14 Eylül 2013 Cumartesi

Eziklik…


Eziklik…

Kuşaklar toplumun ilerleyişinin bir anlamda göstergesidir ve diyalektik yasası gereği her yeni kuşak bir geçmişinden ileri olmalıdır. Tarih bize öyle söyler ama son kırk yıllık tarihimiz içinde kırk kere maşallah diyecek örgütlü kuşaklarımız vardır ve diyalektik yasalarının dışında bir görünüm sergilerler. Elbette bu kendilerini örgütlü olarak gösterenler arasında hayat bulur, yaşam örgütlü olduğunu sananların dışında toplumsal yapı içinde yaşayan ama örgütsüz gibi gözüken çoğunluk için başka türlü akmaya devam eder.
Son yıllar içinde kuşaklar, kuşak tarihlerine göre örgütlülük içine girmiş ve kuşaklarının sorunlarını bugüne taşıyan ve çözüm arayışı içinde olan yapılar olarak kendilerini göstermişlerdir. İlk başta çok olumlu bir izlenim ortaya sermelerine rağmen, zaman içinde bu olumlu görünümün başka boyuta döndüğüne şahitlik etmekteyiz.
Son yıllarda, günlük yaşamın gündeminde daha çok 12 Eylül günleri yaklaştığında gelen kuşak yapıları söz konusudur. 12 Eylül sanki o kuşak anacakmış ya da sorgulayacakmış gibi algılandığından olsa gerek bir çok sol grup onların yaptığı etkinliklerde yer almaya ve flamaları ile katılmaya özen göstermektedir. Kendi duruşlarını o kuşak örgütlenmesi altında seslendirilmesine sessizce onay vermekteler.
Sol yapıların baktığı noktadan sanırım bakmıyorum, o yüzden örneğin en popüler olan 78 kuşağını ve örgütlü yapılarını anlamıyorum, gerçi onlara örnek olan yaşayan 68 kuşağının tüm olumsuzluklarını üzerilerinde taşıyor... İki ayrı örgütlü yapı var, biri açıkça AKP ve PKK destekliyor ötekisi ise daha mahcup destekliyor yaptıkları etkinlikler ve çalışmalar ile... (Elbette söz ve yazı ile başka şeyler söyleniyor olabilir ama ben söz ve yazıdan daha çok ileri gelenlerinin ve örgütlenmesinin yaptıkları etkinliklere bakarak görüşümü biçimlendirdim.)
Kuşakların travmaları elbette olacak, ama 78 kuşağının yaşadığı süreç bir kuşağın altından kalkamayacak boyutta olmuş ve panzerlerin altında kalacak şekilde keskin olmuştur.
Olaylar yaşarken olayların ağırlığı ve sorumluluğu tam anlaşılamadan, kendilerini işkencehanelerde, ölüm tuzaklarında ve ihanetin ortasında bulmuşlardır. 12 Eylül bir kırılma noktasıdır ve o kırılma noktası 78 kuşağının hayatı üzerinde olmuş ve onları ezmiştir. Kolay değildir, henüz yaşaması gerekenleri yaşayamayanlar bir cephenin içinde karşılıklı çatışırken hayata gülümsemeyi öğrenmişlerdir. Onlar için keskin çizgiler vardır ve bu keskin çizgiler birbirini henüz tanıyamayan ve anlayamayanları aynı hücrede buluşturmuş ve aynı acıları ve darağaçlarının gölgesinde yaşamaya zorlanmıştır.
Beslenmeyen ama asılan bir kuşaktır. Yaşı büyütülüp ceza alması sağlanan bir kuşaktır. İşkence tezgahlarında, cezaevlerinde seslerini duvara yazan kuşaktır. Panzerler altında ezilmişler ve o eziklik uzun yıllar üzerinde atamayanların kuşağıdır.
