28 Aralık 2012 Cuma

Bir ada hikayesi


Bir ada hikayesi

Bir ada hikayesi dördüncü cildini de sonunda okudum ve bu şekilde Yaşar Kemal kitapları arasında okumadığım kitap kalmadı sanıyorum. Çocukluğumdan bu yana Yaşar Kemal romanlarını ve öykülerini okuyarak büyüdüm, onun romanlarından elde ettiğim yeni kelimeleri hayatıma katarak daha geniş açıdan dünyaya bakmaya çalıştım. Anadolu ve Mezopotamya destanlarını onun dili ile yeniden yarattım ve hayal dünyamın içinde özel bir yere konumlandırdım.
Dünyanın belli başlı dillerine çevrilen romanları, dünyanın bir çok ülkesinde seminer veren, konuşan, Anadolu ve Mezopotamya destanlarını evrene yayan bir yazar Nobel edebiyat ödülünü alacak beklentisi içindeyken, başka bir yazarımızın ödülü alması şaşırtmıştı. Yaşar Kemal Nobel Edebiyat ödülünü almamış olsa da bizim gözümüzde çoktan almıştı.
Bizim edebiyat tarihimiz içinde üç Kemal vardır, üç Kemal’in ortak yönleri aslında çoktur ama üç ayrı toplumun damarını temsil ederler. Biri köklü bir destan, öteki şimdiki zamanın işçi ve ezilmişlerin öykülerini, bir başka Kemal ise toplumsal dönüşümde yakın tarihin izlerini kitaplarına taşıdılar.
Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir edebiyatımız ve toplumsal tarihimiz için derin izleri olan insanlardır. Her üçü de üretkendir, her üçü de roman yazmış, genç romancılığımıza yön vermişlerdir. Genç edebiyatımızın olgunlaşma sürecine katkıları büyüktür. Çukurova’nın sıcağı, İstanbul’un karmaşası, tarihin karanlık noktaları bu yazarların kelimeleri arasında bütün kuşaklara aktarılmıştır. Kemal Tahir dünya görüşünü ve kahramanlarını ölmeden önce değiştirmiş, hatta yarattığı kahramanlarını yine romanında öldürerek bir öfke ve hayal kırıklığı ile bu dünyadan göçmüştür. Çünkü o hep muhalefette kalmış ve muhalif çizgisini hiç bozmadan iç dünyası içinde sağlam duruşu ile iktidara yaranmamıştır. Gerçek bir edebiyat insanıdır ve o gerçek duruşunu Orhan Kemal gibi bozmamıştır. Devlet memurluğu yapmamıştır her üç Kemal’de. Devlet ile işleri yoktur, çünkü onların dünya bakışı içinde güce karşı tapma yok, başkaldırı vardır ve o başkaldırı sessizce kelimelerinin arasında dünyaya haykırmışlardır.
Üç Kemal başlangıçta olan duruşları ve samimiyetleri zaman içinde farklı bir yol izlemiş ve yaşam onlara farklı bakış açısı içinde edebiyatımızın unutulmaz ustaları kategorisine taşımış. Üç Kemal muhalefette olmanın getirmiş olduğu tüm zorlukları yaşamışlar, mahpushaneye düşmüşler, sürülmüşler, gidip karakollara imza vermişler ve ekmek kazanmak için en zor yolu seçmişler, yazarlık yaparak yaşamlarını kazanmışlar. Ekmeklerini kelimeler ile kazanmak için her türlü zorluğa boyun eğmemişler. Onların acımasız yaşam içinde onurlu dirençleri yakın tarihimiz içinde hep duracaktır. İnançları onları iktidar ile barışık yaşamayı olanaklı kılmamış, o yüzden iktidarların her zaman tepkisini çekmişlerdir. Toplum içinde ve edebiyat dünyasında yaşanan çelişkiler, kişisel tercihleri de belirlemiş ve üç farklı toplum içinde seslerini duyurmuşlardır. Üç yazarın olgunluk döneminde yolları hiçbir şekilde kesişmez. Yolları yaşamda kesişmeyen üç Kemal’den ikisi daha erken yaşama veda etmiştir. Yaşayan son Kemal olan Yaşar Kemal ise son dörtlü romanı olan Bir Ada Hikayesi serisi ile yolarlı ayrı olan diğer Kemaller ile bir anlamda yolları kesişmiştir. Çünkü Yaşar Kemal, diğer Orhan Kemal ve Kemal Tahir gibi toplumsal olayları bugünkü ve yakın geçmişi penceresinden bakmamış, daha çok destansı, efsaneleri konu almıştır. Daha çok kurgudur ve kurgusu gerçek gibi algılanmış bir yazardır. Bu son romanları ile, bir anlamda, yanlarında bir çırak olarak başladığı Kemaller ile yakınlaşması ve onları selamlamasıdır diye düşündüm ve kendimce yorumladım.
