24 Ekim 2012 Çarşamba

İnsan derisinden abajur!




İnsan derisinden abajur!

Abajur deyip geçmeyin, bir abajur var ki insanlık tarihinde bir daha bir benzerine hiç (umarım) karşılaşamayacağınız şekildedir.
Tesadüfler unutulmuş olan sayfaların yeniden açılmasına olanak verir, işte bu olasılığın bir örneğini bir Katrina Kasırgası sonrasında Amerika’da New Orleans sokaklarında satılan eşyalar arasından ortaya çıkar.
Katrina Kasırgası bir çok şeyi yok etmiş, evlerin bodrumları su içinde kalmıştır. İşe yaramaz eşyalar küflenmeye kokmaya başlamıştır, sokakta satılması veya bırakılması kaçınılmazdır. İşte öyle bir günde kimsenin o güne kadar bilmediği, tahmin dahi etmediği bir tesadüf ile karşılaşacağını koleksiyoncu Skip Henderson bilmiyordu.
Dave Dominici, "Yahudilerin derisinden yapılmış. Koleksiyoncular için, 35 dolar" diye bağırmaktadır.
Dave Dominici , sabıkalı bir mezar soyguncusudur. 2006 yılında insan dersinden yapılma abajuru Hederson’a 35 dolara satar.
Skip Henderson, koleksiyoncu. Felaketlerin olduğu yerlerde gezmektedir, bu felaketler koleksiyoncular için ucuza ve kaliteli ürünlere ulaşmak için büyük olanak sağlamaktadır. Tesadüfen bu abajuru görür ve o an arkadaşının çocukluğunda anlattığı bir hikaye canlanır gözünde ve ona hediye etmek amacıyla bu abajuru 35 dolara alır ve Mark Jacobson’a gönderir.
Mark Jacobson bir gazetecidir ve Yahudi’dir. İkinci dünya savaşı sonrası Amerika’da çocuklar oyun oynarken Yahudi Jacobson’a takılırlarmış, “seni abajur yapacağız” diye. O dönemde Almanya’da başlayan ve bütün dünyaya yayılan bir abajur sözü kullanılmaktaymış. Almanlar Yahudilerin ölüsünden sabun yapıyor, derisinden abajur. Güzel dövmesi olanların derileri gaz ile öldürüldükten sonra (beklide gaz ile öldürmeden) derileri yüzülür ve abajur yapımı için biriktirilirmiş. İnsan derisinden ev eşyası yapmak, tıpkı ayı, aslan postundan ev eşyası gibi yararlanılmak gibi bir şey olsa gerek. Yahudileri insan görmeyince, doğal olarak onların her şeyinden yararlanılırmış.
Yahudi toplama kamplarına giren Amerikalılar bu gerçek ile yüzleşmişler ama Nürnberg davalarında yüzleşilen bir çok şey görünmeden acele ile karar verilerek Almanlar ile hesaplaşmaya noktayı koymuşlar ama tarih öyle mi, elbette mahkeme bitti diye hesaplaşama bitmiş sayılmaz. Bir tesadüf kor halinde yanan bir ateşin yeniden alevlenmesine sebep olabiliyor.
Kargo ile gelir abajur Jacoson’un eline. Skip Henderson abajuru kargo ile göndermiş ama arkasından bu kadar derin bir öykünün ortaya çıkacağını bilmeden. Jacobson bir süre bakar bu abajura ve çocukluğunda kendisini dışlamak ve küçük görmek için söylenen söz canlanır bilincinde. “Seni abajur yapacağız!”
“Seni abajur yapacağız!” sözü beyninin ince damarlarını kurcalarken abajurun gerçekten insan derisinden yapılıp yapılmadığını bilimsel veriler ile doğrulanması için bir DNA testi için Washington DC'deki Bode Technology'ye gönderir. Sonuç o güne kadar bir şehir efsanesi olarak dolaşan bir sözün doğru olduğunu kanıtlamaktadır. İnsan derisi çıkmıştır ama o derinin kaynağının hangi etnik gruba dayandığı ve zamanı konusunda başka testlere ihtiyaç vardır, çünkü Nazilerden önce başka kültürlerde de insan dersinden abajur yapıldığına dair söylentiler vardır. Afrika, Asya, Amerika içlerinde bir çok diktatör öykülerinde rastlanacak şeydir. Bakanın etini yiyen, düşmanın kafa derisini yüzen, kafatası koleksiyonu yapan… Bir çok insanlık dışı uygulama bu dünya içinde vardır. O kadar uzağa gitmeyelim Osmanlı imparatorluğu içinde bir çok şairin derisi canlı canlı yüzülmüş olduğunu unutmayalım! (Nesimi, Hallacı Mansur…)
Daha sonra derinin kaynağı araştırması için Kanada’da bulunan başka bir merkeze gönderdi ve orada derinin yaşını ve genetik olarak bulunması gereken her türlü bilgiye ulaştılar. En son olarak abajur kenarında yer alan püskül ve metallerden ise dönemi ve el işçiliği, kaynak gibi şeylere bakarak nerede üretildiği bulunmuş. Adres artık nettir, Almanya Weimar yakınındaki Buchenwald toplama kampıdır.
Kampı ele geçiren Amerikan askerleri aslında buna benzer abajurlar sergilemiş ve hatta Nürnberg davasında kanıt olarak sürmelerine rağmen, nasıl olduğu belli olmayan şekilde ortadan kaybolmuştur. Bir şehir efsanesine o zaman dönüşmüştür. Var olduğu bilinen ama kanıtlanamayan bir belge bir kasırga sonrasında binlerce kilometre uzaklıkta bir sokakta bulunmuştur.
Mark'ın arkadaşı Skip, 2006'da lambayı sabıkalı bir mezar soyguncusu olan ve Katrina kasırgasından sonra Dave Dominici'den satın aldı. Bunun ne olduğunu sorduğunda Dave Skip'e, "Yahudilerin derisinden yapılmış. Koleksiyoncular için, 35 dolar" demişti. Ve kor işte bu sözden sonra alevlenecektir.
Abajurlara bakarken daha dikkatli olun, belki bir tanesi sizin evinizde olabilir, çünkü o dönem ve daha sonraki dönemlerde Almanya ile sıcak ilişki içinde olduk, hem resmi hem de gayrı resmi olarak. Karşılıklı hediyeler verdik aldık. Belki hediyelerden biri abajur olabilir.
Mark Jacobson "Abajur: Buchenwald'dan New Orleans'a Bir Yahudi Soykırımı Polisiye Hikayesi" adlı kitabını yazmaya başlamış, sanırım çoktan bitirmiştir.
İsmail Cem Özkan

