6 Haziran 2013 Perşembe

Geziden geçtik, özgürlük yolundayız!

Geziden geçtik, özgürlük yolundayız!

Gezi parkı olayları yeni başlayan bir süreç değildir, uzun süreli ve devamlılığı olan bir çalışmanın ürünüdür. Gezi ve Taksim için sürekli nöbet tutanlar bugünkü yaşanan olayların olacağını hayal bile edemiyorlardı ama bunu onlara ve bizlere yaşatan ülkenin başbakanın anlam verilemeyen(!) inadıdır. Bugüne kadar gündem değiştirme ustası olan Erdoğan, bu son çıkışı ile gündem değiştirdi ama kendi sonunu hazırlayan bir gündem oldu.
Erdoğan neden bugünlerde gündem değiştirme ya da gündem belirleme telaşına düştü?
Bu sorunun yanıtı aslında görüldüğü kadar basit değil, çok karmaşık ilişkilerin düzenli, planlı ve sürekliliği olan bir şekilde kontrol edilememesinin sonucudur. Son günlerde yaşadıklarımız son on yılın birikmiş sorunlarının patlamasıdır.
Erdoğan ve toplum mühendislerinin bugüne kadar bir anlamda başarılı çalışmaları sonucu üçüncü defa başbakan seçilmiş, Ortadoğu ve dünya liderleri arasında kendisini görür bir ilizyonun içinde buldu. Erdoğan’a aslında arkasından bir ışık tutulmuş, Erdoğan’da gölgesinin büyümesine bakarken bir anda gördüklerinin gerçek olduğuna inandı ve o inanç ile var olan baskıcı yönü dışa vurdu. Tek başına karar veren, tek başına uygulayan ve etrafında sürekli biat eden bir çevre içinde tüm toplumu çevresinden algılar oldu. Bu diktatörlük yolunda giden bir yolda çevrenin ne kadar etkili ve biçimlendirici olduğunu kanıtladı. Zayıf kişiliği ve gerekli siyasi birikiminden yoksun olması, dil bilmemesi yüzünden dünyadaki gelişmelere hakim olamaması, kendisine anlatılan kadar dünyayı izlediği bir liderin başına gelebilecek en kötü şey geldi, kendisini vazgeçilmez, tek bilen ve tek karar alan olarak gördü. Tarihin saklı yerlerinde duran liderlik profilinin söylemini de eline alan Erdoğan, bir anda efendi olarak çağrılan biri oldu. (o güne kadar hocalarının dizinin dibine çömelip onların söylevlerini dinleyen biri, eline gücü aldığında iyi bir karar verici (efendi) olduğuna inandı)
Her sözü, her davranışı efendinin niyeti okuyanlar tarafından yorumlandı ve çevreye o şekilde bilgi akışı sağlandı. Efendi rahatsız olduğu için medyada olaylar göstermeyin dendi, tüm ana akım medya sahipleri efendinin sözünü geri çevirmedi, çünkü efendinin şimşeklerini çekenler soluğunu sürgünde ya da iflas etmiş halde alma tehlikesi büyüktür, sermaye elinde bulunan medya patronlarının kaybedeceği çoktur, kimse riske girmek istemez!
O, artık geri dönüşü olmayan bir diktatördü ama kendisi dahi diktatör olduğunu görebilecek kadar aynaya bakmıyordu. O aslında toplumu için iyi şeyler istiyordu, o memuru, askeri, polisi, valisi… için hep güzel şeyler istedi ama onların istemi ile kendisinin istemi paralellik göstermedi. Tarih ve toplum tek doğrunun etrafında dönmüyor…
Erdoğan, siyaset denge oyunu olduğunu ve dengeler içinde kararlar alınabileceğini gözden kaçırdı. Tek hakim olduğu iddiası ile dengeler ile rahat oynayabileceğini düşündü. Bir ara MHP yan cebinde taşırken, ertesi gün sol liberalleri yan cebine aldı, daha ertesi gün Kürt ulusal mücadelesinin lideri ile masaya oturup yan cebine koymaya çalıştı... yan cebinde o kadar değişik kesimleri alıp attı ki, sonuçta kimler paradigmaları ve kişilikleri gereği o cepte olmak için gönüllü bile oldular. Cepten düşenler, düştükleri günlerde en keskin Erdoğan karşıtı sözü söylerken, çıkarına uygun bir adım atılma ihtimali dahi olduğunda yeniden Erdoğan ile görüşme kuyruğuna girdiler. Paradigmasına sadık kalanlar bilir ki, iktidarın elini öpen bal yalar! Her iktidar döneminde iktidarına göre söylem geliştirenler, yuvarlak cümle kurmaktan kendileri yuvarlanmaya devam ediyorlar. Her ortamda, farklı anlaşılacak cümleler ile günleri kurtaranlar, ceplerini doldurmaya devam etmekteler. İktidara övgüde ve düştüğünde sövgüde sınır tanımayan bir kültür ve ürünleri bu ülkenin toprağı içinde boy atmış durumdalar.
