Sol, devrimci
olamadı, henüz!
Disk Genel
Başkanı Kemal Türkler 22 Temmuz 1980 günü öldürüldü. Onun ölümü 12 Eylül
sürecinin kırılma noktalarından biridir, çünkü 12 Eylül darbecileri
karşılarında ki gücü test etmek amacı ile cinayetler işlemiş, operasyonlar
düzenlemiştir. Kemal Türkler bir simge
isimdir. TKP ve türevlerinin gücü onun ölümü ile test edilmiş ve tepkilerin
beklenenin altında kalması üzerine 12 Eylül generalleri bu süreç içinde
kendilerince önemli bir aşamayı atlamışlardır.
11 Temmuz 1980
günü Fatsa Nokta Operasyonu Devrimci Yol ve türevlerinin gücünün test edildiği
bir kırılma noktasıdır. On gün sonra ise ikinci güç olarak görülen yukarında
açıkladığım cinayet ile TKP çevresi test edilmiş ve 12 Eylül askerler için
sorunsuz olacağı öngörüsü hayata geçirilmiştir. Elbette bu iki kırılma noktası
direnç ve kitlesel olarak ülke saffında protesto edilmiş olsaydı, 12 Eylül
darbesi belki o sabah olmayacaktı ama sonuçta olması kaçınılmaz bir olarak
hayatta yerini alacaktı. Her iki olayda yeteri kadar direnç olmuş olsaydı belki
devrimci yapılar gerçek anlamda örgütlü olduklarını göstererek, 12 Eylül sabahı
teslim olmak için sendikacılar cezaevleri önünde sıraya girmeyebilirdi.
Devlet kendi
karşısında gördüğü güçleri zaman zaman test etmiştir, provokasyonlar yaratarak
olayları kendi kontrolünde hareket etmesine izin vermiştir. Bunun en iyi örneği
Maraş katliamı ve sonrası gelişen Çorum ve Sivas katliamlarıdır. Bu katliamlar
kontrollü ve bilinçli olarak yapıldığı 12 Eylül darbesi ile daha iyi
anlaşılmış, bu olaylar ile kontrollü bir şekilde ülke kaos ortamına
sürüklenmiştir. Dinci kesimin gücünü Konya mitingi ile (6 Eylül 1980) kontrol
etmiş, bu gösteri 12 Eylül için bir bahane olarak kullanılmıştır.
Türkiye solu 12
Eylül günü yenilmemiş, aksine daha faşist darbe gerçekleşmeden kısmi olarak
yenilmiş olduğu cinayet ve operasyonlara karşı göstermiş oldukları tepkiler ile
ortaya çıkmıştır. 12 Eylül darbecileri ve onların danışmanları bilinçli bir
şekilde nokta atışlar yaptırmış, o yapılan nokta atışlar ile güçler test
edilmiştir. Yılar sonra Devrimci Yol ana davasında kendilerinin örgüt
olmadıkları ve dergi çevresi oldukları belirtilmiş, bir anlamda örgüt
olamadıkları için yenildiklerini itiraf etmişlerdir.
12 Eylül bir
kırılma noktasıdır, o kırımla noktasında sol gerçek anlamda devrimci bir
örgütlenme kurmadığı için yenilmiş ve panzerlerin altından bir türlü ayağa
kalkamamıştır. Bugün Gezi eylemleri ile daha da çıplak olarak gün yüzüne
çıkmıştır ki, sol; devrimci bir anlayış ile örgütlenemediği için Gezi Direnişini
örgütleyememiş, iktidarın saldırısına göre tepkisel olarak direnmeyi seçmiş ile
kendisini toparlamaya çalışmıştır. (Bu tepkisel örgütlenme biçimi 12 Eylül
öncesi sol, sivil faşist saldırılar karşısında gösterdiği refleks ile aynıdır.)
İktidar saldırı yapmadığı günler içinde
gezi direnişi bir panayır havasına bürünmüş, gelecek olan saldırılar karşısında
hazırlıksız beklemiştir. AKP iktidarı Gezi eylemlerini bir seçim çalışması
olarak görmüş, ülke içinde cepheler yaratarak kendi zayıf noktalarının üzerini
kapatma yoluna gitmiştir.
Gezi eylemleri
iktidar hedefli olmadığı için devlet istediği gibi operasyonlar düzenlemeye
devam etmektedir. Açıkça direnişçileri birey olarak yalnızlık duygusu içinde
kalmasına özen gösterilmiş, mahkemeler aracılığı ile korkuyu ülke üzerine
yaymış ve iktidar korkunun hakim olması için elindeki tüm medya araçlarını
kullanarak topluma yeni bir düzen vermeye çalışmaktadır.
12 Eylül
yenilgisinden kurutulup, yeni bir devrimci örgütlenme yaratamayan sol, bugün
yaşanan cadı avından bir anlamda sorumludur. Sol, kendi kitlesi olan kesimi
örgütleyememiş, koruyamamış, devrim için mobilize edememiştir, çünkü devrim
anlayışı yapılar içinde henüz hayat bulamamıştır. Dergilerinde, sloganlarında,
gazetelerine sürekli devrim vurgusu yapılmış olması, o vurguya yönelik
örgütlenme yapıldığı anlamına gelmediği bu son olaylar ile daha çıplak olarak
ortaya serilmiştir.
İsmail Cem
Özkan