20 Aralık 2012 Perşembe

dünyayı durdurun!


dünyayı durdurun!

dünyayı durdurun!
çocuklarda gülebilsinler..
içindeki duygulara bir kez daha sor
ve gökyüzündeki çocuklara ne cevap verebileceğiz,
onu düşün,
çünkü hiç bir çocuk neden gökyüzünde olduklarını bilmiyor,
yeryüzünde misket oynarken.
bir anda gökyüzünde olduklarını anlayamadılar.
bir çığlık duydular,
bir anda ayak sesleri
ve gökyüzüne baktıklarını anımsıyorlar
bir de yaklaşan bir cisim gördüler
tüm misket oynayan çocuklar…
sonra hepsi gökyüzündeler ...
içinizdeki kalan vicdanınıza sorun
bu çocuklar neden gökyüzündeler,
onlara nasıl açıklayabilirsiniz?
dünyayı durdurun!
savaşı durdurun demek gibi bir şey!
inanılmazı istemek belki en doğrusu,
hayalperest olun ve barış isteyin!
çocuklara anlatın, neden gökyüzünde olduklarını!

ismail cem Özkan

4 ağustos 2006 izmir

Çanakkale’de aynalı çarşı…

Çanakkale’de aynalı çarşı…

Birinci dünya savaşının tek zaferi olarak Çanakkale direnişini biliriz. Orada Osmanlı toplumunu oluşturan bütün haklarının evlatlarının kanı toprağı suladığını da biliriz. Osmanlı haklarının bir tanesini nedense hiç görmek istemeyiz, Yahudileri. Read More
Yahudiler savaşın olduğu şehirde hiç azımsanmayacak nüfusa sahiptir ve cephe gerisi hizmetlerinde hiç kusur yapmamışlardır. Özverili birer Osmanlı vatandaşlarının özverileri görülmemiş toplum nezdinde ama Osmanlı idaresi içinde yerlerini hep almışlardır. Onlar Çanakkale’ye yerleştiklerinde Türkler henüz Anadolu coğrafyasından haberleri bile yoktu. Roma’lıların sürgün etmesi ile birlikte Anadolu topraklarına dağılmış Yahudi toplumu ve bir cemaat olarak yaşamaya ve toplumun ticari ve sosyal hayatına katkılarını sunmuştur. Anadolu topraklarında Yahudi nüfusunun etkin olduğu ve ticari yaşamın yönünü belirleyecek konumda şehirler Osmanlı devleti olduğunda da varlığını korumuştur. Yahudiler için değişen iktidarlara karşı sorunsuz bir vatandaş olmayı inançları gereği görmüşler ve sessizce uyum sağlarken, içten içe inançlarını yaşamaya devam etmişlerdir.  Çanakkale ve Tekirdağ bölgesinde Yahudi nüfus cumhuriyetin ilk yılarlında da varlığını korumuş ama Trakya olayları sonucunda bu nüfus oralardan çekilmek zorunda kalmış ve sessizce sinagoglar yaşayan tarihimizde görünmeyen yere, tarihin karanlık sayfalarında unutulmaya yüz tutulmuştur. Bugün Çanakkale, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, Uzunköprü, Silivri, Babaeski, Lüleburgaz, Çorlu ve Lapseki'de yaşamış Yahudilerden bahsederken bile oralı vatandaşların tepkisi ile karşılaşabilirsiniz. Sanki onların kökünün Yahudi olduğunu söylüyormuşuz gibi tepki gösteriyorlar. Bugünkü tepkinin nedenini yakın tarihimiz içinde yaşanmış olayların bıraktığı izlerde aramak gereklidir.
Yüzlerce yıl yaşadıkları topraklardan halkların kovulması ve gerilerinde bırakılan bir hınç ve düşmanlık. Çünkü kovanlar bir gün gelirler korlusunu söz söylemden yaşarlar. Gelirler ve elde ettikleri toprakları ve o güne kadar yaşadıkları alışkanlıkları yok olur korkusu düşmanlığı besleyen önemli duygulardan sadece biridir. Ölmüş ve kaçmak zorunda kalanların arkasından düşmanlık duygusunun mantıki bir açıklaması yoktur ama onların bıraktığı boşluğu doldurulan coğrafyalara bir bakın ırkçı söylemlerin olduğunu bulabilirsiniz. Ermeni tohumu ya da Yahudiler Küfür Ehlidir gibi sözler söylenir. Bütün azınlıklar milli karakteri, küfür, şirk ve nifak olarak alınır ve o gözle bakılır. İslam düşmanı ve elerline güç geçtiğinde Müslümanları öldürür korkusu ve inancı yaşayan çoğunluğun duygusunu ve düşüncesini yüzlerce yıldır beslemektedir.
Çanakkale direnişinin her yıl dönümünde resmi törenler yapılır ve savaşın olduğu yerde denizden geçen yolcular için yapılmış bir anıt ile karşılaşırız. ‘Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir’ yazar. Evet, bir devir kapanır ve cumhuriyete giden yolun başlangıcı olarak görülür. Orada yaşanan direniş ve zafer bir devrin sonu anlamına geliyordu, çünkü sürekli kaybeden bir Osmanlı ordusunun son zaferidir ve direniş ruhunu tüm Anadolu toprağına bırakmıştır. Direnirsen emperyalist bir devleti durdurabilirsin! Orada verilen mesaj bu olduğuna inanılır ve ona göre kutlamalar yapılır.
