İran devrimi ve Irak savaşı
Şah rejimi kayıtsız şartsız Amerika hizmetinde görevini
yürütürken tabandan gelen bir dalga ile yıkıldı. İlk heykeli yıkılan şah
değildi elbette, fakat heykelinin yıkılışı bir çok mesajı içinde taşıyordu. Şahın
ülkesi bir geçiş ülkesiydi, yer altı zengini olması dışında Şii dünyasına
hükmetmesi açısından da önemli konumundaydı. Şah dini bir lider değildi, o
yüzden Şii dünyası şaha karşı mesafeli duruyorlardı. O yüzden İran şah rejimi
altındayken Basra körfezi şehir devletler ve Suudilerin ülkesi Şii muhalif
gösterilere sahne olamamıştır. İran dengeli politikası ile o bölgeye egemen
olan devletlerin güvende hissettiği ülke konumundaydı. Bir anda ne oldu da İran
rejim değişikliğine doğru adım attı?
Bugünden geçmişe bakarsak eğer, kayıp parçaların ne anlama
geldiğini rahatlıkla görebiliriz ama her dönemin karanlık noktası tam olarak
aydınlanmış değildir.
İran, Pakistan ve Türkiye ittifak içinde olan üç ülkedir ve Amerikan
ve dolaysısı ile batı dünyasının çıkarlarını koruyan ve onların çıkarlarına
göre biçimlenen ülkelerdir. O dönemde Amerika yeni bir doktrin geliştirmiş ve
yeni doktrine yeşil kuşak adını takmıştır. Bu doktrinde yeşil kuşak içinde üç
ülkenin dışında diğer İslam ülkelerinde katılması planlanmıştır ve uygulamaya
geçilmesi için ülkelerin iç işlerine küçük dokunuşlar yapılması gereklidir. Domino
taşı gibi bir birini direkt ya da dolaylı olarak etkileyecek politikalar
yürürlüğe konmuştur. Pakistan, sürekli olan iç çatışması kronik hale getirilmiş,
darbeler ile daha da istikrarsızlaştırılmıştır. Pakistan, İran ve Türkiye ile
kurulan birlik Pakistan iç işlerinde gelişmeler bahane edilerek fesih
edilmiştir. Arkasından İran içişlerinde büyük gösterilere sahip olmuş, şah
rejimi daha da katılaşmasına ve dikta rejimini zor ile ayakta tutmaya
zorlanmıştır. İran batı devletlerinin çıkarını korumak adına kendi vatandaşına zulüm
yapar konuma gelmiştir. İran devriminde ABD konsolosluğunun basılması tesadüfi
değildir. Bugün o konsolosluk baskınını anlatan film ödül alıyorsa eğer, çok
iyi kurgulanmış bir politikanın üstünün örtülmüş olduğunun belki bir kanıtıdır.
İran İslam devrimini Irak savaşı ile gerçek anlamda ilan
etmiştir, çünkü savaş olmamış olsaydı ülkenin kaderi başka şekilde belki
gelişebilirdi. Ne tesadüfi bir durum ki, Saddam Hüseyin İran’a çıkarlarını
kollamak için savaş açmış, çok uzun yıllar süren savaşta ve barışta hiçbir çıkarını
korumadığı gibi zenginliğini de yok ettiğine şahitlik ettik. Birilerinin planladığı
bir oyuna gelmiştir, savaşın sonunda kazanan İran ve dolayısı ile ABD olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz. İran kazanmıştır, çünkü İslam devrimi için baskı
aygıtlarını fütursuzca uygulama imkanına kavuşmuş ve elindeki tüm güçlerini komünist
ve şah taraflarını yok etmek için kullanmıştır. Savaş, Humeyni için müthiş
olanak yaratmış ve Amerika’nın istediği yeşil kuşak için İslam ülkeleri içinde
gerekli dalga yaratmasına imkan sunmuştur.
Türkiye henüz Ortadoğu ülkesi değildir, Ortadoğu ülkesi
olabilmesi için 12 Eylül 1980 günü Amerika’nın ince parmağı bir düğmeye
basmıştır. Ülkeyi Ortadoğu ülkesi yapabilmesi için askerler eli ile ılımlı İslam
adını verdikleri kontrollü İslam anlayışının ülkeye yayılması için olanaklar
yaratılmış ve o ortam içinde Suudi parası ile ülke göreceli olarak yokluktan çıkarılmış
ve her şeyin alınıp satıldığı liberal ekonominin çarkları oturtulmuştur. İran devriminden
bağımsız olarak Türkiye’de görünürde ılımlı ülke konumuna dönüştürmüştür. Pakistan
bu sırada Türkiye ile kader birliği yapmış Ortadoğu’dan uzakta da olsa tipik Ortadoğu
ülkesi gibi diktatörlükler altında göreceli özgürlükler içinde şeriat ülkesi
olmuştur. Aynı yıllarda Libya yeşil kuşak politikasına uygun olarak yeşil
kitabını bu ülkelerin topraklarında dağıtıma sokmuş ve Libya parası ile
okutulan öğrenciler bu dönemde üniversite kürsülerinde görünmeye başlamıştır. İran
gezileri ile İslam devrimin ne kadar mükemmel olduğu konusunda ikna turları
yapılmıştır.