78 kuşağının travması ezilmek olduğu anlaşılıyor ve kendilerini “ezene karşı” yapılan her türlü “sözde girişim”i gözü kapalı desteklemek veya sessiz kalarak destek sunmak şeklinde kendisini gösteriyor...
AKP, sözde 12 Eylül’ü yargılayacaktı. Referandum ile yasalarda değişim yaptı, sözde kaldı, çünkü Dink cinayeti üzerindeydi... Sözde kalacağı ortada iken, referandumda ‘boykot’ ya da ‘yetmez ama evet’ diyerek dolaylı ya da direkt olarak referandumun olumlu çıkması sessizce onay vermişlerdir.
AKP uzun süredir yaşanan Kürt sorununa karşı  “çözüm süreci” adlı sözde yeni girişim başlattı ve sözde olanlara 78 kuşağı diğerinde olduğu gibi gözü kapalı gitti... (hepsi değil, örgütlü olanlar.) Kürt sorununda çözümsüzlüğü besleyen politikaları katıksız şekilde uygulayan ve katliamlarda parmak izi olduğunu unutularak çözüm süreci girişimine “söz” almışçasına destek verdiler, hatta, hatları belli olmayan sözde çözüm süreci hakkında savunan görüşler belirttiler, desteklerini karşılıksız olarak; hangi dili kullanacağını AKP liderine soracak boyutta verdiler.
78 kuşağı beyini kullanacağına duygusunu ve çıkarını düşünüyor izlenimi var bende.
“Ezik olanlar, yaşanan süreçten de ders çıkarmıyor, sözde olanlar yerine; hedefi net ve mücadele biçimi ortada iken, sözde girişimler ile yeniden yenilgi için (kendi içlerinde) ortam hazırlıyorlar” diye yaşananlardan sonra düşünüyorum. Çünkü AKP başlattığı girişimler sözde kalmış, ileri bir adım dahi atmamıştır, başlangıç noktasından hatta bir çok açıdan daha geri konuma gelmiştir. Dink cinayeti bugün başlangıcından daha geri konumda ve cinayete kastedenler devletin mevkilerinde korunmacı haldedir.
AKP çıkarına geldiği gibi hareket etmekte ve destekçilerinin beklentisini hiç önemsememektedir.
Devrim hedefi olamayanlar, sözde yapılan her girişime gözü kapalı olarak destek verir ve reformlar ile kendi ezikliklerini ortadan kalkmasını umarlar.
Bu sözlerim kendilerine örgütlü olarak gören ve ezik duygusunu ortak yaşayanlar içindir... Yoksa devrimci duygular içinde acı çekenler ve bugün dahi çocukları ile meydanda olanlar için değildir.
Yazının bu satırlarına kadar ezik kavramı kullandım ama anlamını açıklamadım. Kısaca “ezik” olanlar kelimesinden anladığım; kendi çocuklarını apolitik yapıp (güya bilim adamı yetiştirecekler ve “onların acısını yaşamak istemiyoruz, biz yeteri kadar acı yaşadık” diyen korumacı aile veya baskıcı aile yapısı olanlar…), başkalarının çocukları üzerinden politika yapanlardır.
Ezik olmak; hayatın kontrolünü yabancıların eline bırakmak, cesur olmamak, düşüncelerin ve cesaretin zihinden silinmesine izin vermek olarak da okuyabiliriz.
İsmail Cem Özkan