Bu savaşın kazanılmasında cephenin arkasında bulunan hakların katkısı hiç gündeme gelmez. Orada dövüşenler hepsi ölmemiştir, yaralıdır ve bakıma muhtaçtır. Vurulan, şehir düşen ve geziler. O gazilerin çoğunu Çanakkale eşrafı özverileri ile yaşatıldığını pek söylemeyiz, çünkü görmezden gelmek geçmişte orada yaşayanların olduğunu bu halkın bilmesi anlamına gelir. Konuşmazsan ve üzerine düşünemezsen var olan yapay düşmanlık kökleşir ve hiç tanımadığı halklara ve inançlara düşmanlık kuşaktan kuşağa aktarılır.
Çanakkale esnafı ve o meşhur aynalı çarşı esnafının çoğunun Yahudi olduğunu söylesek abartı olur mu? Yahudilerin en başarılı olduğu iş esnaflıktır, ticarettir ve Osmanlı ticaretinin atardamarlarını oluşturmaktalar, tıpkı diğer dini inançta olanlar gibi. Müslüman olmayanların elinde sadece ticaret yapama hakkı verilmiştir, toprak işleme hakları yoktur, son yıllarda o hak verilmiş olsa da çoğunluk ticaret ile uğraşmaya devam etmiştir.
Çanakkale savaşında bize unutturulmaya çalışılan bir özveri ve emeği kısaca anlatmak istedim…
Bugün Yahudi, Ermeni, Süryani, Rum, Alevi düşmanlığının temelinde onların bizler ile birlikte bir arada yaşadığımız ve birlikte cephelerde önünde ve gerisinde olduğumuzu gerçeğinin yok sayılmasıdır. Sanki o savaşı tek Türkler (son dönemde Kürtlerinde katıldığı kabul edilmiş) yapmış gibi anlatır. Çanakkale savaş sonrası genç cumhuriyet azınlıklara karşı ulus devleti anlayışı içinde pek hoşgörü ile yaklaşmamış ve bahaneler bularak veya yaratarak azınlıkları yurtdışına göndermeye ve ticari yaşamlarını yok etmeye veya yapamayacak hale getirmek için kanun ile düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemeye halk da yaratılan uygun ortam ile yağmalamaya kalkışmış ve yüzlerce yıldır bir arada yaşayanların azınlık ve öteki olanlar yaşadıkları yerlerden koparılmıştır.
30 Ocak 1923 Mübadele anlaşması imzalanmış. Mübadele ile, (1923-1926 ) 1.200.000 Ortodoks Hıristiyan Rum Anadolu'dan Yunanistan'a, 500.000 Müslüman Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.
Mecburi İskan Yasası (14 Haziran 1934), Varlık Vergisi (11 Kasım 1942)… gibi düzenlemeler, 21 Haziran ile 4 Temmuz 1934 Trakya olayları, 27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrı-Müslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale'ye yollandı. 6-7 Eylül 1955…
Bugün yaşadığımız zaman sürecinde her fırsatta öteki kabul ettiklerimize karşı açıktan düşmanlık ve nefret söylemi basın ve politik arenada kendisini göstermektedir ve bu nefret söylemine karşı hiçbir kanuni düzenleme yoktur. Nefret sürekli beslenmekte ve hiçbir zaman tanımadıkları ve görmedikleri ötekisine karşı düşmanlık gün geçtikçe büyümektedir ve çok az kalan azınlıklarında bu ülkede yaşama şansını gün geçtikçe azalmaktadır.
Çanakkale içinde aynalı çarşı türküsünü hepimiz biliriz, her darbe dönemlerinde radyolarda ve tv ekranlarında bol bol duyduk. Peki, bu şarkıda geçen aynalı çarşının gerçek hikayesini kaç kişi merak edip araştırdı? Çanakkale savaşında bu çarşı esnafının özverilerinden kaç kişinin haberi oldu?
Kulağımızın aşina olduğu türkünün sözünü yazayım, yazanında Çanakkaleli olmadığını söyleyeyim…
“Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez Al kan olmuş suları bir tas içilmez Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı Ana ben gidiyorum düşmana karşı Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi Anneler babalar ümidi kesti Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler Altında yatıyor aslan yiğitler Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet Of gençliğim eyvah”
Notaya Muzaffer Sarısözen'in aldığı türkünün kaynağı Kastamonu'lu İhsan Ozanoğlu'dur.
İsmail Cem Özkan

