19 Mart 2013 Salı

İran devrimi ve Irak savaşı


İran devrimi ve Irak savaşı

Şah rejimi kayıtsız şartsız Amerika hizmetinde görevini yürütürken tabandan gelen bir dalga ile yıkıldı. İlk heykeli yıkılan şah değildi elbette, fakat heykelinin yıkılışı bir çok mesajı içinde taşıyordu. Şahın ülkesi bir geçiş ülkesiydi, yer altı zengini olması dışında Şii dünyasına hükmetmesi açısından da önemli konumundaydı. Şah dini bir lider değildi, o yüzden Şii dünyası şaha karşı mesafeli duruyorlardı. O yüzden İran şah rejimi altındayken Basra körfezi şehir devletler ve Suudilerin ülkesi Şii muhalif gösterilere sahne olamamıştır. İran dengeli politikası ile o bölgeye egemen olan devletlerin güvende hissettiği ülke konumundaydı. Bir anda ne oldu da İran rejim değişikliğine doğru adım attı?
Bugünden geçmişe bakarsak eğer, kayıp parçaların ne anlama geldiğini rahatlıkla görebiliriz ama her dönemin karanlık noktası tam olarak aydınlanmış değildir.
İran, Pakistan ve Türkiye ittifak içinde olan üç ülkedir ve Amerikan ve dolaysısı ile batı dünyasının çıkarlarını koruyan ve onların çıkarlarına göre biçimlenen ülkelerdir. O dönemde Amerika yeni bir doktrin geliştirmiş ve yeni doktrine yeşil kuşak adını takmıştır. Bu doktrinde yeşil kuşak içinde üç ülkenin dışında diğer İslam ülkelerinde katılması planlanmıştır ve uygulamaya geçilmesi için ülkelerin iç işlerine küçük dokunuşlar yapılması gereklidir. Domino taşı gibi bir birini direkt ya da dolaylı olarak etkileyecek politikalar yürürlüğe konmuştur. Pakistan, sürekli olan iç çatışması kronik hale getirilmiş, darbeler ile daha da istikrarsızlaştırılmıştır. Pakistan, İran ve Türkiye ile kurulan birlik Pakistan iç işlerinde gelişmeler bahane edilerek fesih edilmiştir. Arkasından İran içişlerinde büyük gösterilere sahip olmuş, şah rejimi daha da katılaşmasına ve dikta rejimini zor ile ayakta tutmaya zorlanmıştır. İran batı devletlerinin çıkarını korumak adına kendi vatandaşına zulüm yapar konuma gelmiştir. İran devriminde ABD konsolosluğunun basılması tesadüfi değildir. Bugün o konsolosluk baskınını anlatan film ödül alıyorsa eğer, çok iyi kurgulanmış bir politikanın üstünün örtülmüş olduğunun belki bir kanıtıdır.
İran İslam devrimini Irak savaşı ile gerçek anlamda ilan etmiştir, çünkü savaş olmamış olsaydı ülkenin kaderi başka şekilde belki gelişebilirdi. Ne tesadüfi bir durum ki, Saddam Hüseyin İran’a çıkarlarını kollamak için savaş açmış, çok uzun yıllar süren savaşta ve barışta hiçbir çıkarını korumadığı gibi zenginliğini de yok ettiğine şahitlik ettik. Birilerinin planladığı bir oyuna gelmiştir, savaşın sonunda kazanan İran ve dolayısı ile ABD olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İran kazanmıştır, çünkü İslam devrimi için baskı aygıtlarını fütursuzca uygulama imkanına kavuşmuş ve elindeki tüm güçlerini komünist ve şah taraflarını yok etmek için kullanmıştır. Savaş, Humeyni için müthiş olanak yaratmış ve Amerika’nın istediği yeşil kuşak için İslam ülkeleri içinde gerekli dalga yaratmasına imkan sunmuştur.
Türkiye henüz Ortadoğu ülkesi değildir, Ortadoğu ülkesi olabilmesi için 12 Eylül 1980 günü Amerika’nın ince parmağı bir düğmeye basmıştır. Ülkeyi Ortadoğu ülkesi yapabilmesi için askerler eli ile ılımlı İslam adını verdikleri kontrollü İslam anlayışının ülkeye yayılması için olanaklar yaratılmış ve o ortam içinde Suudi parası ile ülke göreceli olarak yokluktan çıkarılmış ve her şeyin alınıp satıldığı liberal ekonominin çarkları oturtulmuştur. İran devriminden bağımsız olarak Türkiye’de görünürde ılımlı ülke konumuna dönüştürmüştür. Pakistan bu sırada Türkiye ile kader birliği yapmış Ortadoğu’dan uzakta da olsa tipik Ortadoğu ülkesi gibi diktatörlükler altında göreceli özgürlükler içinde şeriat ülkesi olmuştur. Aynı yıllarda Libya yeşil kuşak politikasına uygun olarak yeşil kitabını bu ülkelerin topraklarında dağıtıma sokmuş ve Libya parası ile okutulan öğrenciler bu dönemde üniversite kürsülerinde görünmeye başlamıştır. İran gezileri ile İslam devrimin ne kadar mükemmel olduğu konusunda ikna turları yapılmıştır.
