11 Mart 2012 Pazar

Fır fır dönenler neyin üründür?

Fır fır dönenler neyin üründür?
Fırıl fırıl dönenler aslında 12 Eylül ürünüdür, çünkü 12 Eylül öyle bir ortam yarattı ki, fırıl fırıl insanlar kendi çıkarları için dönmeye başladı. O kadar çok döndüler ki, artık Semazen’ler bile yanlarında durur kaldı…
12 Eylül, aslında 12 Eylül günü gelmedi, onun alt yapısı çok önceden yapılmıştı. Bir çok katliam, öldürme olayları, cinayetler, baskınlar, kurtarılmış bölgeler… kuyruklar, cente muhtaç günler gibi durumlar 12 Eylül için zemin yarattı ve bu zeminde 24 Ocak kararları alındı. 24 Ocak kararları köklü değişimin ilk işaretiydi, çünkü ülke ekonomisi liberalleştirilecek ve global ekonomi ile entegre edilecekti. Ekonomisi globalleşen bir ülkenin insanın düşünce yapısı, kültürü, yaşam düzeyi de bu global politikalara uygun olarak tüketici olarak uyum sağlayacaktı. Yerli malı haftaları artık belleklerde bile yeri kalmayacak şekilde yok edilecek, özelleştirme adı altında mecliste” sattım, sattırmam” tartışmaların yaşanacağı istibdat dönemleri 24 Ocak kararları ile uygulamaya konacaktı. 12 Eylül günü şerefe kadeh kaldıranlar düğmeye Ocak ayında basmıştı ve aradaki mesafenin uzunluğundan olsa gerek Eylül ayında başarıya ulaşacaktı.
12 Eylül günü ve devam eden günlerde insanın mayasının da bozulduğu ve daha çok kendi bacağını kurtarmak için başkası hakkında da dedikoduların üretildiği, ihbarların doğallaştığı dönemi işaret eder. Kelle avcılığı duvarlarda ‘aranıyor’ afişleri ile kendisini gösterecek ve o dönemde siyah beyaz olan ekran aracılığı ile aranan ve tutuklananların resimleri yayınlanacaktı. Sadece insanların mı, elbette değil, kitaplar, dergiler, gazeteler de gözaltında faili meçhul ateşlerin kurbanı olacaktı. Korku o kadar büyük bir şekilde toplum üzerine kapanacaktı ki, masum olanlar da bu kaos içinde yok edilecek ve gözlerden uzak düşürülecekti. Sırf Alevi, Kürt olduğu için hiçbir olaya bulaşmayan vatandaşlarımız işkencelerde; olmayan olayların faili olacak ve yargılanacaktı. Çünkü öteki olarak kabul edilenler yeni istibdad döneminde yok sayılacaklardı. Yok olarak kabul edilenlerin varlıkları tartışma dahi yapılmayacak ve faili belli olan cinayetlerde kurban olacaklardı, ölmeyenlerde dört duvar içinde insanlık tarihinin en ağır işkencelerine tabi olacaklardı. Anne/ baba, hiç bilmediği Türkçesi ile cezaevinde görüş gününde oğlu veya kızı ile Türkçe konuşmaya çalışacaktı. Elbette konuşamadılar, gözler ile birbirlerinin dilini fısıldadılar.
Bu karanlık dönemde liberal ekonominin yeni insanı ortaya çıktı, ayakta kalmak ve sisteme uyum sağlamak için geçmişini ret ederek, tüm birikimlerini liberal ekonomi ve politikanın hizmetine sundu, sırf bir bardak viski ve piyano sesi için… Boğaza karşı yeni ekonominin, yeni insanı, yeni yaşam kalitesi içinde, geçmişe küfrederek, geçmişte devrim yapmaya çalışanlar ile alay ederek kendisini oluşturdu.
Yeni insan; her devrin insanı olacaktı ve her görüş ile bir çatı altında kendi ekonomisinin sağlığı için bir arada olacaktı. Tam bu zaman dilimi içinde 24 Ocak kararını alanlar dört eğilimi bir arada tutacak bir çatı örgütü kurmuş ve yeni insanı çatısı altında birleştirmişti. Çatı altında her görüşten insan çıkar birlikteliği ve dostluğu kurmuştu, artık günümüzün geçerli dostluk anlayışını “çıkar” belirliyordu. Çıkarı olduğu sürece dost olacak insanlar yan yana gelmişti ve yeni insanı yaratılmıştı.
Yeni insan; poşet içinde satılacak kitaplar yazacaktı, çünkü o güne kadar cinsellik hep tabu olarak kabul edilmiş ve o tabu yıkılması gerekliydi. Toplum cinsel açılık çekiyordu ve o açlık bir şekilde kapanması gerekliydi, muhafazakar iktidar birden o kitapları halkın önüne sürmedi, poşet içine saklayarak sundu, çünkü değişim kaçınılmazdı, tavşan logolu dergilerde artık karaborsa değil, bayilerde satılması gerekliydi. O dönem ve devam edene günler içinde yazarlar, yayınevlerinin siparişleri üzerine o dönemin ihtiyacı olan ve solu küçük düşüren, aşağılayan kitaplar yazacaktır.