İsrail Sabra ve Şatilla kamplarına yapmış olduğu katliam ile
İslam düşüncesinin toplum içinde yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. O güne kadar
FKÖ temsilcisi olan Arafat belli bir çizgiye doğru çekilmiş ve İsrail ile
görüşür konumuna getirtilirken, İslami Filistin hareketi gelişmiş ve Arafat’ı
yok edecek konuma gelmiştir. Ortadoğu yeşil kuşak doktrine uygun olarak yeniden
hızlı bir şekilde biçimlendirilmiştir. Yeni bir politika için yeni bir isim
verilmesi gerekliydi, ona da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adını verdikleri yeni
bir açılma kapı aralanmıştır.
Bu arada Amerika ve kuzey ülkeleri ekonomik kriz ile
boğuşmakta ve ekonominin dalgalanmaları arasında sosyal demokrat partileri daha
da sağcı konuma çekmiş, liberal politikaların biçimlendirdiği ideolojisi
olmayan ve günlük başarılar arkasında koşan konuma getirtilmiştir. Günlük politik
başarı peşinde koşanlar Reagan ve Thaecher ikilisinin başını çektiği bir
ittifak ile Varşova paktı papalık kurumunun desteği ile tarih sayfasında yerini
almıştır. O dönemi anımsayanlar bilir, ilk defa global çapta bir film bütün ülkelerde
aynı anda yayına sürüldü. George Orwell’in Hayvanlar Çiftliği çizgi film olarak
bütün dünya televizyonlarında yayına girdi. Domuzlara karşı ayaklanan diğer
hayvanlar. Sovyet rejimi altında olan ülkelerin teker teker parçalandığı
süreçtir. Rusya tarihinde en karanlık dönemine girmiş, bir anda onların
ürettiği teknoloji ve gelişmişlik yok sayılmış, çürümeye bırakılmıştır. Avrupa
Birliği tek para rejimine geçmiştir. Rusya kısa sürede sisteme uyum sağlamış ve
fakir ülke bugün yeniden güçlü bir ülke konumuna gelmiştir.
İran, bu arada yeşil kuşak için gerekli dalgayı ve gücünü sarf
etmiş ve gerçek anlamda ne batının ne de ABD’nin karşısına güç olarak
çıkmıştır. Yeşil kuşak için gerekli olan ortamın hazırlanmasında üzerine düşen
görevi olduğu gibi yerine getirmiş ve ülkelerin rejim değişikliği için ortam
hazırlamıştır. BOP politikalarının dalgası olarak yeşil kuşak içinde maddi
destek sunan ülkelerin rejimleri ve başkanları halk ayaklanması görüntüsü
altında iktidar rejimi değişikliğine gidilmiş, istikrarsız bir Ortadoğu yaratılmıştır.
Basra körfezi henüz değişiklik yaşamamıştır ama yaşamayacağı anlamına gelmez,
çünkü İran Şii devleti petrol üzerinde oturan Şiiler için hala manevi güç
olarak varlığını korumaktadır. Son yıllarda bu Şiiler hak mücadelesi içinde
olduklarını basın aracılığı ile duymaktayız.
Bugün bir biri ile çatışma içinde oldukları göreceli olarak
yansıtılan ülkelerin aslında çatışma içinde olmadıkları, aksi durumda üstü
örtülmüş bir ittifak içinde olduklarına hayata geçirilen politikalar aracılığı
ile görebiliriz. Afganistan, Irak işgali gibi olaylarda İran ve ABD
politikalarının nasıl bir birini anlayış içinde izlediklerine şahitlik ettik. İran
sınırlarında gerçekleşen işgaller karşısında İran rejimi sessizce olayı
izlemiştir.
Bugünden geçmişe doğru bakarsak, ABD planladığı tüm
politikaları firesiz şekilde hayata geçirmiştir. İran İslam devrimi ABD desteği
olmadan hayatta kalamayacağına şahitlik ettik. Bugün, İran ile aralarında
oluşan sorunların sadece bir politik manevra olduğunu düşünüyorum. Amerika istediği
bir Ortadoğu yaratmış, Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerde artık Ortadoğu ülkesi
konumundadır.
Irak işgalinin yıldönümünde milyonlarca insan hayatını
kaybetmiştir. Hangi rejim bu kadar insanını öldürebilir. Ama diktatörleri yok
etme adı altında dünyanın gözüne baka baka Amerika milyonlarca insanı ve insanlığın
birikimi olan tarihi yapıları yok etmiştir.
İsmail Cem Özkan