Karanlık, gölgesini Arnavut kaldırımına bırakmış…
Ülkemiz tarihi içinde kırılma noktası olarak 12 Eylül tarihi
bir nokta görevi görmeye yaşanan olaylar ile bir kere daha kendisini
hissettiriyor. 12 Eylül ülkenin alışkanlıklarının ve hedefinin konumunun
değiştiği günlerin başlangıcı olarak da okunabilir. Her bir olay ve ayrıntı
sizi bir şekilde 12 Eylül günü yaşanan büyük yarılmanın sessiz çığlığına
götürecektir.
Yaşantımız ve tarih okuyucuları bir olayı anlatırken 12 Eylül
öncesi ve sonrası diye sözlerini biçimlendirirler. Peki, nedir bu 12 Eylül
süreci ki ülkenin duruş noktası değişti?
12 Eylül öncesi sol yapıların gücünü denemek isteyen darbe
planlayıcıları bir çok olaya kendilerine hizmet eden sivil güçlerden
yararlanmışlardır. Gönüllü ülke bekçiliğine soyunan maceraperest bir güruhu öyle
bir şekilde organize etmişlerdi ki, onlar olaylarda en ön saflarda olacak ama
eylem kararı ve sonucunu hesaplayamayacak kadar gözleri macera aşkı ile kapalı
olacaktı. O güruhun bireyleri bir partinin şemsiyesi altından seçilecek ama o
seçilenler kimin emri ile hangi olayların aracısı olduğunu anlayamayacak kadar
bilgisiz olarak konumlandırılacaklardı. Onlara düşman ve hedef gösterilecek ve
o bireyler düşman gördüklerini ülkenin geleceği için yok edeceklerdi. Onlar kendilerine
verilen hedefleri nokta atışları ile yok etmeye giriştiler. Korkuyu ülke saffında
hakim kılmak için sivillerin oturduğu kahveler tarandı, düşman olarak görülen kasabalar
basıldı, grev yapan işçilere saldırıldı. Doğal olarak onlara karşı da bir
direniş kendiliğinden oldu. Direnişi örgütlemeye gerek yoktu, çünkü saldırı karşısında
durmak demek, örgütlenmek anlamına geliyordu bir anlamda. Ülke bir iç savaş
senaryosu gereği cinayetler arka arkaya işleniyor, katliamlar planlanıyor ve
uygulanıyordu. O dönemde planlanan her katliam ve cinayet yerine getirilmiştir.
Sokaklar korkunun hakim olduğu, cephelerin oluşturulduğu bir duruma
dönüştürüldü. Kim neden kavga ettiğini bilmeden, bulunduğu sokağın siyasi
görüşünü benimsediğini sananlar, karşı cephede olanlara karşı öfke duymakta ve
öfkesini sokak çatışmalarında açığa vurmaktaydı.
Planlar ve doktrinler bir döneme damgasını vurmuştur. Amerika’da
yazılan doktrinler Türkçeye çevrilip el altından halka sunuluyor, o
doktrinlerin hedefleri yönünde bireyler bir şeyler yapmaya çalışıyor
gözüküyordu. Fakat olayların seyri ve sonucu ülkeyi kurtarmak değil, ülkenin
konumunu ve tercihini köklü değişikliğe götüren planlamalara hizmet ediyordu. 12
Eylül işte bu planların hayat bulduğu gündür. 12 Eylüle giden yol, kan ile
yazılmıştır, cinayetler, katliamlar bu yolun aracı olmuştur. Cinayetleri işleyenler,
işletenler ortada olmasına rağmen, o olayların olması için ortam hazırlayanlar
her zaman perdenin arkasından gölgesini bu ülkenin toprağına düşürmüştür.