21 Ekim 2012 Pazar

İzmir’de Basmane bölgesinde bir Havra’nın kapısından girdim…

İzmir’de Basmane bölgesinde bir Havra’nın kapısından girdim…

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan “Basmane ve Çevresi Tarih, Kültür, Sanat ve Arkeoloji Günleri”, 15 – 30 Ekim tarihleri arasında birbirinden değişik etkinlikler ile devam ediyor.
Etkinlik çerçevesinde bende gezi adı verilen Basmane turuna cumartesi günü katıldım. Gezi boyunca fotoğraf çekip kendim için bilgileri kafama not edeyim diyerek yanıma ne ses alma aygıtı ne de kağıt almamıştım. O yüzden gezip gördüğüm yerleri gezerken anımsayacağım şekilde kafamda fotoğraflarını çekerken daha çok isimlerinden önce hikayelerine önem verdiğimden isimler konusunda sorunlu bir yazıyı kaleme alıyorum.
20 Ekim Cumartesi 11.00’de “gezi” adı altında Orhan Beşikçi yönetiminde bir gezi gerçekleştirildi. Gezi, Basmane ve çevresi yüzden fazla katılımcı ile birlikte gerçekleştirildi. Gezi organizasyonu bu kadar katılımcı beklemediklerini gezinin ilk toplanma saatinde randevu verdikleri alanın dar gelmesinden hemen anladılar. İlk etapta bu kadar kalabalık grup ile gezi yerlere gerçekten gezi yapılabilinir mi diye kafalarda soru oluşmasına rağmen, gezi programda belirtildiği gibi başladı ve programda olmayan yerleri de içine kaplayacak şekilde genişletildi…
Gezi, keyifli sohbetler ile yol yorgunluğunu unutturdu
İzmir tarihine doğru yapılmış bir gezi eşliğinde oldu. Bugün izleri kalan geçmişin ayak izlerini ve yaşayan kültürüne doğru yol alırken, konaklama yerlerinde o konaklama yerleri ile ilgili çalışması olan bilim insanları ve rehberlerde eşlik etti.
Basmane Garı ve etrafı olarak düşünülen alan içinde bir birinden ilginç kalıntıların hikayelerini dinledikçe, bu kadar çok zenginliğin içinde neden bu şehir ve bu yaşam alanı fakir bir konuma dönüştü sorusunu sormadan edemiyor insan. Her bir sokağında bir sürprizi içinde barındıran Basmane semti bu gezi sırasında o sürprizlerin küçük bir parçasını bize gösterdi…
Gezi Basmane yerlisi konumunda olan Yahudi kültürünün yaşayan mekanı olan Havra ile başladık. Havra içinde yurtdışından gelen turistler şaşkınlık içinde bu kadar insanın Havra’nın salonunu doldurduğunu izlediler. Şaşkınlıkları arkası kesilmeyen insanların salonu doldurması ile hareketlerine kadar yansıdır. Türklerin Havra içine doğru seyahatleri, onların okyanusları aşarak ziyaretleri kadar ilginç olmalı. Belki onlar kendi köklerini bulmaya gelmişlerdi, bizler ise köklerimizin üzerinde yaşarken, köklerini görmek isteyen insanlardık. İçinde bulunduğumuz Havra eski bir zengin olan Hollanda göçmeni bir ailenin bağış ettiği yerdir. (bu Havra’nın adını ve bağış yapan zenginin adını ne yazık ki not almamışım, o yüzden isimsiz yazacağım ama ileride bu eksikliğimi gideceğimi düşünüyorum.) o dönemde salgın hastalıklar, doğal afetler gibi insanların ölüm ile yan yana geldiği zaman içindeymiş. İzmir zengini burayı bağışlarken demiş ki, bu gibi durumlarda burası hastaneye dönderilecek, o yüzden İbranice hastaların bakıldığı yer anlamına gelen bir Havra oluşturulmuş ve orijinal halini bugüne kadar korumuş bir ibadet yeri olmuş. Bu gezi ila kapılarını bizlere açtı, normal günlerde güvenlik nedeniyle Havra ve sinagoglar dışarıdan gelene kapısı