa mahkum etmeyiz” diyebilmektedir. O halde çoğunluğun hakları ve çıkarları öne alan bir anayasadan özgürlük ortaya çıkmaz.
İsmail Cem Özkan