1 Aralık 2012 Cumartesi

Çehov makinesi


Çehov makinesi 
Çehov hayranlarını içine alan ve oyunun sonunda müthiş bir sürpriz ile karşı karşıya bırakan oyundur. İki bölümden oluşan oyun, Çehov’un karakterleri roman okur gibi karşımızdadır ve canlanırlar. Değişik oyunlarından ve yazılarından çıkan kahramanları bize Çehov’un iç dünyasına doğru yola çıkarır ve ilk bölüm izleyicileri tam kucaklamaz, çünkü bir birinden ayrı ve ilgisi olmayan kahramanlar seyirciye sürükleyici bir şey anlatmaz, fakat her biri bir şekilde bir biri ile ilişki içindedir. Her karakter yazarı olan Çehov ile direkt ilişkiye girer ve ona bir şeyler söyler.  Oyunun son bölümünde bütün bakış açımızı yıkan bir şey olur. Kahramanlar için zamanın durduğu ve hep o zaman diliminde kelimeler arasında kaldığı sanılırdı, oysa yazar bu bakış açımızı yıkar ve kahramanlar; bizler gibi büyür, yaşlanır ve yaşlanırken tecrübelerini biriktirir. Kahramanlar yaratıcısı olan yazar ile o birikim ile yüzleşir.
Karamsarlık, şiirsel bir atmosfer içinde zamanın döngüsünde bir kumar makinesinin rakamları arasındadır.
Tren istasyonun ve çevresinde verilen imgeler dünyasında bize bir şeyler anlatılır, çünkü yaşam denen şey tıpkı bir tren gibidir ve arada durduğu duraklar vardır ve her insan bu zaman treninde yolcudur. O yolculuk içinde karşılaştığımız kişilere ise zaman karar verir ve o zaman içinde sadece o insanlar ile karşılaşırsınız, başka zamanlarda başka insanlar ile karşılaşmak gibidir. Yazarda yarattığı kahramanlar ile yazıyı yazarken karşılaşır ve her oyun, roman, şiir kahramanı sadece o zaman dilimi içinde yazar ile buluşur.
Absürd bir oyundur, mizah oyunun içine öyle işlenmiş ki, etkisi ağır ağır ve oyunun bitimine kadar işliyor ve bitimine yakın mizah tüm çıplaklığı ile karşımızda duruyor. O an karamsarlık yok oluyor ve tiyatronun anlamında olduğu gibi eğlenceli bir hal alıyor.
Oyun başlangıçta ve birinci bölümde karamsarlık izleyicinin üzerine çöküyor ve izleyici üzerinde ağır bir etkisi oluyor ama ikinci bölümde bu karamsarlık ve ağırlık birden yok oluyor ve izleyiciyi gülümseten ve kahramanların cüretkar bir şekilde yaratıcısı ile yüzleşmesi ile karşılaşıyoruz. Oyun hakkında fikir ancak bir bütün olduğunda sahip olunuyor, parça parça bakıldığında bir bütünü görmeme durumu ile karşılaşıyoruz.