Bir ada hikayesi ile yakın tarihimizin olaylarına bakarız, olayların halklar içinde nasıl algılandığı ve büyük dönüşümün içinde insanların umutları, çaresizlikler ve yollarda, savaşlarda, destanlaşan olaylarda destanlaşan ve isim yapanların öyküleri ile karşılaşırız. Onların hikayesi yakın tarihimizde geçmektedir ve resmi tarih söylencelerinin dışında yaşanmışlıklara daha yakın bir anlatım söz konusudur. Yakın tarihimiz ile yüzleşirken Kemal Tahir ile buluşur. Mübadele ve göç hikayeleri ile Orhan Kemal ile yolunu kesiştirir. Bu dörtlü romanda bir anlamda üç Kemal bir masa etrafında toplanmış yakın tarihimize kendi gözlükleri ile bakmaktadır. Bir adada buluşan bu üç kader ortağı, özlemleri, duyguları iç içedir. Bir bakmışsınız öksüz çocukların yetimhanelere gelmesi, bir bakmışsınız Karadeniz dağlarında gezen bir asker kaçağı, bir adadan sürülmek istenen bir Rum, Rum denizcinin yetiştirdiği Karadeniz uşakları ve onların ona sahiplenmesi. Çocukları, eşleri.. duruşları, duyguları… bir anda gözünüzde Orhan Kemal yalınlığında anlatılan bir Çukurova göçmeni işçi ve gecekondu kızı, eri, işçisi… bir bakmışsınız cumhuriyetin kuruluşunda resmi tarihin farklı anlattığı karanlık noktalarda Kemal Tahir’in iz sürmesi ve anlatması… Yaşar Kemal yakın tarih karşısındaki suskunluğunu bu son kitapları ile bozmuş olduğunu düşündüm.
Toplumsal olaylarda mazlumdan yana tavrını daha gür ses ile seslendirmesi, her olayda arabulucu rolü verilmesi tesadüfi değildir, çünkü Yaşar Kemal; Anadolu ve Mezopotamya’nın sesidir, vicdanıdır. Son dörtlemede bu ses ve vicdan daha çok öne çıkmaktadır. Yaşanan olumsuzluklara ve gidişe karşı yüksek ses ile sessizlerin sesi olur. Üç Kemal bu konuda ortak bir noktada buluşur ve Türkiye toplumunun sesi ve vicdanı olmuşlardır.
Yaşar Kemal bu son kitapları ile hem okuyucusunu şaşırtmış ve farklı bir noktadan yakın tarihimizin karanlık noktasına ışık tutmuştur. Resmi söylemlerin dışında ama tamamı ile kopamadığı bilgiler ile bu romanları yazmıştır. Tamamı ile kopamadığı diyorum, çünkü İzmir konusunda resmi söylemi kullanır ve orada İzmir azınlıklarının yaşadığı durum ile yüzleşmez, üstünden geçer. İzmir yangını İzmir alınması ile ilgilidir ve tarihin bu karanlık noktasında resmi söylem her zaman düşman olanı suçlu görür. Ama yangın olmadan günler öncesinden oradan düşman askeri çoktan gitmiştir, İzmir’e bayrak çekilirken yaşanan trajedi azınlıklar için daha başkadır, resmi söylemlerin dışındadır. Bir roman sonuçta kurgudur ve kurguyu yaparken yazar üzerinde resmi ideolojinin yıllardır birikiminin getirmiş olduğu baskı söz konusu olabilir. Bu durum anlaşılır bir durumdur.
Üç Kemal diye bir söz vardır yakın tarihimiz içinde. Üç Kemal’in sonuncusu diğer Kemaller ile yaşarken toplumsal olaylar konusunda ki edebi suskunluğunu bozdu. Bir edebiyatçı ancak eserleri ile diğer edebiyat ustalarını selamlayabilir, bu bir alçakgönüllülüktür. Bu bir vicdandır, sestir. Yaşar Kemal son kitapları ile bunu yapmıştır.
Büyük bir ustadır, büyük usta olduğunu yazdıkları ve duruşu ile göstermiştir. Halkların dostudur, haklara akıl vermemiş, onları anlamaya çalışmış ve anladığını yazılarına dökmüştür. Romanları binlerce yıldır bir arada yaşayan halkaların yabancı olmadığı konulardır, o yüzden o koca bir Anadolu ve Mezopotamya’dır.  Bizler onun yarattığı adanın çocuklarıyız, o adada yaşanmış olan bütün acıların, trajedilerin, sürgünlerin ve korkularının ürünleriyiz. Bizler, bugün daha umut içinde ve bir arada yaşama kültürünü olabileceğini savunuyorsak, bu gücü o ada hikayesi içinde bulabilirsiniz.
Bir Ada Hikayesi dizisinin dört kitabının adları bile bize çok şey söylüyor.
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana
Karıncanın Su İçtiği
Tanyeri Horozları
Çıplak Deniz Çıplak Ada
Hepimiz çıplağız, hikayemiz ancak bu kadar çıplak ve yalın anlatılır.
Yüreğine sağlık, bize ayna tuttuğun için!
İsmail Cem Özkan