İsrail Sabra ve Şatilla kamplarına yapmış olduğu katliam ile İslam düşüncesinin toplum içinde yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. O güne kadar FKÖ temsilcisi olan Arafat belli bir çizgiye doğru çekilmiş ve İsrail ile görüşür konumuna getirtilirken, İslami Filistin hareketi gelişmiş ve Arafat’ı yok edecek konuma gelmiştir. Ortadoğu yeşil kuşak doktrine uygun olarak yeniden hızlı bir şekilde biçimlendirilmiştir. Yeni bir politika için yeni bir isim verilmesi gerekliydi, ona da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adını verdikleri yeni bir açılma kapı aralanmıştır.
Bu arada Amerika ve kuzey ülkeleri ekonomik kriz ile boğuşmakta ve ekonominin dalgalanmaları arasında sosyal demokrat partileri daha da sağcı konuma çekmiş, liberal politikaların biçimlendirdiği ideolojisi olmayan ve günlük başarılar arkasında koşan konuma getirtilmiştir. Günlük politik başarı peşinde koşanlar Reagan ve Thaecher ikilisinin başını çektiği bir ittifak ile Varşova paktı papalık kurumunun desteği ile tarih sayfasında yerini almıştır. O dönemi anımsayanlar bilir, ilk defa global çapta bir film bütün ülkelerde aynı anda yayına sürüldü. George Orwell’in Hayvanlar Çiftliği çizgi film olarak bütün dünya televizyonlarında yayına girdi. Domuzlara karşı ayaklanan diğer hayvanlar. Sovyet rejimi altında olan ülkelerin teker teker parçalandığı süreçtir. Rusya tarihinde en karanlık dönemine girmiş, bir anda onların ürettiği teknoloji ve gelişmişlik yok sayılmış, çürümeye bırakılmıştır. Avrupa Birliği tek para rejimine geçmiştir. Rusya kısa sürede sisteme uyum sağlamış ve fakir ülke bugün yeniden güçlü bir ülke konumuna gelmiştir.
İran, bu arada yeşil kuşak için gerekli dalgayı ve gücünü sarf etmiş ve gerçek anlamda ne batının ne de ABD’nin karşısına güç olarak çıkmıştır. Yeşil kuşak için gerekli olan ortamın hazırlanmasında üzerine düşen görevi olduğu gibi yerine getirmiş ve ülkelerin rejim değişikliği için ortam hazırlamıştır. BOP politikalarının dalgası olarak yeşil kuşak içinde maddi destek sunan ülkelerin rejimleri ve başkanları halk ayaklanması görüntüsü altında iktidar rejimi değişikliğine gidilmiş, istikrarsız bir Ortadoğu yaratılmıştır. Basra körfezi henüz değişiklik yaşamamıştır ama yaşamayacağı anlamına gelmez, çünkü İran Şii devleti petrol üzerinde oturan Şiiler için hala manevi güç olarak varlığını korumaktadır. Son yıllarda bu Şiiler hak mücadelesi içinde olduklarını basın aracılığı ile duymaktayız.
Bugün bir biri ile çatışma içinde oldukları göreceli olarak yansıtılan ülkelerin aslında çatışma içinde olmadıkları, aksi durumda üstü örtülmüş bir ittifak içinde olduklarına hayata geçirilen politikalar aracılığı ile görebiliriz. Afganistan, Irak işgali gibi olaylarda İran ve ABD politikalarının nasıl bir birini anlayış içinde izlediklerine şahitlik ettik. İran sınırlarında gerçekleşen işgaller karşısında İran rejimi sessizce olayı izlemiştir.
Bugünden geçmişe doğru bakarsak, ABD planladığı tüm politikaları firesiz şekilde hayata geçirmiştir. İran İslam devrimi ABD desteği olmadan hayatta kalamayacağına şahitlik ettik. Bugün, İran ile aralarında oluşan sorunların sadece bir politik manevra olduğunu düşünüyorum. Amerika istediği bir Ortadoğu yaratmış, Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerde artık Ortadoğu ülkesi konumundadır.
Irak işgalinin yıldönümünde milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Hangi rejim bu kadar insanını öldürebilir. Ama diktatörleri yok etme adı altında dünyanın gözüne baka baka Amerika milyonlarca insanı ve insanlığın birikimi olan tarihi yapıları yok etmiştir.
İsmail Cem Özkan