Oyun, görsel video ve ışık şovu ile oyuncuların müthiş canlandırmaları ile karşılaşıyoruz. Oyuncu rol yaptığını abartarak izleyiciye gösteriyor ve abartılı bir absürd duruşları var. Oyunun kahramanları yaşadıkları çevreden koparılmış, doğal bağlantılarının dışında bir tren yolu kenarında veya istasyonunda yapay bir ortamda, zaman döngüsü ve kumar makinesinin döngüsü içinde tek başına kalmış yalnız olan kahramanlar ile yalnız olan yazarı ile yüzleşmesi ve bu yüzleşmenin bize karamsar bir ortamda sunumu ile karşılaşıyoruz. Bu absürd tiyatronun tanımı içinde olan şey değil midir?
İkinci dünya savaşı sonrası insanlığın içine düştüğü saçmalıklar, boşuna çabalar, boşuna bekleyişler açısından kaynaklanan bir umutsuzluk havası içinde oluşmuştu. Bu umutsuz durumun gösterilmesi ile yeni umutlara kapı aralayan bir tiyatro anlayışı olan absürd tiyatronun tüm özelliklerini bu oyunda karşılaşırız. Son bölüm umudu ve yaşamın hareketliliğini yaşarız.
Absürd Tiyatro anlayışına göre her şeyi belli bir sıralama ve düzen içinde anlatmaya, canlandırmaya gerek yoktur. Tiyatro ses ve hareket düzeninden ibarettir. Olaylar arasında bağ kurmak gereksizdir. Birbirleriyle ilgisiz olayları çarpıcı olarak vermek yeterlidir. Absürd Tiyatroda ele alınan olay, olgu ya da kişi ne olursa olsun alay konusudur. "Sahne, perde düzeni, giriş-çıkışlar; serim, düğüm, çözüm bölümleri umursanmaz. Eser bilmeceler, semboller ve saçma denilecek tasarılarla doludur. Önemli olan, bir sevinç veya kaygının sebeplerini belirtmek değil, sadece o sevinç ve tasanın biçimini, oluşunu göstermektir.
Yukarıda değindiğim tüm özellikleri Çehov makinesi adlı oyunda çıplak göz ile görebilirsiniz.
Teknik hiçbir sorun ile karşılaşmadığım bu oyunu mutlaka görün derim, etkileneceksiniz ama biraz sabırlı olduğunuzda…
Her bir oyuncu bir birinden değerli yeteneklerini sahneye koymuşlar, her oyuncusu çok Başarılıdır ve bu kadar başarılı insanların yan yana gelmesi bu muhteşem eseri ortaya çıkarmış, oyunun sahnelenmesinde emeği geçenlere teker teker teşekkür ederim…
İsmail Cem Özkan
Çehov Makinesi
Yazan: Matei Visniec
Çeviren: Mete Gürman
Yönetmen: Müge Gürman
Dekor Tasarımı: Zeki Sayaroğlu
Kostüm Tasarımı: Şirin Dağtekin Yenen
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Dramaturgi: Müge Gürman
Yönetmen Yardımcısı: Erkan Taşdöğen
Asistanlar: Fatih Sönmez, İsmet Vural
Oyuncular: Uğur Polat, Hakan Vanlı, Levent Öktem, Şahin Çelik, Erkan Taşdöğen, Tülin Oral, Ayça Bingöl, Toygun Ateş, Dolunay Soysert, Fatih Sönmez, Sanem Öge, Gözde Çetiner, Alper Saldıran, Mete Gürman, Pınar Tuncagil, Arda Baykal, İsmet Vural, Didem Ertan, Aslı Özsaraç