27 Aralık 2012 Perşembe

Günlükler…


Günlükler…
Günlükler kişisel tarihin birer kayıdıdır. İnsan yazı yazmayı öğrendiği günden beri günlük tutar, tarihçelerin tuttuğu kayıtlar bilim dünyası için önem kazanırken, kişisel kayıtların büyük bir bölümü ya yok olmuş ya da yok sayılmıştır.
Sahaflara düşmeyen günlükler, çöplerdeki yerlerini ya da gökyüzüne uçan yanmış yaprak kalıntıları halinde evrenin bir yerinde bulunmaya devam ediyor.
Kişisel tarihin bir izdüşümüdür.
Günlüklerde duygular, anılar ve hayaller bulunur. Hayal kırıklıkları ve sonu gelmeyen cümleler.
Günlüklerde öykülerde olduğu gibi bir başlangıç, gelişme ve sonuç yoktur.
Günümüzün en çok kullanılan sosyal platform twitter özelliğini gösterir. Yaz ve unut!
Günlüklerin geçmişini izleyenler kalbi kırık sevgililer ve annelerdir. Bir de polislerdir, eğer bir olay olmuş ise…
Günlüklerde, yaşamın bir çok farklı bakış açısı ile karşılaşılmış olsa da, sanki yaşam resmi söyleme göre bütün insanlar için aynı düzlemde devam eden bir çizgi gibi gösterilir. Seksenler, doksanlar hep beraber yaşamış olmamıza rağmen sanki o tarihlerde hiç yaşamamış gibi duygular içinde, o döneme ait yorumları okuruz ve o yorumlarda kendimizi bulamamış olmamıza rağmen, genel bir moda söylemi içinde, o dönemin beğenilerini kendi beğenilerimiz gibi kabul eder gözükürüz.
Günlüklerde genelde acılar olmaz, umutlar olur. Acılar yaşanırken bıraktığı iz derindir ama zaman içinde derin iz yerini; derin bir sessizliğe ve unutulmaya bırakır. Geçmiş günler içinde yaşanmış duygusal fırtınaların kahramanları, gelecek ve şimdiki yaşam içinde pek yerleri yoktur, çünkü şimdiki zaman içinde yaşanan göreceli mutluğu parçalayıcı birer nifakı olarak görülür ve kabul dahi edilemez.
Benden önceki yaşanan tufan yok olmuş, suların çekilmesi ile birlikte dalgalar ile derin sular içinde kaybolmuştur.
Anılar zihinlerin bir yerinde canlanacağı günü beklerken, günlüklerde ki sayfalar ya yırtılır ya da o satılar içinde kahramanları isimleri üzeri karalanır.  Tarihçiler ile günlük tutanlar arasında ki en önemli fark bauda çıkar, çünkü tarihçiler hiçbir zaman yaşanmış dönemin kahramanların üzerini karalamaz ama o kahramanın bugünkü durumuna göre önemi küçümsenir ya da yok sayılabilecek yeni cümleler kurulmasına neden olabilir.
Olayların olduğu sırada bugün önemli olan ama dün önemsiz olan biri, resmi tarihçilerin yetenekli elleri ile bir anda önemli kılınır ve o olmayan tarih içinde, bugün ki kahramanlara rol biçilir ve senaryosu baştan yazılabilinir. Bunun ile ilgili bir çok örneğe, kolaj fotoğrafları ve resimleri bugün dahi resmi tarih sayfaları içinde görebilirsiniz.
Günlüklere kolaj yapılamaz ama tarihe kolaj yapılabilir. O yüzden; bir resmi tarih hep varlığını korur, bir de gerçek yaşanmışlıkların tarihi ve o gerçek yaşanmışlıkların tarihi ise günlükler içinde kişisel tarihin ayrıntısında gizli olarak durur.
Resmi tarihe itiraz her zaman sessizce ve derinden yapılır ve o yapılan alan ise edebiyattır. Bir çok roman, öykü içinde resmi söyleme sessizce itirazları görür ve hissedersiniz. Edebiyatı edebiyat yapan işte bu sessiz itirazların sesinin bir nota düzlemi içinde okuyucuya sunulmasında bulabilirsiniz.
İsmail Cem Özkan