17 Aralık 2012 Pazartesi

Bir sese kulak vermek gerek…


Bir sese kulak vermek gerek…
Bir çok insan yaşamın içinde değişikliklerin pek farkında olmadan, dünün, bugün gibi yarınında dün gibi olacağını düşünür ve yapılması gerekenleri ertelerler. Zamanın ne kadar hızlı gittiğini ertelenmiş sorunların üst üste gelip yaşantımızda kaos oluşturduğunda ve çıkılmaz bir durumda kaldığımızda haberimiz olur.
Bu durumu bir çoklarımız sorunların içinde olduğunda anlarız, artık çok geç olmuştur ama geç olmuşluğu ya kabul edeceğiz ya da sonu belli olmayan bir mücadeleye gireriz. Yaşlandıkça insanların daha kalabalıklaşacağını düşünür ve yılların getirmiş olduğu dostluklar içinde daha mutlu olacağını düşünürüz, fakat yaşlı insanların trajedisine bir göz attığımızda çok yalnız olduklarını görürüz. Yıllar sanki yaşanmamış gibi, birikimler olmamış gibi su akıntısına kapılmış sonbahar yaprağı gibiyizdir.
Ahmet Erkanlı doğduğu günden beri bir çok sorun ile karşılaşmış o sorunlara kendi direnci içinde karşı durmuş, akıntıya karşı direnişini göstermiş. Çocukluk yılları içinde yaşadığı hastalıklar, tek başına ayakta kalma mücadelesi ev ailesinin içindeki fırtınalar. Devlet memurluğu ve memurluk öncesi başlayan karikatür serüveni. Karikatür onun dünyaya sesleniş dili olmuş, o dilin içinde mizahı yakalamış. Gırgır ve Çarşaf dergileri çıktığı yıllarda ustalar ile bir arada olup, o mizah çizgisi içinde muhalif olmanın ve muhalif sesin gür şekilde çıkışını kavramış. Semih Balcıoğlu çizgi yaşamını en çok etkileyen kişi olmuş. Semih Balcıoğlu nereye gittiyse Ahmet oraya gitmiş, ziyaret etmiş. Ama Semih Balcıoğlu gibi profesyonel bakmamış, amatör ruhunu hep korumuş ve muhaliflerin yanında yerini almış. O yüzden çizdiği karikatürlerden dolayı mahkemeye düşmüş ve mahkum olmuştur. Karikatürlerden dolayı mahkum olan karikatürcüler arasında yerini almıştır.
Devlet memurluğundan emekli olduktan sonra evinin dört duvarı içinde dostları ile bol bol sohbetler etmiş, karikatür dünyasında olan her ayrıntıda telefon ve teknolojik olanaklardan yararlanarak haberi olmuş ve yaşanan gelişmeler karşısında üzüntülerini hep belirtmiştir. Emekli olunca insan boşluğa düşer ya, işte onun gibi olmuş ve bir gün yolda giderken düşüp kollarını kırmış, iki kolu alçı içinde kalmıştır. Sağlığına kavuştuktan sonra dostları ile Kadıköy’de kokoreç bira keyfine yeniden kavuşmuştur.
Karikatür ve karikatür dünyası onun yaşamının merkezinde yerini almıştır, her sohbette konuyu oraya getirir ve nasıl bir arada olunacağına dair düşüncelerini belirtir.  Fanatik Galatasaray taraftarı olduğu için başka fanatik bir karikatürcü arkadaşımız Cemal Arığ ile şakalaşır ve Fener Galata arasındaki rekabet iki dost karikatürcü arasında da söz düellosuna neden olurdu. İki fanatik insanı bir arada tutan daha köklü olan bir muhalif duruştu ve takımlar hakkında konuşulandan hiçbir zaman sorun oluşmazdı.
Bundan bir yıl önce Ahmet Erkanlı ayak damarlarını besleyen damarların tıkanması ile ayağını kaybeder. O günden sonra 15 parmağına bakarak yaşamaya alıştı. Aramızda duruma alışmak için esprilere neden olmuştur bu onbeş parmak. Çünkü beklenmeyen zamanda ayağı kaybetmek ve yeni duruma alışmak için takılan protezin ağırlığı. Hiçbir insanı ayağını kopmuş olarak elime almadığımdan ağırlığını da bilemezdim ama protez yapanların bilgisi ile bunu öğrenmiş olduk. Uyum süreci ve yaraların iyileşmesi tam bir yılı aldı. Tam iki ayağının üstünde durmaya henüz başlarken bir karın ağrısı ile hastane yollara düşmüştük. Acil olarak gittiğimiz hastanede safra taşı bu ağrıya neden olduğu ve iltihaplanma yüzünden ameliyat acil yapılmasına gerek olmadığına karar verildi. Hastanede gözlem altında tutulurken ayağına uyuşma ile birlikte geri dönüşümü olmayan bir sürece doğru gittik. Kimse bilemezdi bir dönüşü olmaya yola girdiğimizin.