29 Kasım 2012 Perşembe

Sistem sorunları beslemeye devam ediyor…


Sistem sorunları beslemeye devam ediyor…
Sözümü sakınmadan baştan söyleyeyim kılık kıyafetin serbest olması taraftarıyım, herkes istediği kıyafet ile istediği yere girip çıkma ve eğitim alma hakkına sahip olmalıdır. Çalışanların kılık kıyafeti ise laik devlette olması gerektiği gibi, dini / siyasi imaj, sembol olmadan var olan toplumun tarafsız görünümüne uygun şekilde olmalıdır. Tarafsız olmaz ise devletin bir çalışanı, toplum içinde var olan ayrımcılığı ve nefret söylemini gelişimine katkısı olur ve toplum içinde çatışmaya uygun ortam hazırlar. Toplumun bir arada yaşama kültürünün gelişimi, kültürlerin kendilerini geliştirmesi ve birbirlerini anlayabilmesi için devleti sembolize eden; eğitim, güvenlik, alt yapı gibi hizmet veren tüm kurumların çalışanı tarafsız olması ve görünmesi gereklidir.
Bütün bunların olması içinde sistem sorunun olmaması gereklidir. Sistemin tartışmalı olduğu yerde, her türden serbestlik, toplum içinde ayrışmaya ortam hazırlayacaktır, çünkü düzgün çalışmayan sistemde erk sahibi olanın görüşleri, dünya yaşam biçimi, bakışı diğer kültür ve katmanlar üzerinde baskı kurmak ve yok etmek için ortam hazırlar ve uygular.
Bugün yaşadığımız tüm sorunlar sistemimizden kaynaklanmaktadır. Sistem sınıflar arası katmanın azaltılmasını değil, aksine açılmasına sebep olmaktadır. Fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olduğu bir adaletsiz sistem şu anda mevcuttur.
Yeni tüketim çılgınlığının temsilcisi olan markalar sistem sorunu yaşayan toplumlarda, hakim oldukları toplumun bakış açısını biçimlendirdiği yerde, okullarda kılık kıyafet serbestliği; çocuklar arasında nefret duygularının gelişimini ve okullar içinde ve çevresinde çatışmayı körükleyecek boyuttadır. Bu, çocukları oyalama merkezi konumuna gelmiş okullarda, çeteleşmeyi ve toprağı kan ile sulayacak çatışmaları da içinde barındırmaktadır.
Okullar eğitim yeri olmaktan çıkıp podyum gibi moda gösterilerine dönüşebilir, çünkü çocuk, okulda eğitim ve öğretim almıyor, aptallaştırılıyor ve aptallaştırılmanın en son sürümü de modadır. Moda, insanları güzel göstermez aksine birilerinin cebine para olarak girecek bir sanayileşmenin yan ürünüdür. O yüzden, okullar; aydınlanma ve çağdaş bilgileri aldığı yer olmaktan çıkmış, ticarethaneler olması ile başka bir konuma bürünmüştür.
Bugün parası olan diploma almakta ve o diploma ile toplum içinde yer almaya çalışmaktadır. Diplomanın meslek olduğunu kabul edenlerin olduğu yerde; bilim, aydınlanma olmaz... Ancak aptalların oluşturmuş olduğu ve birileri tarafından tüketim çılgınlığına sürüklenen güruhlar olur. Tüketim, insanı aptallaştırır, çünkü hazır verilir ve hazır olanı başkasına bakarak onun gibi tüketir, o başkasını reklamlardan bol bol görür.
Toplumun hassasiyetleri ve dönemi dikkate alınmadan yapılan değişimler, o toplumun geri dönüşü olmayan içinden çıkılamayacak yeni kaoslara kapı aralamaktan başka bir anlam ifade etmemektedir. Kılık kıyafetten önce toplum katmanları arasında oluşan uçurumun azaltılması için sosyal devlet yeniden kurumlaştırılmalı ve toplum liberal ekonomi adı altında uygulanan politikalardan uzaklaşmalıdır. Bu uygulanan politikalar, toplumu daha mutlu edeceğine daha da aptallaştırmış ve tüketim çılgınlığı içinde bireylerin tüketimi karşılayabilmek için daha da köleleşmesi anlamına gelmiştir.
Sessiz ama homurdanan toplumlarda, sınıflar ve toplum katmanları arasında çatışmaların başlaması için küçük bir kıvılcım bile yeterli olur ve ülke çöl kumu üzerinde durmaya çalışan her hangi bir nesne gibi sağa sola savrulmaya ve önünü göremez konumunda olur.
Bugün hukuk, eğitim, savunma düzenimiz ve yapılandırmamız bağımsız ve önyargısız değildir. Toplum içinde var olan çatışma ve ayrılık nefret söylemi ile beslenmekte ve büyütülmektedir. Öncelik ile sistemin yapısal sorunlarının çözülmesi için yeni bir toplum sözleşmesine tüm toplum katmanlarının eşit düzeyde katılımı ile mümkündür. Bugünkü anayasa tartışmaları ve alınan yol, toplumun tüm katmanlarını görmemezlikten gelmekte ve var olan erkin daha da güçlenmesine olanak sağlamaktadır. O yüzden erkin aldığı her karar tartışmalı konuma gelmektedir. Çünkü toplum katmanları arasında güvensizlik haklı olarak kendisini korumaktadır.
Bugüne kadar baskıcı ve erkin istekleri yönünde yapılan değişiklikler sorunları çözmemiş, devlet baskısı yanında mahalle baskısını geliştirmiş ve toplumun öteki olarak kabul edilen katmanlar üzerine baskı ve asimilasyon politikası devam etmektedir. Ülkemiz tek dil, tek din, tek mezhep, tek aidatın olduğu ülke değildir ve olmadığı halde öyleymiş gibi davranılmaktadır.
Kısaca sistem sorunları beslemeye devam ediyor…
İsmail Cem Özkan