26 Aralık 2012 Çarşamba

Erotizm kelimeler arasında gizlenmiş…


Erotizm kelimeler arasında gizlenmiş…
Sex and City adlı bir dizi film dünya televizyon kanlarlında yayınlanmaya devam ediyor. Ülkemizde de bu dizi yayınlanıyor, ya da yayınlanıyordu. İzlediğim diziler arasında olmadığı için son durumu hakkında bir bilgim yok, fakat dizin senaryosunun daha önceleri başka bir diyarda farklı bir şekilde yazıldığını söylesem acaba çok şaşırır mısınız?
Henüz Avrupa karanlık çağını yaşarken, Avrupa’nın hemen güneyinde bir ülke daha refah ve bilimsel bilgiler olarak Avrupa kıtasından ilerideydi. 1519 yılında Şeyh Nefzafî ‘Kokulu Bahçe’ adlı bir kitap yazmış ve o dönemin Tunus Emiri Abd – el Aziz’in Başveziri Muhammed ben Uvana’ya sunmuş. Kitabın içeriği o döneme ait olan tüm cinsellik ile ilgili hikayeler. Kitap, kadın –erkek ilişkileri üzerine o döneme ait tüm önyargıalrı da içinde barındırır. Öykünün kahramanları ise toplumun her katmanından insanlar dahildir. Devlet işleri ilgili olan yönetici sınıfın eşleri, beli kuvvetli siyahi köleler ile yaşadıkları gece serüvenlerinden, usta çırak ilişkisi içinde olan bir esnafın eşi ile yine esnaf içinde yer alan genç bir delikanlı ile arasında ki yasak ilişkiye kadar geniş bir yelpazeden okuyucuya seslenir.
Akdeniz sahillerinin tam karşısında yer alan İtalya’da ise bu kitaba benzer bir kitap yayınlanır. İçeriği ve sunuş biçimi bir birine çok yakındır. Bokaçyo, Poggio gibi İtalyan yazarlar bu kitaptan esinlendiğini söylesek abartmış sayılmayız. İtalyan yazarlar haçlı seferleri sırasında karşılaştıkları Araplardan bu öyküleri duymuş ya da okumuş ve o kitaptan esinlenerek bu kitapları yazdıkları sanılmaktadır. Şeyh Nefzafî o kadar geniş bir coğrafyaya etki yapar ki, şaşırırsınız, Balzac’ın ‘Evliliğin Fizyolojisi’ adlı romanının son öyküsü Nefzafî’nin bir öyküsü ile örtüşür. Bütün bu bilgileri elbette kitabın önsözünden öğrendim.
Kitabın ikinci bölümü ise Fransız Edebiyatının ilk düzyazı örneklerinden olan ‘Yeni Yüz Öykü’ kitabından seçmeler yer alır. Söz konusu bölüm Fransız Kralı XI. Louis’in eğlencelerinde soyluların anlattığı öykülerden oluşmaktadır. Antoine de la Sale’nin kaleme aldığı öykülerin tadı ve konusu Şeyh Nefzafî’nin kitabının esintilerini taşır. Bu kitabın içinde, krallar, prensler, baronlar, papazlar ve onarlın eşleri yer alır. Konunun işlenişi ve sunu o kadar çok etkili olmuş ki, daha sonra yetişen yazarlara yol göstermiş ve etkilemiştir.
Yaba Yayınlarından çıkan Nefzafî’den Öyküler – Ortaçağ Öyküleri Yaşar Günenç tarafından dilimize kazandırılmış. Bir solukta okuyabileceğiniz keyifli ve ortaçağ düşüncesi ve bugün dahi etki yapan önyargılarımızı besleyen düşünceleri bu kitabın içinde ki öykülerde bulabilirsiniz.
Sex and City dizini sevenler veya biraz erotizmden hoşlananlar için okuma zevkinizi okşayacak bir kitap olarak önerebilirim. Kitabı kitapevlerinden bulamaz iseniz işin sanal çözümü mümkündür, girin www.yabaedebiyat.com adresine bir tık ile sipariş verebilirsiniz.
İsmail Cem Özkan