12 eylül öncesi tetikçi olarak kullanılan MHP kökenli sivil
faşistlerin işlevleri 12 Eylül günü bitmiş, yerlerine ikame edecek bireyler
oluşana kadar küçük bir azınlık hizmet için görevlerini susurluk kazasına kadar
sürdürmüştür. Susurluk kazası ve sonrası gelişen olaylar bu hizmet için tutulan
MHP kökenli tetikçilerin devletin karanlık yüzünden tavsiyesi süreci olarak
okuyabilirsiniz. Çünkü artık onların hizmetine artık gerek yoktur, yeni bir
devlet yapısı oluşturulmuş, o devlet yapısının isminin artık resmi olarak ilan
edilmesi kalmıştır. 28 Şubat bu devlet yapısının resmi ilan edilmesine giden
önemli bir dönemeçtir ve kaçınılmaz ve beklenen bir noktadır. MHP kökenli
gladio ve devletin karanlık yüzünde kalan tetikçilerin yapısal değişim sürecini
de işaret etmektedir. Balkanlarda yaşanan iç savaşlar sonucu Türkiye kökenli mücahitlerin
savaş alanında pişmesi ve eli silah tutan profesyonellerin oluşmasını
sağlamıştır. Devletin karanlık noktasında kalanların ideolojik bağı ve dünyaya
bakış açısı değişik bireylerden oluşan boşluğu doldurma sürecidir, çünkü ülkede
adı konulmamış kirli savaşta eski geleneksel olarak gelen galdio üyeleri artık
kontrol edilemez kara paranın üzerinde kendi yaşamalarını kurgulamaktalar. Satın
alınan ama nereye gittiği belli olmayan silahlar, paralar, uyuşturucu ticareti
ve kirli savaşta at izi it izine karışmış olduğundan bundan rahatsız duyan
perde arkasında duran ama ülke topraklarına gölgelerini bırakanların istediği
değişim için olanak yaratılmış ve tetikleyici bir durum ortaya çıkmıştır.
MHP kökenli bireyler bugünde can-ı gönülden görev
verilmesini bekliyorlar. Devlet için her şeyi yapmaya hazırlar ama devlet onlara
bu görevleri vermiyor, çünkü onların yerine yeni devlet yapısına uygun yeni
ideolojiye uygun bireyleri çoktan ikame etmiştir.
Balkanlarda deneyim kazanan mücahitler, Afganistan, Pakistan,
Yemen, Somali, Filistin… çatışmanın olduğu her yerde Türk kökenli mücahitler olması
şaşırtıcı değildir. Amerika’nın arananlar listesinde Türk kökenli mücahitlerin
isimlerinin geçmesi tesadüfi değildir, çünkü Türk ırkı adına dünyanın her yerinde
savaşmaya aday olanların yerini, dünyanın her yerinde İslam adına savaşan
mücahitler almıştır. Bugün Türk ırkı adına Türki cumhuriyetlerde ırk temelinde
görüşü olanlar yoktur, onların yerine mücahitler almıştır.
Suriye savaşında ne kadar Türkiye kökenli mücahidin
savaştığını kimse bilemez, elbette oraya gönderen ve barikatında bulunduranların
dışında. Bir gün elbette orada iç savaş bir şekilde bitecek ve o savaşta
tecrübe kazananlar ülkemize geri döneceklerdir. Savaştan dönenlerin elbette
yeni bir yaşam kültürü ve duruşu olacaktır. Onları ülke içinde bir şekilde
birileri istihdam edecektir, çünkü başı boş dolanmalarına izin verilmeyecek,
çünkü bu konuda devlet tecrübelidir.
Savaşta düşman ve düşmanı yok etme üzerine eğitilen ve
elleri kanlı olan bireylerin barış zamanında ellerini başka şekilde ve
olayların içinde yıkamaya devam edeceklerdir. Devlet karanlık dünyada hareket
eden her şeyi kontrol altında bulundurmak zorundadır, aksi halde kendi sonu
anlama geleceğini bildiği için ona uygun önlemler almıştır diye düşünüyorum. Çünkü
sistem kendisini yok edebilecek kendi evladını yemek zorundadır.
12 eylül sonrası karanlık noktalarda bulunanlar artık
başkalarıdır, eskiden karanlık noktalarda bulunanlar ve devamcıları her ne
kadar o karanlık noktada olmak isteseler de onlara o görevler şimdilik kaydı
ile verilmemektedir. Gönüllü olanlar kirli savaşta ölen askerlerin
cenazelerinde örgütlenmiş olsalar da devlet için risk oluşturmamaktalar. Fakat bu
demek değildir ki, o gruplar içinden bireyler nokta cinayetlerde failleri
yakalanacak şekilde kullanılmayacaklar? Dink cinayeti bu duruma örnek olarak
önümüzde durmaktadır.
Çok karmaşık bir süreçte, roller ve ilişkiler sağ kesim
içinde dağıtılırken, devletin karanlık noktasında kalanların konumları 12 Eylül
ile birlikte ülkenin konumu gibi değişmiştir.