Satılan kitap basılacaktır, çünkü liberal ekonomi para getiren her şeyi mübah görmüştür. Kısaca daha sonraları “küfür romanları” adı verilen bu tür eserler yeni insanın yeni bakış açısını açıkça belirleyecek ve çok satan listesine girecek, yeni entelektüel çevre içinde viski kadehleri sesleri arasında, piyano sesleri eşliğinde tartışılacaktır.
Yeni insan solu düşman olarak görecek ve sol düşünce hakkında hınç besleyecektir, çünkü kendilerinden önceki kuşaklar sol düşünce yüzünden acı çektiğine inanacaklardı. Solcu olmasaydı babaları ya da ağabeyleri 12 Mart döneminde işkence görmeyecek ve tutuklanmayacaklardı. Yeni insan işte bu tutuklanma döneminden geçenlerin yakınları arasından çıkacak ve bugün dahi gündemi belirler konumda olacaktır.
Yeni insan sol düşmanı olacak ama solcu gibi konuşacaktır. Liberal ekonominin tartışılmaz özgürlük getirdiğini vurgulayacak ve bir arada olmanın koşulunun “çıkar ilişkisi” olduğunu vurgulayacaktır.
Kendisini kurtaran, bu yeni yaşam içinde kaptan olacak ve uluslar arası sularda başarılı olacaktır.
Yeni insan, tüketen ve tüketirken tüketimden nemalanan olacaktır. Ve içinde bulunduğu çatı çökerse hemen başka çatı altında kendisine yer bulacak ve orada yaşamaya devam edecektir.
Yeni insan her zaman iktidarda olan ve gelmekte olan ile iyi ilişki içinde olacak ve iktidarın amaçları doğrultusunda dönecektir, çünkü iktidar halen ekonomin belirleyicisidir, liberal ekonomi sadece sözde kalmıştır, esas belirleyici olanın neresi olduğunu fırıl fırıl dönenler bilir. Ona göre dönmeye devam ederler.
12 Eylül bir de ‘etnik marketing’ olarak isimlendirilen yeni bir pazarı yaratmıştır.
Azınlıkların, ötekilerin, gettolarda yaşamak zorunda kalanların oluşturmuş olduğu pazar. Bu Pazar içinde birbirlerinin sırtına basarak, küçük iktidarlar için birbirini boğazlayan, birbirinin birikimi üzerine kendi birikimini yapmaya çalışan fırıldaklar da oluşmuştur. Bu fırıldaklar iktidarın nimetlerinden daha çok, kendi küçük dünyalarının iktidarının nimetleri için mücadele eder konumundadır. Bu yeni Pazar, yeni yaşam alanı içinde paradigma ve o paradigma içinde rol alan bireylerin fırıldaklığı büyük pazarın kötü bir kopyasıdır ve o kopyanın ‘etnik marketing’teki temsilcisidirler.
Küçük dünyaları içinde, büyük pazara girmek için kırpıntılardan beslenenler yeni insanın farklı bir yüzünü ortaya çıkarmıştır. Klasik mafya ilişkisi yerine, çıkarların hakim olduğu, anlık birlikteliklerin samimiyeti içinde yeni mafya ilişkisini yaratmıştır. Yeni mafya ilişkisi yalnızca ‘etnik marketing’ içinde varlığını korurken, büyük pazarın rüzgarı altında savrulmaya ve dönmeye müsaittir. Büyük pazarın rol dağıtıcıları rol dağıtmaya kara verdiklerinde, onların kapısı önünde fırılı fırıl dönmekte ve rol almak için her türlü özveri göstermekten çekinmezler.
Sonuç olarak; yeni insan fırıl fırıl dönendir, çıkarı neyi gerektiriyorsa o rolü rahatlıkla oynar. Yeni insan en yakın arkadaşını rahatlıkla satabilen ve onun üzerinden sermaye birikimi yapabilen kişiliktir. İşte bütün bu yeni insan 12 Eylül ile birlikte ortaya savrulmuş, o savrukluk bugün dahi devam etmektedir.
Yeni insan, ağzı iyi laf yapar ve köşeli cümle kullanmaz, çünkü her an dönmeye hazırdır ve her anlama gelen cümleler kurarak, her ortamda yaşayabileceğini gösterir. Karşısındaki kişinin durduğu yere göre anlam değiştiren cümleler kurmak marifet ister ve bu marifeti geliştirmiştir fırıl fırıl dönen insan.
Her dönemin insanı 12 Eylül ürünüdür ve temeli olmayan çatıların altında hep kendisine yer arar.
İsmail Cem Özkan