Parmak sayısını ona düşürmemek için bilgimiz ve çevremizin olanaklarını sonuna kadar kullandığımıza eminim, çünkü her kapıya ulaşmaya ve çalmaya özen gösterdik.
Ahmet ve kardeşi bu dünyada yalnız iki insan. Babaları yıllar öncesi yakalandığı Alzheimer hastalığı yüzünden bakım evi hastane arasında gidip gelmektedir. Aynı anda hem baba hem abi hastanede Cem için ve her iki tarafa da yetişmek zorunda. Yaşadığımız son iki hafta tam bir kaos ve panik durumuydu. Sorunlar iç içe geçmiş, o sorunları tam anlamak için sürekli doğru bilgi akışı için doktor kapıları ve doktor yolu gözler olduk. Başkent hastanesinde tedavinin ilk kısmı tamamlandıktan sonra eve çıkış yaptık ve o yaptığımız günün akşamı Ahmet Erkanlı’nın ayağında siyahlaşma başladı acil olarak Siyami Ersek Hastanesine gittik. Yoğun bakımda önceleri bir hasta vardı ve daha sonra biz olduk. Orada doktor beklerken zamanın hızlı ilerleyişine şahitlik ettik. Ayak dokularını ve hissini kaybederken verilen serumdan ilaçlar ile mücadele ediliyordu.
Siyami Ersek hastanesinde tedaviye yanıt verilemediğini düşünüldüğü için ayağının kesilmesi kararı alındı ve Numune Hastanesine gönderildi numune hastanesinden gelen doktor her türlü hizmetin yapılması için işlemleri yaptırmalarını söylemiş ve doktorun söylemi sonucunda Numune hastaneye göndermek için hasta transferi için acil servis beklendi. Acil servis söylendiği saatte gelmedi ve gelmediği gibi bize hiçbir haber verilmedi. Özel bir ambulans ile yan bina olan Numune Hastanesine hastamızı götürdük. Orada doktor ön ayarlamaları yapmadığı için koridorda bekledik, hastanede yatak olmaması bizi sedya üzerinde doktorun gelmesini beklemeye itti… daha fazla hastamızın acı çekmemesi için ilk teşhisin konduğu Başkent Hastanesine gittik ve orada ayağının durumu yeniden kontrol edilerek alınması için hastaneye yatırdık.
Bu ameliyat çok tehlikeli ve ayağını kaybetse dahi sorunun devam ettiği bilgisi verildi. Çünkü kalpteki düzensiz atış kana pırtı gönderiyormuş ve damarın her hangi bir yerini tıkama tehlikesi hep varlığını korumaktadır. Ahmet ayağını kaybetti, şu an on parmağı kaldı. Bir protez ayağın yanına ikinci protez ayak yakında tedavi sonucunda gelecek ama tehlike hep yanı başımızda ve sesini duyuyor olacağız.
Kısaca Ahmet Erkanlı bugünkü yaşamını anlattım, fakat Ahmet Erkanlı muhalif bir karikatürcü ve düşüncesinden taviz vermeyen amatör ruhlu usta bir çizerdir. Aynı zamanda saf ve dünyaya o saf yönünden bakan iyi bir dosttur.  Bugünlerde dostluğa, dayanışmaya ve aranmaya ihtiyacı vardır. Bu dünyada yalnız olmadığını bilmesi bu kaos ve panik halinden çıkmak için en önemli kapı olarak görüyorum.
Ahmet Erkanlı bu dünyada yaşayan yüreği ezilenlerden yana olan amatör ruhlu usta bir karikatürcüdür. 60. yaş günü hep beraber sağlık içinde kutlamak umuduyla… Ahmet Erkanlı kulağına sesiniz ile dostluk mesajlarını ve dayanışmanızı gösterin…
İsmail Cem Özkan