Cadı avı…
Tarihin karanlık noktaları vardır, bu noktalar hakkında
kimse konuşmaz ama o döneme ait betimlemeler dilden dile, kültürden kültüre
taşınır. Her hangi bir durumda o karanlık dönemin değimi, deyişi dile gelir
canlanır.
Her geçiş dönemi karanlık noktalarını yaratır ve bu
noktalarda kan toprağı sular. Kanın toprağı suladığı yerde ise sermaye bikrimi ve
yeni gelişmekte olan siyasi/ ekonomik tercihinin nüvelerini de içinde
barındırır. Çökmekte olan bir sistemin içinde gelecek olanın tohumu uzun bir
süreyi içinde alacak şekilde gelişimi için ortam hazırlar ve bu hazırlanan
ortam içinde var olan ekonomik, siyasi terhin sonunu hazırlar. İmparatorluklar /
krallıklar döneminin monarşi sisteminin içinde kapitalist sistemin ayak izleri
küçük küçük duyulmaya başlaması ile birlikte var olan toplumsal ilişkiler ve
ekonomik seyirde değişimler meydana gelmeye başlamıştır. O güne kadar hiç
değişmeyecekmiş gibi giden ilişkiler biçiminde ani değişimler yerine alışa
alışa değişimler yaşanırken, bir anda ne oldu da var olan alışkanlığın tam
tersi bir yaşam hakim olduğunu kimse anlayamaz, yaşarken de sorgulayamaz bile. Değişim
kaçınılmazdır, kimse değişimin karşısında direnememiştir.
Monarşi dönemin ekonomik / siyasi tercihlerinin yaratmış
olduğu kültür içinde serfler ve sörfler vardır batı dünyası içinde. Köylüler ortaklaşa
toprağı ekip biçer, ortak yaşardı. Vergilerini verir, zenginlerin yaşamlarını
taklit ederek çalışmadıkları kış ayı boyunca eğlenirlerdi. Bugün dahi bu
eğlencenin farklılaştırılmış halini karnaval eğlencelerinde görmeye devam
ederiz. Avrupa kıtası ve onun etkisini taşıyan Amerika kıtasında ortak
yaşayanların yaşamında bir değişim yaşanmaya ilk sanayi deneyimlerinin başlaması
ile başlamıştır. İnsanlar topraklarından kopmaya ve fabrika gibi ortak üretim
yapan çatıların altında yaşamaya başlaması bir süreç sonucunda oluşur. İlk fabrikalar
var olan alışkanlıkların da değişiminin habercisidir. O güne kadar köylü kadın
erkek ayrımını yaşamamıştır, ortak tarlaya gider, ortak üretir, ortak
tüketirdi. Ezilen, kadın erkek ayrımına uğramazdı. Yeni ilişki içinde kadın ve
erkek ayrımı gerekliydi, çünkü kadın emeği profesyonel çalışanın içinde ayrıştırılarak
ücretsiz hale getirtilmesi, işveren için verimin artırılması anlamına
gelmekteydi.
Kapitalizm nüvelerini henüz oluştururken devlet kavramı
ortaya çıkıyordu. Devlet sosyal yardım kasalarının olması ile oluşuyordu, çünkü
o ilişkileri organize edecek ve sürekliliğini sağlayacak bir yapıya ihtiyaç
duyuluyordu. Emek gücü hareketliydi, ustalaşan biri başka bir atölyeye gidip
çalışabilmekte, işvereni ile soru yaşadığı an terk edebiliyordu. Bunu engelleyebilmek
için devlet mekanizması sosyal yardım kasalarının oluşumu ile geliştirildi. İşçi
bir sınır içinde hareket etmesine olanak tanınıyordu, emek hareketliliği verimi
düşürüyor ve devamlılığı getirmekte sorunlar oluşturuyordu.