Homur 14 yaşında!


Homur 14 yaşında!

Homur mizah grubu her sene daha da renkleniyor, yeşilleniyor. Yeşil renginin yanında bu sene HomurCUK adında bir ek yaptı, renkli Homur oldu. DİSK Birleşik Metal İş Sendikası için HomurCUK adında bir dergi çıkarmaya başladılar ve her iki ayda bir işçilerin elinde HomurCUK dergisi sınıf savaşında tavrını açıkça ortaya koymaya devam ediyor.
Ülkemiz mizah zengini bir ülke, çünkü baskının, zulmün bu kadar yoğun olduğu ülkede mizah kadar zenginlik başka yerde olamaz, olamazdı da, o yüzden Homur baskının devam ettiği sürece yayın hayatına devam edeceğini ilk çıktığı günden beri ilan etmiş ve tavrını ezilenlerden ve emekçilerin sınıf savaşından yana koymuş. O günden beri taviz vermeden sınıf kavgasında sendikalar, odalar aracılığı ile emekçiler buluşmaya çalışmış ve bu çalışmasında da başarılı olmuş.
Homur 24 Aralık günü 14. yaş gününü Çekmeköy Çınar altı’nda Homur ekibinin zamanı olanlarının katılımı ile gerçekleştirmiştir.  Homur mizah ekibinin önümüzdeki günler ve yıllar için hedeflerini konuşulduğu ve en son Ruhi Su 100 yaşında etkinliği içinde bir sergi düzenlemiş ve sergi için çıkardığı albüm, magnet çıkarma ve medya ile yapılan röportajlar ve bilgilendirme konusunda Homur Mizah grubundan başından beri var olan Canol Kocagöz bilgi vermiş, Atilla Atala ve Coşkun Göle sergi ile ilgili gözlemlerini aktarmışlardır. Bundan sonraki sergilerde nasıl bir yol izleneceği ve hangi araçların kullanılması konusunda tecrübelerini aktarmışlardır. Bu demektir ki, Homur ekini yakında yeni sergilere imza atacaklar.
Eğitim Sen İstanbul 6. Şube ile ortaklaşa yaptıkları yarışma ve sergi çalışmaları konusunda bilgi alışverişinde bulunulmuş ve bu çalışmanın artık sonuna doğru gelindiği ve ODTÜ’de yaşanan olaylar ile bu çalışmanın ne kadar üst üste örtüştüğü konusunda düşünce belirtildi.
KESK Birleşik Büro Emekçileri Sendikası ile 4/C ile ilgili ortak bir çalışma yapılması konusunda görüş belirtildi. BES ile ortak bir sergi, Homur sayısının yapılması konusunda BES Sendikası üyesi ve Homur üyesi olan karikatürcü Aslı Alpar ile görüş alışverişinde bulunulmuş ve bir takvim konusunda görüş birliğine varılmıştır.
Homur 14. yılında yukarı da açıkladığım gibi yoğun bir gündemin içinde kendi gündemini yoğunlaştırmış ve yeni bir yıla merhaba demiştir.
Homur çizerleri için “Homurdananlar” adı altında bir küçük albüm çıkarılması konusunda Homur çizeri Coşkun Göle’ye fiyat araştırması konusunda yetki verilmiş ve en kısa zamanda Homur Çizerleri için birer Albüm hazırlanarak okuyucuya sunulması karar verilmiştir. Homur sergilerinde dağıtılacak olan albümler, şimdiden yankısını çizerler arasında bulmuştur.