Açılan toplu davalar, uzun gözaltları 12 Eylül döneminde sağ
sol ayrımı yapılmadan her kesime uygulanıyormuş gibi gösterildi. Aslında orada
devlet yeni rolleri dağıtmaktaydı. Bu yeni dönemde rol alamayacakları aynı
hücrede barıştırmak amacı için Türkiyem Türkiyem şarkısı dinletilirken, bir
kesim bugün iktidarda olan anlayış kollanmış, güçlendirilmiş, ekonomik ve
siyasi olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Yeniden yapılandırılan süreçte, kollananlar bugün devletin
her kademesinde kendilerine yer bulmuşlar ve rollerini en iyi şekilde oynamaya
devam ediyorlar. Çatışmalar, cepheler artık sağ sol değil, başka konularda erk
sahibi tarafından yaratılmakta ve yönlendirilmektedir. Bugün iktidar olanların
yedek destekçileri arasında 12 Eylül öncesinde sağ ve sol kesimi temsil eden
bireylerin yer alması tesadüfi değildir. Sağ ve sol kesim liberal dünya görüşü
altında aynı kulvarda buluşturulmuş, erk sahibinin yan cebinde gerektiğinde
kullanıma hazır kartlar olarak konumlandırılmıştır.
Yaşadığımız döneme dışarıdan bakan biri için çok karmaşık
bir fotoğraf ile karşılaşırlar. 12 Eylül öncesi gazetelerinden solcuların
adresini yayınlayan solcu olarak görünen bir grubun o dönemli merkez komite
üyeleri bugün karşı karşıyaymış gibi konumlandıklarına şahitlik edebilirisiniz.
Aslında onların konumu pek değişmedi, erk sahibinin ihtiyacına cevap verecek
şekilde iki ayrı parçada örgütlendiler. Her iki tarafta devlet için çalışmaktadır.
Birisi bir davadan içeride olması, öteki arkadaşları onları içeriye atan
gazetede köşe yazıları yazması, yurtdışından muhalif ama erk sahibine biat
edebilecekleri getirmesi tesadüfi değildir. Her şey devlet içindir. Onlar devlete
hizmet etmekteler, fakat devlet anlayışları farklılaşmıştır. Erk sahibini
devlet olarak gören ile devleti karanlık noktalarda örgütlü olarak gören arasında
ki farktır! Bugün her iki tarafta devlet için çalıştığını ve devletin bekası
için mücadele ettiklerini söylerler. Sonuçta 12 Eylül öncesi konumlarını
korumaktalar. Bugün solcuların adreslerini gazetelerde yayınlamıyorlar, çünkü tehdit
konumunda görmedikleri içindir. Eğer sol güçlü olmuş olsaydı, bu iki tarafın düşman
kategorisi içinde sol doğal konumunda olacaktı.
12 Eylül kırılmasına ülkenin karanlık noktasına ışık tutarak
baktığımda gözüme çarpanları kısaca değerlendirmeye çalıştım. Tarih elbette bu
yaşananları bir şekilde not ediyordur ama tarih için not bırakanların duruş
noktaları yaşanan gerçekleri olduğundan farklı göstermekte ve farklı sonuçlara
götürebilmektedir. Günümüzde notlar dijital ortamda alınmaktadır ve dijital
ortama aktarılan notlar bir virüs saldırısı ile yok edilip, yeniden
yazılabilir, kurgulanabilir. Çünkü yeni teknoloji bireysel belleğimizin
anımsama sürecini kısaltmıştır. Unutmakta ve kısa sürede yaşadığımız ana uyum
sağlamaktayız. Yeni teknoloji ürünlerin peşinden koşarken, neler yaşadığımızı
ve çevremizde olanları kaçırmaktayız.
Son söz olarak, yaşadığımız süreç, ülkemizin topraklarına
gölgesini bırakanlar tarafından planlı bir şekilde uygulandı ve gelecek projelerini
hayata geçiriyorlar. Bizler ülkenin geleceği konusunda iç dinamikler olarak
bizler yetersiz ve güçsüz kalmaktayız ve sadece değişimlere uyum sağlamak ve
kendimizi korumak için daha da küçülen cemaatlerin içinde yaşamaya
zorlanıyoruz. Ülke kurulduğu günden beri dış dinamiklerin etkisi ile değişmekte
ve yeni rollerini seçtikleri bireylere uygulatmaktalar. Bizler, ülkemizin
geleceği için bir iç dinamik oluşturamadığımız için, sadece ezilen ve seyreden
konumda küçük dünyamızda homurdanmaya devam ediyoruz.
Karanlık, gölgesini Arnavut kaldırımına bırakmış, bizler o
gölgeyi dahi görecek konumda değiliz. Gittikçe küçülen ve yok olan, küçük
çıkarları için geçmişin değerlerini maddi güce döndürmeye çalışan tüketici
bireyler olduk, o tüketici bireylerin boş boş gezdiği İstiklal caddesinde
bulunan isimsizlerdeniz.
İsmail Cem Özkan