9 Eylül 2013 Pazartesi

Çocuklar feleğin yatağından geçmiş…


Çocuklar feleğin yatağından geçmiş…

Beyoğlu denilince bir çok insanın aklına mutlaka bir şeyler gelir. Kimi için ilklerin yaşandığı yerdir, kimiler için bir devrin sonlandığı ve bağımsızlık bayramının ilk kutlandığı alandır. Kimiler için taksimdir. Kimiler için işçi sınıfının meydanını içinde barındırır. Kimiler için her yer taksim, her yer direniştir.  
Beyoğlu’nun çok yüzü vardır, o yüzlerinden dolayı her kişiye göre anlamlar içerir.
Eğlencenin merkezidir, eğlencenin olduğu yerde her türden yer altı (yasadışı) ilişkiler meşrudur. O meşrutiyet içinde, yasak olmasına rağmen herkesin gözleri önünde ama gizli yapılır. Gizli olanda ekranlara yansır, hukuk önünde yerini almaz. Bir anlamda göz yumulur, çünkü o eğlencenin tadı tuzu kaçması istenmez. Beyoğlu’nda yaşananlar yıllardır süren bir gelenektir.
Kulaktan kulağa, ekrandan ekrana, kameradan kameraya, fotoğraf sergilerinde yerini alan bir Beyoğlu yaşamı vardır. O yaşam içinde her renkten, her ırktan, her hangi bir yerden gelenin hikayesi vardır. Beyoğlu’nda her bireyin bir öyküsü vardır, o öykülerin küçük bir kesimi sinemaya aktarılmış ya da belgesel sinemanın içinde yerini almıştır. Bir de alınamayanlar, öyküleştirilmeyen öyküler!
Beyoğlu’nda bir çok çocuk görürsünüz, sokaklarda özgürce dolaşırlar. Bazılarının elinde tiner, bazılarının elinde yaşanmamış hayatın öyküsü vardır. Bir de ellerine, kollarına dövme yaptırmış çocukları görürsünüz. Genelde bunlar kız çocuklarıdır. Henüz ilk okula gitme yaşlarında olan bu çocuklar, gerçek yaşlarını yüzlerine bakarak anlayamazsınız. Dışarıdan baktığınızda her hangi bir savaştan kaçan ailenin çocukları olduğunu ve açlık ile mücadele ettiğini tahmin edebilirsiniz.
Savaş ile sınır olmayan İstanbul’un bu semtinde çocuklar başka bir savaşın içindedir.
Kız çocukları grup grup dolaşır, şakalaşırlar. Büyümüşte küçülmüş gibi bakarlar etraflarına. Kimse görmez kalabalığın içinde, arka sokaklara gidince daha dikkat çeker olurlar. Beyoğlu’nun belki savaş kaçkını kızları, ailelerinden bağımsız grup halinde dolanır. Sokaklar onların kahkahaları ile renklenir.
Beyoğlu eğlencenin sınır tanımayan boyutu olduğunu bu çocuklara bakarken kulağıma gelen fısıltılar ile irkildim, çünkü bu çocuklar feleğin yatağından geçmiş… Her biri, kendilerinden yaşça ve boyutça çok büyük insanlar ile aynı yatağı paylaşmış, paylaşmaya da devam ediyor. 
Parayı veren, istediği çocuk ile aynı yatakta ucuz bir otel odasında cinsel zevkini yaşıyor!
Kulağıma gelen bir fısıltı değildi, isyandı, sessiz bir haykırıştı.
Çocuklar çocukluklarını yaşayamadan hayatın yatağında birer meze oluvermişti, üstelik her şey hizmet sektörü içindi… Hizmet sektörü sınır tanımayan eğlence vaat etmiyor, gerçekleştiriyor…
İsyandı, gözleri önünde yaşanan bir dram / trajedi vardı ama ellerinden bir şey gelmiyordu, uzaktan izliyorlar ve sadece gözlerinden hüzün dökülüyordu.
O çocuklarının bazıları ile konuşuyorlar ve hayatın ve yaşanan günlük koşturmanın ayrılmaz parçası olmuşlardı ve kanıksanmıştı. Yaşanan şeyler doğal gibi geliyordu. Hizmet sektöründe çalışan garsondan, işletmecisine kadar her bir birey bu çocukları görüyor ve ne yaptıklarını biliyordu. Belki bazıları bu çocukların müşterisi bile olmuş olabilir.
Kız, erkek çocuklar “sıra geceleri”nin birer son noktası gibidir, onların kolları arasında uyuyan yaşlı erkekler, kadınlar… Baba şevketine ihtiyaç duyan çocuklar babalarından büyük yaşta olan ve parası olan erkeklere, kadınlara kiralanıyor ve kiralandıkları saatler içinde kiraya verene yeteri kadar para kazandırıyorlar.
Çocuklar yaptıkları işten dolayı para kazanabiliyorlar mı, sanmıyorum, çünkü çocuk paranın ne olduğunu daha bilecek yaşta değilken para ile satılan metaya dönüştürülmüşler.
Beyoğlu’nun arka sokaklarında çocuklar göze çarpıyor ama İstiklal Caddesinde kalabalık içinde gözden uzak yaşıyorlar.
Kız çocuğu olarak daha dikkat çeker yer altında yaşanan cinsel yaşam ama sadece kız çocukları ile sınırlı değildir. Erkek çocuklar ve başka çıkış yolu bulamayan ailelerin çocukları her işi yaparak ayakta ve hayatta kalmaya çalışıyorlar. Savaştan, katliamdan kaçan, sürgünde yaşamak zorunda olanların çocuklarıdır ama elbette sadece onların değil, fakirliğin çemberinde kalmış ve girdaptan kurtulamayan ailelerin de çocukları bugünlerde Beyoğlu’nda ya da başka semtte veya şehirde, ülkede aynı kaderi paylaşmaya devam ediyor.
Gözlerimizin önünde yaşanıyor, eğlencenin sınır tanımayan merkezlerinde…
Gözlerimiz görüyor, vicdanlarımız isyan ediyor ama…
Bir çok insan dua ediyor, kendi çocuğunun başına gelmediği için, ama kimse garanti vermez bu yaşanan çılgınlıklar içinde…
Gözlerimiz ile tanık oluyoruz, sessizliğim ile fısıldıyoruz yaşanan ve bizden uzak olan gerçekleri…
İsmail Cem Özkan