Erdoğan aşırı özgüven içinde olaylara yaklaştı ve aklına gelen ilk şeyi sesli olarak seslendirdi, nasıl olsa hep bastırmıştı, hep kazanmıştı. Yenilgiyi görmeyenler, başarının yaratmış olduğu kendi evreninde yolunu çabuk kaybederler ve Erdoğan yolunu kaybetti, 1 Mayıs’ta olduğu gibi işçi sınıfına ve onun dostlarına sıktığı gazın altında bırakacağına inandı.
Erdoğan bugün yaşanan sürecin başkahramanıdır, o olmasaydı bugün özgürlük direnişi tüm ülkeye bu şekilde dağılma imkanı olmayacaktı. Onun sert ve anlamsız çıkışları, herkesi küçük görmesi, kendi arzularının tüm toplumun arzusu olarak görmesi bugün toplumda ülke çapında gelişen özgürlük meşalesinin ateşini yaktı ve büyütmeye devam ediyor. Bu ateşi iyi değerlendirenler barikatlar arkasında bir Fransız deneyimini yaşayabilirler.
Yaşanan süreç ile ilgili kesin tahminler bulunmak zordur. Yaşanan sürecin romanın ve öykülerin satırları yaşanırken oluşur, olay bittikten sonra kağıda dökülür.
Bugün her yaşadığımız an tarihin geçiş ve kırılma sürecidir. Bu sürecin sonunda hiçbir şey eskisi olamayacak. Bu sadece ülkemiz içinde geçerli değildir, bu yayılan özgürlük ateşi bütün dünyayı kuşatmaya devam ediyor. Her toplumsal olayın etkileri; iletişim ve lojistiğin olanakları içinde daha hızlı ve daha geniş alana yayılıyor…
Erdoğan ününü bugün Hitler ve Mussolini ile karşılaştırır oldu, elbette tesadüf değildir. Bu yaşanan sürecin bir izdüşümüdür. Eğer ülke topraklarını bombalamaya başlar ise İspanya kralı Franko ile özdeşleşebilir.
Karmaşık ilişkileri düşman - dost gibi kesin çizgiler ile ayıran ve tavrını o şekilde koyan birinin, bu siyasi koşullar içinde yerinin olmadığı; dinler, kültürler arası diyalog kurmaya çalışan çağdaş topluluklar içinde yerini alamayacağını yaşayarak öğreniyor.
Erdoğan, tercihini kendisi yaptı ya da yaptırıldı hiç önemli değil, bugün artık eski danışmanın dediği gibi çöp kutusuna gidecek olan deliğin kenarında duruyor ve üzerine bir su dökülerek tarihin çöplüğünde olması gereken yerde yerini en kısa zamanda alabilir.
Erdoğan ve arkadaşları sonuç olarak iktidardan uzaklaşacaktır, bu yaşanan süreç onu fısıldıyor, yakında bağırıp bağırmayacağına sokaklardaki seslere bakarak söyleyeceğiz.
Onu iktidarda tutan sermaye ve global dünyanın efendileri tercihleri yaşanan sürecin ne kadar uzun olup olmayacağına karar verecektir. Bu süreyi belirleyecek olan da ülke içinde gelişen direniş çizgisinin etkisi ve kitleselliği önemlidir. Elbette bu direnişi örgütleyenler global dünyanın ve sermaye guruplarının beklentilerini de yok ederek, tam bağımsız bir ülkede yaratması için her koşulun var olduğu gerçeğin altını çizmeden geçemeyeceğim. Süreci iyi örgütleyenler; istediklerini elde edebilecek bir sürecin içindeyiz.
Kısaca, Gezi’den çıktık yola, özgürlük türküleri ile tüm ülkenin meydanları, sokakları şenlik havası içinde direniyor, direndikçe yeni çözüm yolları, yeni ilişkiler yaratmaya devam ediyor.
Özgürlük türküsü söyleyen ve toprağa düşen her vatandaşımız bizim onurumuzdur, direnenler sözlerini söylemeye, türkülerini söylemeye devam ediyor. Onurlu insanlar özgür oldukça daha çok üretmeye, daha çok bir biri kucaklaşmaya ve bir arada yaşama kültürünü geliştiriyorlar.
Ne mutlu, bu tarihin kırılma noktasında meydanlarda seslerini yükseltenler.
Ne mutlu, bir birini hiç tanımadan, gazın altında yanındakinin omzundan tutup, gaz ve tazyikli suya direnenler!
Ne mutlu, bugün özgürlük türküsü söyleyenler, özgürlük için halaya duranlar!

İsmail Cem Özkan