kapalıdır. Açılan kapıdan merak içinde girdik, duvarıda yazılara, sembollere baktık. Tavanı kök boyalar ile oluşturulmuş resimlere bakarken gizli ve saklanması gereken yerlerin üzerine örtülen örtünün üzerindeki işlemelere Haranlık içinde bakıp kaldık. Duvarlarda Tevrat’tan alıntılar olduğunu düşündüğüm yazılar vardı. Tıpkı camilerde kuran ayetleri gibi harfler duvarlarda yerini almıştı. Sedirler duvarın boyunca ve ortada kalan haham’ın konuşma alanın etrafını sedirler yerini almıştı. Yahudi cemaatinden olan ve şimdilerde rehberlik yapan Sara Pardo bilgi verdi. Pardo bu Havra’nın tipik bir Anadolu Yahudi yerleşim yeri olduğunu ve Anadolu’da sıkça karşılaştığınız evleri anımsattığını vurguladı. Buraya ait ve buranın kültürünü taşıyan Havra, bugüne kadar kalmış orijinal havralar içinde yerini aldığını vurguladı. İçinde bulunduğumuz Havra buraya ait, komşumuzun ibadet yeriydi ve bugüne kadar komşumuzun ibadet yerini görmemiştik. Korku ne kadar kötü bir şey, komşular arası düşmanlığı besleyen ve güvensizliği geliştiren şeydir. Komşular arasında ne duvar ne anahtar olurdu, bugün ise komşular arasında çelik kapılar ve bir birinden farklı anahtarlar bulunmaktadır.
Yahudilerin aslında homojen olmadı, farklı farklı Yahudi kültürü olduğu vurgulandı. Basmane’ de yan yana üç ayrı Havran’ın olduğu ve dünyada başka yerde görme ihtimalimizin olmadığını söyledi.
Yahudi cemaati İzmir’e geldiğinde henüz ne İsa doğmuştu ne de Türkler vardı. İsa’dan önceki yıllarda gelmiş ve geldiklerinde İzmir bir kıyı köyü olduğunu bu kıyı köyünde yaşayan bir cemaat olduklarını vurguladı. İzmir köy olduğu için o dönemlerde çevre illerde yaşayan Yahudi nüfusu sayısı yanında önemsenemez küçük olduğunu ve zaman içinde kasabalaşan ve şehirleşen İzmir içinde önemini koruyan bir cemaat olduğunu vurguladı. Yahudiler buranın yerli halkı gibidir, değişen iktidarlar içinde her daim var olan bir inanç ve kültür topluluğudur.
Yahudi cemaati yıllar içinde etkisini artırmış ama hiçbir zaman iktidar mücadelesi içinde yerini almamış olmasına rağmen iktidarların her zaman hedef tahtasında olmuştur. Her ne kadar Sara Pardo anlatmasa da tarih okumuşluğumuz var. İzmir Yahudileri tüm dünyada tanınmasına sebep olan Sebatai Sevi’den hiç bahsetmedi. Bilinçli ya da bilinçsiz bir otosansür içinde konuyu özetledi ve Havra içinde planlananın üzerinde kaldık. Geniş bir bilgi bombardımanın ilk topu gerçekten ağır olmuştu, henüz onu içselleştiremeden yola koyulduk ve toplam altı saat yollarda dinlenmeden, o cami, bu otel gezecektik.
Bu gezinin amacı belliydi, Basmane çevresinde yaşayan kültürü İzmir şehrinde yaşayanlara anlatmak ve göstermek. Yaşadığımız şehirde birbirinden zengin kültürlerden bir habersiz yaşıyorduk, en azından küçük bir gruba da olsa haber vermekti.
İzmir’in eski hükümet meydanı olan Agora kazı alanını ziyaret öncesi eski İzmir evini görecektik. O bölgede olması gereken ama olan bir Rum kilisesinin kalıntısını görecektik. O kilise neden orada yer almıştı, bu konuda elde kesin bilgiler olmamasına rağmen olasılıklar vardı ve o olasılıkların izlerini izleyerek Agora kazı alanına gelecektik. Uzun bir yolculuğun başlangıcını burada bitirerek gezinin diğer notlarına başka bir yazı ile devam etme umuduyla…
İsmail Cem Özkan
cem