Gezi Direnişi özgürlük istemidir.
Türkiye Gezi Direnişi ve sonrası olarak tanımlanacak bir
sürece girdi, çünkü Gezi Direnişi bir kırılmayı ve geçmiş alışkanlıklarından
kopmayı ifade ediyor.
Gezi Direnişi konusunda bir çok değişik bakış açısı vardır,
çünkü henüz devam eden bir sürece isim vermek ve tanımlamak kolay değildir.
Gezi direnişi içinde yer almış ama olayı kendi dar pencerelerinden bakarak ve
geçmişin alışkanlıkları içinde, o önyargılar içinde olayı yorumlayalar elbette
kendilerini Hitler ile kucak kucağa ya da AKP ile mücadele ediyorum derken
AKP’nin yedek lastiği konumunda bulabilir. AKP istediği sonucu rakiplerine
bıraktığı özgür alanda elde edebiliyor.
Gezi Direnişi devlet anlayışına karşı bir eylemdir. Bunun
ile birlikte aynı zamanda AKP ve hükümeti tarafından yaratan ortama karşı bir
direniştir. Sonuç olarak, Gezi Direnişi devlet mekanizmasının yaratmış olduğu
baskıya ve baskıcı anlayışın uygulayıcısı olan iktidara karşı bir direniştir.
Gezi Direnişi kendisinden önce olan direnişlerden bağımsız
olarak direk devlet sistemini sorgulamış ve ona karşı özgürlük mücadelesi
olarak Gezi ve Türkiye’nin değişik şehirlerinde ki meydanlarda gelişmiştir.
Gezi formlarında dile getirilen demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, halk için
devlet kavramları sistemi sorgulayan başlıklardan sadece bir kaçıdır. Sessiz
ama eylemsel alanda da polis şiddeti ve eylemcilere karşı geliştirilen terör
devlet mekanizmasının baskıcı yönü ve geçmişte yapmış olduğu katliamlar, faili
meçhul cinayetler ve kayıplarda militar yönü de tartışmaya açılmıştır.
Gezi Direnişi HES direnişinin bir devamı değil, onu kapsayan
bir mücadele biçimi olmuştur, çünkü HES mücadelesi bir sistem mücadelesi değil,
sistem içinde sistemin yok etmek istediği doğanın korunması ve yaşatılması için
yapılan bir sistem içi mücadeledir. HES karşıtı eylemliklerde sistem ile
yüzleşilmemiş, sistemin sadece yan etkileri üzerine karşı mücadele verilmiştir.
O yüzde Erzurum’da verilen mücadele ile Rize’de verilen mücadele kardeş
olabilirken, Kürt sorunu karşısında farklı tavırlar alınabilinmiştir. HES
mücadelesi yapanlar sistem sorunu karşısında birden fazla bakış açısına
sahiptir. HES mücadelesi bir anlamda Gezi Direnişinin önünü açmış ama sonucu
olmamıştır.
Gezi Direnişi Artvin Madenlerine karşı yürüyüşe ev sahipliği
yaparak onun mücadelesine de ev sahipliği yapmıştır, kucaklamıştır. Kucaklaması
kadar doğal bir şey oktur, çünkü savunduğu yaşam içinde onların mücadelesi de
dahildir. İstemler paraleldir.
Gezi Direnişi direnişin başladığı ikinci günden itibaren bir
özgürlük mücadelesi olarak kendisini ifade etmeye sessizce başlamış ve yaşam
alanın savunulması olarak kendisini ifade etmiştir. Özgürlük mücadelesi içinde
sistemin yaratmış olduğu tüm alışkanlıkların üzerine bir çizgi çekerek, yeni
yaşam için ilk ipuçlarını kurdukları direniş marketler ve revirler ile
kendisini ilan etmiştir. Dayanışma ve kardeşlik yaşam içinde söylenmeden hayata
geçirilmiş ve barikat yoldaşlığı ile kendisini tanımlamıştır.
Gezi Direnişi bir iktidar mücadelesi olmadığı ama devlet ve
sistem ile yüzleşme ve de alternatifini hayat içinde yaratama sürecidir. Taksim
ve Gezi Parkı’nda direnişin ilk haftası içinde bu alternatif yaşam biçimi (hiçbir
teori ve ideolojik söyleme dayanmadan, kendiliğinden) hayata geçirilmiş,
formlarda sözü olan her bireye söz hakkı tanınmıştır. Kararlar ortak alınmış,
devlet ile görüşmelerde toplu gidilip görüşülmüştür. Kararlar ortak alınıp geniş
tabanın bilgisi dahilinde hayata geçirilmiştir.
Direnişe katılanlar ailelerin her bir bireyi ile katılmış,
yediden yetmişe sözü hayata geçmiştir. Gaz bulutu içinde her direnişçi yerini
almış ve kararlı olarak mücadeleye devam demiştir.
Gezi Direnişi sisteme karşı verilen bir mücadeledir ve o
mücadele halen devam etmektedir.
Gezi Direnişi bir iktidar mücadelesi değildir, sistem mücadelesidir,
eğer iktidar mücadelesi yapmış olsaydı şimdiye kadar bir parti çatışı altında
birleşmiş, AKP karşıtı bir mücadele yöntemi seçmiş olurdu. Bugün ana muhalefet
partisini dahi meydana almayan bir zanlayış
hala kendisini koruyorsa bu iktidar mücadelesi olmadığının çığlığıdır.
