18 Ekim 2013 Cuma

Coğrafya değişti, roller değişmedi!

Coğrafya değişti, roller değişmedi!

12 Eylül 1980 sonrası gelişen olaylar içinde Kürtler belirleyici konumunda olmuşlar ve o belirleyici konumunda olmalarından dolayı devlet, el altından kendisine bağlı mücadele edene karşı yapılar oluşturmuştur. Kürtlerden oluşturdukları bu yapılar devşirme modeli yanında, kendisine özgü yapılarda olmuştur. Devlet maaşı ile koruculuk sistemi yetersiz kaldığında başka bir yapıyı dünyada örneklerine bakarak oluşturmuştur. İsrail, Filistin hareketini yok etmek için Hamas örgütünü kurması gibi, bizde de Hizbullah bu amaç içinde kuruldu. (90 yılların mücadele tarihi ve o dönemin Hizbullah’ı devlet tarafından zayıf düşürüldüğü için; bu sonucu olaylara bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz.) Elbette o hareket içinde yer alanlar bu tezgahlanan oyunun farkında bile değillerdir, çünkü toplumsal hareket içinde yer alan her hangi bir kimse ne oluyor diye kendisine dahi soramadan bir fırtınaya kapılmış gemi gibi sağa sola savrulmaya başlar ve görebildiği en yakınında bulunan limana sığınacaktır.  En yakın liman her daim korunaklı olmaz, can kayıbı vermemek için sığınılan limanda daha fazla can kayıbı verilebilinir.
Tarih, destanlar, mitolojiler içinde de bu gerçek fısıldanır. Klasik Yunan edebiyatı içinde limanların ve sığınaklı yollarda oluşturulan tuzaklardan bahseder, hepimiz okumuşsuzdur veya duymuşuzdur ama yaşam o birikimleri görmezden gelir ve aynı hatayı tekrar yapmayı insanları itekler ve girdabın içinde çırpınmasını izler. Tarih acımasızdır ve ders çıkarmayanlara acıyı olabildiğince bol bol yaşatır.
Hizbullah tarihi içinde en aktif yılları ağırlıkta PKK karşı yaptığı sistemli cinayetler önemli yer tutar. Okulda okuyan kız öğrencilerin yüzüne kezzap atmaktan tutun, sinsice arkadan gelip satır ile saldırmaya kadar her türlü korkuyu büyüten saldırı aracını kullanmıştır. Hizbullah yapısı gereği Kürt bireylerden oluşmuş olsa da İslam adı altında ümmetçi bir örgüttür. Ve evrenseldir bir anlamda. 90lı yılların kanlı bilançosu içinde ülkemiz topraklarında adı konulmamış savaşın tarafı olmuş, devletin yanında yer alıyormuş gibi izlenim doğmuştur. Aslında devlet onu bir süreliğine kontrollü bir şekilde büyümesine izin vermiş, yaralı olarak hareket edebilecek kadar harekete alanı bırakmıştır. Belirli bir coğrafya içinde hareket ederken, o coğrafyanın dışında eylem yapmalarına izin verilmemiştir.
Devlet, gerek gördüğünde kontrol altında tuttuğu değişik örgütler ve cemaatler kurmakta ve kendi güvenliği için onların küçük ama etkili olabilecek şekilde yaşamalarına izin verir. Bu sadece bizim devlet için geçerli değildir, tüm devletler kontrol edebilikleri yeraltı örgütlere ve kara paranın hareket etmesine izin verir, aksi halde devletin varlık nedeni sorgulanır.
ikibinli yılların ortasına doğru gelirken, Ortadoğu bölgesinde savaş ve çatışma içinde artık ülkemiz de yerini almış, 12 Eylül 1980 yılından beri batı (ABD ve AB) tarafından iteklenen ülkemiz artık Ortadoğu ülkesi konumunda; reaksiyonu ve düşünce yapısı ona göre biçimlenmiş durumdadır.
Olaylara akılcı davranış yerine, şişirilmiş tarih bilgisi içinde duygusal ve iki adım ötesini göremeyecek kadar dış ve iç politika bu ülkenin yeni konumuna uygun olarak toplum mühendisleri tarafından günlük yaşantımıza empoze edildi.
Bu yeni duruma uygun hükümet, askerlerin akıllı dokunuşları sayesinde tek başına iktidara getirtilmiş, global organizasyonlarda eş başkanlar adı altında pırıltılı sözler ile ülkemiz Ortadoğu ülkeleri liderlerinin kötü bir kopyası konumuna geldi. Padişahlık hayali kuranlar, başkanlık hayali ile yanıp tutuşanlar tipik Ortadoğu ülkesi liderleri duygusallığı içindedir.
Demokrasiyi çoğunluk haklarının korunduğu sistem olarak algılayan ve her şeyi çoğunluğun ihtiyacına göre planlayan bir iktidar görünümü içindedir, elbette bu çoğunluk kavramına nereden baktığınız ile ilgilidir. Azınlık olan, bir bakmışsınız çoğunluk olmuş ve çoğunluk olduğu halde mağdur rolü oynayamaya devam eder, çünkü alışkanlıklar (=çıkarlar) kolay kolay değişmez, değişmesi demek o alışkanlığın bozulması anlamına gelir.
Hizbullah sempatizanı olan ve tabanını oluşturan Kürt gençleri 90lı yıllarda PKK karşı savaşırken, bugün Suriye içinde iç savaşta PYD (PKK) karşı aynı rolü oynarken kendilerini bulmuştur. El Kaide saflarında yerlerini alan bu gençler, en kanlı savaşa bugünlerde imza atmaya devam ediyorlar. Tarih yine aynı şekilde acımazsızdır ve savaş alanlarında iki cephede kardeşler bir birlerine bomba ve kurşun atmaya devam ediyorlar.
Savaş kuşağı olan gençler, ölmek ve öldürmek dışında bir şeyin farkında olmadıkları için, kendilerine biçilen rolü oynamaya devam ederken, kimlerin çıkarlarına hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Kanlı ve o kadar da kirli bir savaşta yaşayanlar, olayların rüzgarına kapılmış şekilde hayatta kalmak için değişik liman ararken, buldukları liman daha kanlı bir maceraya sürüklemekte ve yaşamak için sığındıkları limanlar onlar için ölüm çukuru ve girdabı konumundadır.
Tarih bitmiş olayları yazar, devam eden olaylar hakkında sadece dip notları tutar, olaylar sistemli ve planlı bir şekilde yeni dünya düzeni için uygulanmaya devam ederken, tarih sayfaları milyonlarca insanın kanı üzerine yazılmaya ve kan ile yazılmaya devam ediyor.

İsmail Cem Özkan