Sınırlar oluşması işte bu süreç ile ihtiyaçtan ortaya
çıkmıştı. Köylüler arasında rekabeti artırmak için tarlalar arasında çitler oluşturulmuş,
ortak yaşam ve birlikte üretim kavramı ağır ağır tarihin karanlık sayfalarına
doğru unutulmaya bırakılıyordu. Çitlere karşı elbette direniş olacaktı, eski
alışkanlığını bırakmak istemeyenler, anıları henüz taze olanlar bu değişime
karşı direnmiş ve oluşturulan devlet kavramı içinde insanlar Roma hukuku içinde
cezalandırılmış, yeni yasalar ve buyruklar çıkarılmıştır.
Toplum değişmeye başlamıştır. İktidar ve iktidarı elinde tutan
güçler iktidarından duydukları güvenden henüz yoksundular ve iktidarı kaybetme
korkusu yüzünden halka yeni döneme uygun davranış geliştirmesi için zor
kullanmaktan çekinmeyecektir. İktidar için halkın parçalanması kaçınılmazdır. Bu
yeni dönemde toplum parçalarına ayrılmakta kadın ile erkek arasında bir kalın
çizginin oluşması kaçınılmazdı, çünkü ucuz işçilik, bireyler arasında ki ayrım
ile hayata geçirilecektir. Kadın çalışma dünyasına dolaylı olarak katılacak,
esas işi nüfusun artırılması için bebek üreticisi olması gerekliydi.
Ucuz işçilik ve tüketici toplum için doğum oranında artış
hızlandırması gerekliydi ve doğum karşısında o güne kadar var olan tüm alışkanlıklar
terk edilecekti, çünkü oluşan devletin nüfusa ihtiyacı vardı.
Kadın evinde kocasına yardım edecek, onun için çocuk
yapacak, eve getirilen işte kocasına yardım edecekti. Evler fabrika için yedek
parça üretilen bir atölye işlevini görecekti, üretilen parça başına erkeğe
parası ödenecekti. Bu işveren için büyük bir avantaj ve diğer rekabet içinde
olduğu firmalar karşısında ekonomik avantaj sağlıyordu.
Kadın bedenine devlet mekanizması müdahale etmiş, tarladan
koparmış, onu evin içine hapsetmiş ve erkeğine yardımcı bir gönüllü işçi = köle
konumuna getirmişti.
Devlet oluşturduğu sosyal kasalar sayesinde işçinin bir
yerden bir yere seyahat etme özgürlüğünü ortadan kaldırmış, işçiyi bir
fabrikaya sabitlemiştir, çünkü kaybedeceği bir birikimi vardır artık, o birikim
(sosyal kasa = emekli sandığı) hasta olduğunda, zor günlerinde, yaşlılığında
onun giderlerini karşılayacaktı. Düzenli olarak birikimini geri ona verecek
olan devletti ve buna uygun şekilde örgütleniyordu.
O güne kadar böyle bir şey yoktu, ortak yaşam içinde
yaşlılar toplumun bilgesi olarak görülmekte ve itibar edilmekteydi, yeni düzende
ise yaşlılar toplum ve aile için yük kabul ediliyordu. Geliri olmayan, birikimi
olmayan yaşlılar sosyal yardımlara bağımlı hale gelecek, az miktarda verilen
yardımlar onlara yetmeyecekti. Yaşlılar toplum içinde dilenci konumuna
getirilmiş, geçmişte toplum için işlevi bu yeni düzende yeri yoktu. Cadı kavramı
ve bugün dahi cadıları canlandıran oyunlarda, filmlerde işte bu sürecin izini
görmeye devam ederiz. Cadılar çirkin, toplum için zararlı ve var olan aile
yaşamını parçalayan olarak gösterilir. Elinde süpürgesi, sürekli harekat
halindedir, kapı kapı dolaşır, kapıdan girmediği yere pencereden giren şeytanın
kandırdığı yaşlı kadınlardır… Bu bugün kullanılan tasvirdir, ama geçiş
sürecinde henüz cadı avı başlamadan yaşanan tasvir?
Yaşlılık verimsiz ve toplum için kalbur olarak görülür, eski
rolü yoktur, fakat bir süre daha yaşlı kadınlar atalarından öğrendiği şifalı
bilgiler ile hastalarını iyileştirmeye devam etmiştir. Onların bu gönülden yaptıkları
işi gelire dönüştürmüşler ama sağlık alanında teknolojik gelişim ve modern sermaye
dayalı tıbbın gelişimi ile birlikte yok edilmesi gereken sokak hayvanı olarak
görülecekti ve cadı avı içinde işte bu kadınlar cadı diye ateşe atılacak ve
yanarken güzel koksun diye üzerlerine parfümler sıkılacaktı.