Son olarak bir Homur çizeri olan Ahmet Erkanlı konusu gündeme alınmış ve onun yaşadığı sağlık açısından olumsuz koşullara karşın, bizim ne yapabileceğimiz hakkında görüşler alınmış ve baştan beri yapığımız dayanışmanın bir adım daha ötesine nasıl taşıyacağımızı konuşuldu. Ameliyat ile iki ayağını kaybeden Ahmet Erkanlı’nın sağlık sorunu bu kayıplar ile bitmediğini ve önümüzdeki günlerde sağlık konusunda başka sorunlar oluşabilir konusunda doktorlardan alınan bilgi üzerine, o koşulların ortadan kaldırılması konusunda elimizden ne geliyorsa yapılması, içimizde olan sağlıkçı arkadaşların bu konuda daha duyarlı olmaları konusunda onlara yönelik ricalarımız devam edecektir. Ahmet Erkanlı bu süreçte kayıbı elbette sadece sağlık değildir, sağlık yanında maddi yönden de kayıbı oldu. Bizlerin maddi imkanları ortada, onun için bir yemek düzenlemek vb gibi olanakları konuştuk. Maddi imkanları kısıtlı olanların, bir araya gelip yemek gibi bir savurganlık örneği yapacağımıza, arkadaşlarımıza ve çevremize daha rahat ulaşabileceğimiz araçları öne çıkarmaya toplantıda karar  verildi. Öncelikle Ahmet Erkanlı için cezaevi sürecinde olduğu gibi bir ortak üretim kitap hazırlanması ve Ahmet Erkanlı karikatürlerinden oluşacak olan bu ortak üretim satışının Ahmet Erkanlı masrafları için kullanılmak üzere ailesine verilmesine karar verildi ve bu konuda imkanların zorlanması alınan kararlar içindedir.
Homur sadece mizah dergisi değildir, sınıf kavgasında dayanışmanın önemini bilir, o dayanışma ruhunun içimizden bir karikatürcü içinde kullanılması kadar doğal bir sonucu yoktur. Homur üzerine düşen görevi yerine getirmiştir, getirmeye de devam edecektir.
Homur 14 yaşındadır, 14 yılında önüne ulaşılabilecek hedeflerini koymuştur. Para kazanma hedefi olmayan ama üretim hedefi ve yeni yollar açma konusunda araştırma yapmak ve geliştirmek konusunda 13 yıldır olan dinamik duruşunu koruyacaktır. Para kazanmak ve parası ile bir şeyler yapmaya çalışanlar bu mizah dünyası içinde ve dışında bir çok kurum, kişi ve kuruluş vardır. Homur bu bağımsız duruşu ile onlardan ayrılmakta ve amatör ruh ile usta karikatürcülerin / mizah yazarların oluşturduğu yayın hayatına devam edecektir.
Nice 14. yıllara…
Homur duruşu ve konumu ile nerede durduğunu bilen, hedefi net olan bir yayındır ve sınıf kavgasında sınıfın içinde sınıf ile birlikte mücadele etmeye devam edecektir.
İsmail Cem Özkan