Kendisini ifade edemeyenlerin ülkesinde ifade özgürlüğü
yok...
Bir varmış, bir yokmuş
diye başlar söze eskiler… Bizim sözümüzde bir de var, bir de yok! Doğrudan,
kıvırmadan açıkça ifade edeyim, bu ülkede ifade özgürlüğü yok. İfade özgürlüğü
olsaydı, bugün farklı doğruların varlığı kabul edilir, zengin tartışmalara
şahitlik ederdik. Medya önünde, kamuoyu önünde yapılan tartışma programları
olarak sunulan şeyler, aslında tartışma programının ne olduğunu unuttuğumuz için
bize öyle geliyor. Programın adı tartışma programı olduğu için, hah diyoruz
işte bu tartışma programı. Tartışma olabilmesi için farklı doğruların olması
gerekmez mi, kendisini ifade edemeyenlerin ülkesinde tek doğru dışında doğru
olmaz desturu geçerlidir ve o yüzden tek doğrunun olduğu yerde monologlar bile
tartışma sanılır.
Kendisini ifade edemeyenlerin ülkesinde aslında iktidar
tektir ama ana ve yavru muhalefet varmış gibi davranılır. Davranılır diyorum,
çünkü iktidarın tek doğrusu onlarında doğrusudur, arada itiraz eder gibi
yaparlar ama iktidar ne derse o olur. İktidarın doğrusu ülkenin doğrusudur.
Bir partide genel başkan dışında kimse görüş belirtemez,
belirtmeye kalkınca parti ilkelerine, tüzüğüne ve büzüğüne aykırı davrandı
derler ve milletvekili adaylığı sırasında aday olamazlar. Onu göze
almayacakları içinde kimse genel başkan ve onun belirlediği kişilerin dışında
birinin konuştuğu pek gözükmez, gözükemez. Ama, bir kaset olayı ile başkan
olanlar, okyanus ötesinden şampanya içme meraklısı olanların atadığı birileri
ülkede başbakan ya da parti başkanı olursa, koltuğa oturur oturmaz yılların
suskunluğunu gevmezliğe bırakır, bildiği bilmediği her konuda iktidardaki başkanın
sözlerini merkezine oturtup görüş belirtir. İktidardaki 18 derse, o 21
diyecektir. Aradaki en büyük ayrılık bu kadardır. Duruşu, bakışı tek doğru
üzerine konumlanmıştır.
Bir de politikacı dışında sıradan vatandaşlar olarak bizler
varız ki, bizlerin duruşları tek doğrunun dışında olma ihtimali dahi yoktur,
çünkü toplum mühendisleri okulda, kışlada, camide gerekli biçim veriyorlar,
sonra topluma bırakıyorlar. Bizim ne olacağımıza bizim dışımızda birileri karar
veriyor, ona da kader diyoruz. Kader gereği mesleğimizi seçemiyoruz, kader
gereği kazandığımız üniversiteden diploma alıyoruz, kader gereği o meslekten
(eğer iş bulmuşsak) emekli oluyoruz. Emekli olunca bir sürü planlarımız olur
ama emekli maaşı için banka önünde sıraya girdiğimizde bütün hayallerimiz uçar.
Kısaca kendisini ifade edemeyenlerin ülkesinde sisteme en uygun vatandaşlarız, ensemize
vurun alın ekmeğimizi elimizden, elimizde ekmek yoksa mideden de alınır!
Gazeteciler, bilim insanları, parası olup da “kıro” olanlar
kendilerini ifade etme şansına sahiptirler ama onları da bağlayan parasal
ilişkilerdir. Eğer ifade ederlerse var olan düzenleri bozulur ve bir düzene
girsin diye yıllardır uğraştıkları ilişkileri bir anda kaybediledebilinir,
hatta ülke dışında sürgün hayatına bile gidebilirler, yeter ki iktidar ile
çelişme, çelişirsen atadığı hakimi, atadığı savcısı öyle bir iddianame hazırlar
ki, kırk akıllı gelse o iddianın iddia olduğunu kanıtlayamaz. Sonuçta toplumda
ilişkiler çıkarlar üzerine kuruludur ve çıkarlar ifadeyi de belirler.
Kendisini ifade etme yeteneğine sahip olanlarda; işverenin
gözüne bakıyor, ifade etse işvereni zarar görecek, dolayısı ile kendisi kapı
önünde kimliğinin geçersizliğini görecek ve kapıdan kontrollü şekilde
giremeyecek, misafir olarak girip odasını toplayabilecek ancak... Şimdi buna
benzer durumları yıllardır yaşıyoruz, ama biri gidip yurtdışında bir toplantıda
açıklasa, ülkede ifade özgürlüğü yok, ülke içindekiler, ikitdara muhalif
olduğunu söyleyenler hemen paylaşır, ülkemizde ifade özgürlüğü yok diyerek… bu
durumda kendileri söylemdikleri içinde ceza alma durumu da yok, homurdanmanın
başka boyutu, homudan ve başkalarının sözünü paylaş ama riske girme, görüş
belirtme!
Şimdi sormak gerek, kendisini ifade edemeyenlerin ülkesinde ne
zaman kişilerin ifade özgürlüğü oldu? Sözü dolandırmadan bağlayayım, kendisini
ifade edemeyenlerin ülkesinde sansür / otosansür hep vardır!
İsmail Cem Özkan