Cadı avı için tarihin bu değişim döneminde ortam
hazırlanacak ve kadın (çocuk yapamayan, çocuk istemeyen) cadı olarak
gösterilecek ve hukuk içinde cezaları verilecekti. Cadılar tüm Avrupa kıtası
içinde, Amerika’da farklılıklar göstermiş olsa da avlanacak ve cezalandırılacaktı.
Cadı avı devletin kadın vücuduna direkt müdahalesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bugün
dahi kadına çocuk yap, şu kadar çocuk doğurmak zorundasın anlayışı o günlerin
cadı avı mantığına ve birikimine sahiptir. Batı kültürü eğitiminden gelen ve
batı politikaları savunanlar yeni evlenen çiftlere üç çocuk yap derken kadın
vücuduna erkek egemenliğini vurgulamaktadır. Kadının adı yoktur, o çocuk
yapmaya yarayan bir makinedir ve görevini yerine getirmeyenler cadı avında
olduğu gibi her türden cezayı hukuk kuralları içinde kabul ettiği kabul edilir.
Devletin ilk oluşumu ile kadın bedeni arasında bir ilişki vardır, devletin
olduğu yerde kadının bedeni nüfus planlaması için makine işlevi görmeye devam
edecektir, çünkü nüfusun fazlalığı o ülkede ucuz işçiliğin ve ulusal sermeye
birikimi için gereklidir. Dünya bu nüfusu kaldırıp kaldırmayacağı önemli
değildir, önemli olan kendi sermeyen uluslar arası sermeye karşısında rekabet
gücünün olmasıdır.
17. yüzyılın sonunda cadı avı sonlanmış, bu sonlamanın en
temel gerekçesi dönemin hakim sınıflarının iktidarlarından duydukları güvenin
artmış olmasındadır. Toplum parçalanmış, geniş aile artık sorun olmaktan
çıkmış, emek gücü hareket alanı daralmış, ulusal sermeye birikimi için her
türden ortam hazırlanmıştır. Fransız devrimi bu sürecin resmi tarihi olacaktır,
kapitalizm artık dünyaya hakim olacak, yeni ilişkisi bugün dahi devam eden
yapıya kavuşacaktır. Ne zaman sermeye sahipleri ve devleti yönetenler güvenleri
azalsa toplumu daha küçük parçalara ayırmak için yöntemler geliştirmeye devam ediyorlar
ve her değişim döneminde kan toprağı sulamaya devam etmektedir. Devlet kan ile
beslenmekte ve sorunların üstesinde savaşlar, çatışmalar ve toplumun en küçük
biriminin daha da parçalanması ile sonuçlanmaktadır. Bugün yaşanan savaşların
arkasında mutlaka bir cadı avı vardır.
Amerika’da yaşanan ve yakın tarihimize damgasını vuran cadı
avı, komünist aydınlara yönelik soruşturmalardır. Bugün ise teröre karşı
yapılan mücadele bir cadı avıdır. Bu mücadeleler
bildiğimiz gibi evrensel olarak yapılmakta ve devletin ihtiyaçlarına karşılık
gelmektedir. İktidar ne zaman kendisini güvende hissederse bu avı
sonlandırmaktadır.
Bugün global olarak cadı avı yapılmaktadır, terörist olarak
görülenlerin hepsi hakim sınıfın gözünde cadıdır ve şeytan ile işbirliği içinde
olan olarak görülmekte ve tüm dünya halklarına öyle görmeleri için baskı
uygulanmaktadır.
Devlet var olduğu sürece, geçiş dönemleri karanlık noktaları
olduğu dönemlerde cadı avı hep var olmuştur, biçim değiştirse de hedef değişik
olsa da yöntem hep aynıdır. Hukuk kuralları içinde karanlık noktalarda hakim
sınıfın hakimler kalemlerini kırmadan geri durmayacaklardır.
İsmail Cem Özkan