Gezi Direnişi kendi bayrağını bayraksızlaştırarak
yaratmıştır.
Gezi Direnişini elbette birileri kendi tarafına çekmeye ve o
diren işten nemalanmak istemi ve istenci olacaktı, oldu da. Türk bayrakları ve
Türk bayrağına Atatürk’ün kalpaklı halinin iliştirildiği flamlar ile meydana
gelenler, yeni bir Cumhuriyet Mitingleri havasında olaya yaklaşmış ve orada
kendi örgütlenmelerini seslendirmişlerdir. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganlarını
küçük bir grup dillendirmiş olmasına rağmen Gezi Direnişçiler içinde sadece bıyık
altı gülümsemeye yol açmış ve “biz hiç kimsenin askeri değiliz” afişi ile
kendisini ifade etmiştir.
Direniş barikatının arkasında sistem ile sorunu olan her görüş
kendisine uygun yer bulmuş ama devlet ve sistemle sorunu olmayıp iktidar ile
sorunu olanlar da barikatların arkasında kendilerine uygun bir yer
bulmuşlardır. Barikatların arkasında devlet kavramı ile yüzleşebilenlerin
dışında devleti savunan ve baskı unsurunu kendi yürüyüşlerine
biçimlendirenlerinde olması doğaldı. Devlet mekanizmasını savunanlar bayrak
taşıması kadar doğal bir şey de olamazdı ama onlar gösterilmek istendiği gibi
çoğunluğu temsil etmiyordu.
Devletin sembolü bayraktır ve hangi bayrak olursa olsun Gezi
Direnişi mantığı içinde meşru olamaz, olamadı da!
Gezi Direnişi saldırı olduğunda omuz omuza yürüyen
insanların hangi flama ve bayrak taşıdığına bakmadan direnme özgürlüğünün
olduğu yer olmuştur.
Gezi Direnişi bayrakları ortada kaldırarak bir anlamda ulus
devlet ve devletin sembolünü ortadan kaldırmıştır.
Kürt ulusal hareketi temsilcileri, Gezi Direnişine temsili
katılım dışında kitlesel katılımda bulunmamış kendi gündemleri olan “Çözüm
Süreci” ile ilgili konulara daha duyarlı olmuştur. “Bu direniş benim direnişim
değildir” sessiz söylemine kulaklarımız çınlamıştır ama bir yönden de haklılar,
çünkü onlar yaşanan süreci doğru okumuşlardır, süreç devlete karşıdır ve onlar
devlet istemekteydiler. Yıllardan beri muhatap arayanlar, bir muhatap bulmuşlardır
ve o muhatap devletleşmiş AKP’dir, onu masadan kaybetmemek için her türlü
özveriyi göstereceklerdi, gösterdiler de! Kürt ulusal mücadelesi devletleşme
mücadelesidir bir anlamda, özgürleşme mücadelesi içinde devlet ve otorite
vardır. Gezi Direnişi mantığının bir anlamda dışında yer almaktadır.
Gezi Direnişi kapitalist sisteme ve devlete karşı yapılmış
bir özgürlük mücadelesinin seslendirilmesidir.
İstem ortaktır, özgürlük.
Özgürlük tanımını da pratikte söze dökmeden vermişlerdir,
komün yaşam ve ortak alan içinde, her şey “yarin yanağından gayri her şey”
ortaklaştırılmış, özel mülk kavramı ortadan kalkmıştır. Evinden yemek getiren,
marketten bir şey alıp getirene kadar her kes elindekini ortak kullanımına
sunmuştur. Barikat arkasında ve İstiklal Caddesinde devletin olmadığı zaman
dilimi içinde özgürlük olabildiğince soluklanmış, her birey kendisini ifade
edebileceği alan yakalamıştır.
Gezi devlet kavramı ile yüzleşmiş ve açıkça haykırmıştır.
Sessice devlet, halk için çalışsın, biz artık devlet için çalışmak
istemiyoruz! Zaman içinde devlet sönüp, işlevi ortadan kalksın demiştir.
Devletin olmadığı yerde özgürlük ve bireyin kendisini
rahatlıkla ifade edebileceğini yaşayarak görmüştür.
Gezi Direnişi devlet kavramına ve her türlü otoriteye karşı
yapılmış bir isyandır. Zor ile biat ettirilmeye karşı yükseltilen bir sestir.
İktidarda kim olursa olsun, devlet adına yapılan her türlü baskıya karşı
yapılmış bir isyandır. O yüzden meydana devleti temsil eden partiler meydandan
kovulmuşlardır, destek verilmemiştir.
Devleti yüceltenler ve devleti olmazsa olmaz görenlere
karşı, devlet örgütlenmesi yerine kısa sürede olsa halk örgütlenmesini hayata
geçirmişler ve uygulamışlardır.
Gezi Direnişi günleri ve direniş içinde yer alanlar bakış
açılarını ve yaşama katılışlarını köklü olarak değiştirmiş ve bugün dahi
kimsenin söz söylemesine gerek olmadan meydanlarda var olmaya devam ediyorlar.
Gezi Direnişi her türlü devleti sembolize eden bayrağa
karşıdır ve kimsenin askeri olmayanların özgürlük yürüyüşüdür.
İsmail Cem Özkan