Coğrafya değişti, roller değişmedi!
12 Eylül 1980 sonrası gelişen olaylar içinde Kürtler belirleyici
konumunda olmuşlar ve o belirleyici konumunda olmalarından dolayı devlet, el
altından kendisine bağlı mücadele edene karşı yapılar oluşturmuştur. Kürtlerden
oluşturdukları bu yapılar devşirme modeli yanında, kendisine özgü yapılarda
olmuştur. Devlet maaşı ile koruculuk sistemi yetersiz kaldığında başka bir
yapıyı dünyada örneklerine bakarak oluşturmuştur. İsrail, Filistin hareketini
yok etmek için Hamas örgütünü kurması gibi, bizde de Hizbullah bu amaç içinde
kuruldu. (90 yılların mücadele tarihi ve o dönemin Hizbullah’ı devlet
tarafından zayıf düşürüldüğü için; bu sonucu olaylara bakarak rahatlıkla
söyleyebiliriz.) Elbette o hareket içinde yer alanlar bu tezgahlanan oyunun
farkında bile değillerdir, çünkü toplumsal hareket içinde yer alan her hangi
bir kimse ne oluyor diye kendisine dahi soramadan bir fırtınaya kapılmış gemi
gibi sağa sola savrulmaya başlar ve görebildiği en yakınında bulunan limana
sığınacaktır. En yakın liman her daim
korunaklı olmaz, can kayıbı vermemek için sığınılan limanda daha fazla can kayıbı
verilebilinir.
Tarih, destanlar, mitolojiler içinde de bu gerçek fısıldanır.
Klasik Yunan edebiyatı içinde limanların ve sığınaklı yollarda oluşturulan
tuzaklardan bahseder, hepimiz okumuşsuzdur veya duymuşuzdur ama yaşam o
birikimleri görmezden gelir ve aynı hatayı tekrar yapmayı insanları itekler ve
girdabın içinde çırpınmasını izler. Tarih acımasızdır ve ders çıkarmayanlara
acıyı olabildiğince bol bol yaşatır.
Hizbullah tarihi içinde en aktif yılları ağırlıkta PKK karşı
yaptığı sistemli cinayetler önemli yer tutar. Okulda okuyan kız öğrencilerin
yüzüne kezzap atmaktan tutun, sinsice arkadan gelip satır ile saldırmaya kadar
her türlü korkuyu büyüten saldırı aracını kullanmıştır. Hizbullah yapısı gereği
Kürt bireylerden oluşmuş olsa da İslam adı altında ümmetçi bir örgüttür. Ve evrenseldir
bir anlamda. 90lı yılların kanlı bilançosu içinde ülkemiz topraklarında adı
konulmamış savaşın tarafı olmuş, devletin yanında yer alıyormuş gibi izlenim
doğmuştur. Aslında devlet onu bir süreliğine kontrollü bir şekilde büyümesine
izin vermiş, yaralı olarak hareket edebilecek kadar harekete alanı bırakmıştır.
Belirli bir coğrafya içinde hareket ederken, o coğrafyanın dışında eylem
yapmalarına izin verilmemiştir.
Devlet, gerek gördüğünde kontrol altında tuttuğu değişik
örgütler ve cemaatler kurmakta ve kendi güvenliği için onların küçük ama etkili
olabilecek şekilde yaşamalarına izin verir. Bu sadece bizim devlet için geçerli
değildir, tüm devletler kontrol edebilikleri yeraltı örgütlere ve kara paranın
hareket etmesine izin verir, aksi halde devletin varlık nedeni sorgulanır.
ikibinli yılların ortasına doğru gelirken, Ortadoğu bölgesinde
savaş ve çatışma içinde artık ülkemiz de yerini almış, 12 Eylül 1980 yılından
beri batı (ABD ve AB) tarafından iteklenen ülkemiz artık Ortadoğu ülkesi
konumunda; reaksiyonu ve düşünce yapısı ona göre biçimlenmiş durumdadır.
Olaylara akılcı davranış yerine, şişirilmiş tarih bilgisi
içinde duygusal ve iki adım ötesini göremeyecek kadar dış ve iç politika bu
ülkenin yeni konumuna uygun olarak toplum mühendisleri tarafından günlük yaşantımıza
empoze edildi.
Bu yeni duruma uygun hükümet, askerlerin akıllı dokunuşları
sayesinde tek başına iktidara getirtilmiş, global organizasyonlarda eş
başkanlar adı altında pırıltılı sözler ile ülkemiz Ortadoğu ülkeleri
liderlerinin kötü bir kopyası konumuna geldi. Padişahlık hayali kuranlar,
başkanlık hayali ile yanıp tutuşanlar tipik Ortadoğu ülkesi liderleri duygusallığı
içindedir.
Demokrasiyi çoğunluk haklarının korunduğu sistem olarak
algılayan ve her şeyi çoğunluğun ihtiyacına göre planlayan bir iktidar görünümü
içindedir, elbette bu çoğunluk kavramına nereden baktığınız ile ilgilidir. Azınlık
olan, bir bakmışsınız çoğunluk olmuş ve çoğunluk olduğu halde mağdur rolü
oynayamaya devam eder, çünkü alışkanlıklar (=çıkarlar) kolay kolay değişmez,
değişmesi demek o alışkanlığın bozulması anlamına gelir.
Hizbullah sempatizanı olan ve tabanını oluşturan Kürt
gençleri 90lı yıllarda PKK karşı savaşırken, bugün Suriye içinde iç savaşta PYD
(PKK) karşı aynı rolü oynarken kendilerini bulmuştur. El Kaide saflarında yerlerini
alan bu gençler, en kanlı savaşa bugünlerde imza atmaya devam ediyorlar. Tarih yine
aynı şekilde acımazsızdır ve savaş alanlarında iki cephede kardeşler bir
birlerine bomba ve kurşun atmaya devam ediyorlar.
Savaş kuşağı olan gençler, ölmek ve öldürmek dışında bir
şeyin farkında olmadıkları için, kendilerine biçilen rolü oynamaya devam
ederken, kimlerin çıkarlarına hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Kanlı
ve o kadar da kirli bir savaşta yaşayanlar, olayların rüzgarına kapılmış
şekilde hayatta kalmak için değişik liman ararken, buldukları liman daha kanlı
bir maceraya sürüklemekte ve yaşamak için sığındıkları limanlar onlar için ölüm
çukuru ve girdabı konumundadır.
Tarih bitmiş olayları yazar, devam eden olaylar hakkında
sadece dip notları tutar, olaylar sistemli ve planlı bir şekilde yeni dünya
düzeni için uygulanmaya devam ederken, tarih sayfaları milyonlarca insanın kanı
üzerine yazılmaya ve kan ile yazılmaya devam ediyor.
İsmail Cem Özkan